Sevgili okuyucularım, ülkemizin gururu, dış dünyanın korkulu rüyası, vurduğu yerden ses getiren, posta koyduklarını tir tir titreten dünya devimiz Recep Tayyip Bey önceki gün yine Lozan anlaşmasını küçümsedi ve ilginç sözler söyledi:
“Cumhuriyet’in kuruluşunun biraz öncesinde yaklaşık üç milyon kilometrekare toprağa sahiptik.
Düştük düştük, 780 bin kilometrekareye geldik.
Ben Lozan ifadesini kullandığımda birileri rahatsız oldu. Niye rahatsız oluyorsunuz?
Lozan’da işte o üç milyon metrekareden maalesef bir yerler yine tırmıklandı ve 780 bin metrekareye kaldık.
Burnumuzun dibindeki yerler bizden alındı.
O yerler bile bizden alındığında onunla iftihar edenler oldu. ‘Bu anlaşmadan çok başarıyla çıktık’ diyenler oldu. Nasıl oluyor?
Elindekini veriyorsun, hâlâ başarılı çıktık diyorsun.”
Lozan’la ilgili sözleri aynen böyle!

* * *

Bir cumhurbaşkanı hiçbir şey bilmiyor bile olsa, ülkesinin hele yakın tarihini bilmek zorundadır.
Bir cumhurbaşkanı kürsülere çıkıp öyle uluorta konuşmak, tarihin gerçeklerini saptırmak yetkisine sahip değildir.

* * *

Lozan anlaşması Temmuz 1923’te, Cumhuriyet’in kuruluşundan hemen önce imzalandı. Ülkemizi orada İsmet Paşa temsil ediyordu.
Osmanlı’yı sülük gibi emen başımızdaki kapitülasyon belası kaldırıldı, yeni Türk devletinin bağımsızlığı ve egemenliği bütün dünya tarafından kabul edildi.
Bizi bu günlere getiren işte o anlaşmadır.
Vatanımızı bölüp parçalayan, topraklarımızda Kürdistan, Ermenistan kurulmasını öngören Sevr anlaşmasını biz Lozan’da çöp tenekesine attık.
Aksi takdirde Bay Recep Tayyip Erdoğan esir bir ülkenin ve milletin bireyi olarak kürsülere çıkıp bu konuşmalarını yapamazdı.

* * *

Ülkesinin yakın tarihini biraz olsun bilen bir cumhurbaşkanı, hangi amaçla olursa olsun yukarıdaki gerçek dışı sözleri söyleme hakkına sahip değildir.
- Türkiye, o olumsuz ve çetin koşullarda bile Lozan’da bir karış toprak vermedi. Aksini iddia ediyorsa nerelerin kimlere verildiğini açıklamak zorundadır.
- 1912 yılında Balkan harbinden, 1918 yılında Birinci Dünya Savaşı’ndan yenik çıkmıştık. Sözünü ettiği kayıp topraklar o iki savaştan sonra elimizden uçtu gitti. O işin tek sorumlusu, şimdi bunların yere göğe sığdıramadığı hasta adam Osmanlı’dır.
Gerçekleri bilmiyorsa artık öğrenmesi gerekir.
Yok eğer “Ben gerçekleri biliyorum da, amacım iç siyasete dönük olarak Atatürk ve İnönü’yü suçlamaktır” diyorsa, o da kendi ayıbıdır.

Tutuklu gazeteci


Mektup Osmaniye cezaevinden geliyor. Üst tarafında büyük harflerle yazılmış bir cümle var:
“Gazeteciyim, FETÖ soruşturmasında tutukluyum. Lütfen okuyun...”
Ve devam ediyor. Özetliyorum:
“Altı yıldır İhlas Haber Ajansı (İHA) Osmaniye muhabiri olarak görev yapıyorum. Daha doğrusu yapıyordum. Gazeteciyim. İsmim Selçuk Şavran. Şu anda 36 yaşındayım. 26 Ağustos 2016 günü FETÖ suçlamasıyla tutuklanarak cezaevine konuldum. Size bu mektubu cezaevinden yazıyorum.
Hayatım boyunca dershaneye gitmedim. Devletin veya özel teşebbüsün yurtlarında kalmadım. Bank Asya’da hesabım, herhangi bir terör örgütüyle bağlantım olmadı. Hayatım boyunca dini bir grubun, bir cemaatin içinde olmadım.
25 Ağustos’ta gözaltına alınıp adliyeye çıkarıldım, ne olduğunu anlamadan tutuklandım.
Tutuklanma sebebi olarak birinci ve ikinci sınıfları devlet okulunda, üçüncü ve dördüncü sınıfları ise kanun hükmünde kararname ile kapatılan Kadirli Serhat kolejinde okuyan çocuğumun durumu gerekçe gösterildi.
Çocuğum iki yıl bu okula gittiği için bir anda terörist ilan edilerek cezaevine gönderildim. Tüm suçum bu. Bunun dışında ne bana başka bir şey soruldu, ne de başka bir delil var.
İlkokul dördüncü sınıftaki çocuğuma devlet 3.750 lira “Özel okul teşviki” verdi. Biz bu özel okul teşvik başvurusunu yaparken ilçede bulunan üç özel okulu da yazmıştık. Ancak teşvik, kapatılan Serhat kolejine çıktı.
Devlet e-okul sistemi üzerinden teşvik verdiği bu okula çocuğumu kendisi kaydetti. Bu anlattıklarım yıllar önce değil daha geçen yıl oldu.
Şimdi de “Sen çocuğunu bu okula gönderdin, o halde FETÖ teröristisin” deyip beni cezaevine gönderdiler.
Bu durumda suçlu olan ben miyim, yoksa benim çocuğuma teşvik verip bu okula gönderenler mi?
36 yıllık hayat birikimim mahvoldu. İHA gibi hükümet yanlısı bir ajansta çalışıyordum, şimdi işimden de oldum.
Bir hayranınız, müsaade buyurursanız naçizane bir gazeteci meslektaşınız olarak sizden ricam, benim durumumu da gündeme getirmenizdir..."
Yorum yapmıyorum, sadece bana yazılanları sizlere iletmekle yetiniyorum.