Sevgili okuyucularım şu günlerde Türkiye’nin başına ne geliyorsa, hükümetin aymazlığından geliyor çünkü AKP iktidarı kucağını bir süre önce PKK’ya açtı.
Önce İmralı’da Apo ile görüşmeler başlatıldı.
“Sayın Öcalan bakın her şey ne güzel gidiyor. Şimdi siz örgüte bir talimat verin, bundan sonra silahları tümüyle bıraksın...”
Ancak Apo kaçın kurası uyanık adamdı. Sözü dönüp dolaştırıp kendi durumuna getiriyor, doğrudan olmasa bile ima yoluyla soruyordu:
Bunu yapması karşılığında kendisi ne olacaktı? Herhalde ömür boyu İmralı’da kalacak değildi!
Bu konuda kendisine net bir yanıt verilemedi.
İmralı’da pazarlık masasına oturanlar arasında MİT Müsteşarı Hakan Fidan bile vardı.

*  *  *

Bu konudaki gelişmeleri hepimiz biliyoruz. Örgüte yağ çekip gazını almak için devreye Habur rezaleti sokuldu. 100’den fazla terörist üniformalarıyla Türkiye’ye giriş yaptı, büyük tezahüratla karşılandı.
Silopi’de acele kurulan bir çadır mahkemesi bu teröristlerin dosyalarını ayaküstü inceledi ve tamamını serbest bıraktı.
Bu kafileye Diyarbakır’a gidene kadar yollarda büyük tezahürat yapıldı. Yüz binlerce insan toplanmış, onlara alkış tutup slogan atıyordu.
Sonrasında devreye akil insanlar topluluğu sokuldu.
Kadir İnanır, Orhan Gencebay vesaire gibilerden oluşan 63 kişilik heyet devlet parasıyla Türkiye’yi gezdi ve ahaliye barış nutukları attı.
Fakat gelin görün ki bir sürü yerde halk bu heyeti kovaladı ve konuşturmadı.
Son aşamada ise örgütle hükümet arasında adına Dolmabahçe mutabakatı denilen bir anlaşmaya varıldı.
Bütün bu yapılanların adına “Çözüm süreci” dediler!
PKK terörü güya bitecekti!.. Örgüt güya silah bırakacak ve her şey güllük gülistanlık olacaktı!

*  *  *

Koskoca bir dünya liderimizin başkanlığındaki AKP hükümetlerinin böylesine aymazlık içerisinde olması inanılır gibi değildi.
İşin kötüye gideceği, örgüt böylesine başıboş bırakıldığı sürece ülkemizin başına en büyük belaların açılacağı belliydi.
Yazdık çizdik ama burunlarından kıl aldırmayan efendiler umursamaya bile gerek görmediler.

*  *  *

Adına “Çözüm süreci” denilen kepazelik yaşanırken PKK maddi ve manevi açıdan sürekli güçlendi.
Güneydoğu’nun çeşitli yerlerinde örgüt şehitlikleri açıldı.
Ölen ve öldürülen teröristlerin naaşları buralara taşındı, büyük törenlerle gömüldü.
Şehitliklerin (!) kapılarına örgüt paçavraları çekildi, Apo heykelleri bile dikildi.
Karayolları kesiliyor, örgüt militanları askerin gözleri önünde kimlik kontrolü yapıyordu. Asker derseniz 200 metre ötede olanları seyretmekle yetiniyordu.
Ne oluyordu, herkes birbirine soruyor ama kimse bilmiyordu.
Bunlar kırsal alanda olanlardı.

*  *  *

Bir de kent merkezlerinde olanlar vardı ki, kamuoyu bu konuya geç uyandı. Hükümet biliyordu ama toplumdan özenle saklanmıştı.
Örgüt, planını çoktan yapmıştı...
Kırsaldaki saldırıları, karakol baskınlarını falan durduracak ve ağırlığı güçlü olduğu merkezlere verip buraları ele geçirecekti.
Bu amaçla caddeler ve sokaklar kazıldı, hendekler açıldı, tüneller yapıldı, militanların saklanacağı barınaklar ve karargâh binaları tek tek belirlendi.
Bu süreçte binlerce insana kazma ve doldurma görevi verildi, iş makineleri kullanıldı, silah ve cephane yığıldı.
Dikkatinizi çekerim bu işler devletin, halkın, askerin ve polisin gözleri önünde fütursuzca ve hiç çekinmeden yapılıyordu...
Çünkü hükümetle örgüt arasında mutabakata varılmıştı!
Örgüt terör yaratmayacak, hükümet ise olanları görmezden gelecekti.

*  *  *

İllerde bütün yetki AKP valilerinde idi.
Askere ve polise yörenin valileri tarafından verilmiş olan sıkı emirler daha sonra ortaya çıktı:
“Hiçbir şeye karışmayın. Size saldırı olmadığı sürece müdahale etmeyin. Asker kışlasında oturacak, polis karakola çekilecek. Bölgede olay çıkarmayın...”
Caddeler ve sokaklar örgüte teslim edildi.
Başka bir deyişle, teslim edilen yerler vatanın bir bölümü idi.
Doğrusunu isterseniz bu kadarını hiç kimse bilmiyor ve beklemiyordu.
Güneydoğu’da görev yapan muhabirler olayları haber yapmaktan korkuyor, askerden ve polislerden hiç ses gelmiyordu.
Demek onların da çekindiği bir şeyler vardı.
Ne zaman ki olaylar alevlendi ve çatışmalar başladı, toplum olanları işte o zaman gördü ve anladı!
Bölgedeki çok sayıda il ve ilçe merkezi adeta köstebek yuvasına, silah deposuna dönüşmüştü.

*  *  *

Şimdi her gün şehit cenazeleri kaldırılıyor.
Haziran ayından bu yana asker-polis şehit sayısı 400’e vardı. Korkunç bir rakamdır.
Bu ağır yükü hiçbir ülke kaldıramaz ama biz kaldırıyoruz...
Ve karşımızda iktidarın propaganda makinesi bütün hızıyla çalışmayı sürdürüyor, Recep Tayyip konuşuyor:
“Şehitlerin kanı boşa akmadı. Misliyle karşılık verdik. Bu süreçte tam 5.359 terörist etkisiz duruma getirilmiştir...”
Ayıptır yahu! İsterseniz yüz bin teröristi etkisiz duruma getirin, bize ne.
Misliyle karşılık vermişsiniz, kime ne.
O altyapı hazırlanırken, hendekler kazılır ve kent merkezleri silah deposuna dönüşürken kim göz yumdu?
Valiler kimin, hangi makamın, hangi hükümetin emriyle “Dokunmayın teröristlere, onları görmezden gelin” diye emirler verdi?
“Çözüm süreci” adı altında rüzgar ekenler şimdi fırtına biçiyor.
Misliyle karşılık vermişler, helal olsun!..
Allah o pırıl pırıl şehitlerimize rahmet eylesin.
Allah onların can vermesine neden olanların ihmallerini ve günahlarını affetmeyecektir.