Ülkemin içinde bulunduğu sıkıntılar nedeniyle, gelecekte Türkiye’nin eğitim ve sağlıkta yaşayabileceği sorunlar gözlerden kaçıyor…
30 Ocak 2010’da sağlıkta tam gün yasası çıkarıldı.
Yasa diyor ki; öğretim elemanları bu kanun ile yükseköğretim kurumlarından başka sağlık kuruluşlarında ücretli ve ücretsiz çalışamaz, serbest meslek icra edemez. Yasa yürürlüğe girince, öğretim üyelerine 1 yıl, Sağlık Bakanlığı’nda hekimlere de 6 ay süre tanındı. Bu yasaya uymayanların kurumları ile ilişiği kesildi.
Batılı ülkelerde de hekimlerin çoğu tam gün çalışırlar. Ülkemizde de çıkarılan bu yasanın içi doldurulabilseydi hem ülke hem de öğretim üyeleri açısından çok yararlı olacağı gibi sağlıkta kargaşalar da yaşanmayacaktı.
Sıkıntılar en çok tıp fakültelerinde yaşandı. Çoğu öğretim üyesi verilen 1 yıllık süreyi beklemeden ayrılınca, tıp fakültelerinde eğitim kadroları da boşalmaya başladı. Siyasiler yaygaraya başladı... “Bakın tam gün çalışacaksınız deyince kaçıyorlar.” Koşullar batıdaki gibi oluşturulsa, ayrılıklar yaşanmayacaktı. Bugüne gelinceye kadar yasadaki çoğu maddeyi yargı iptal etti. Öğretim üyelerine dönüş yolu açıldı ama iş işten geçmiş, insanlar heyecanlarını yitirmişlerdi…
Ülkemde adettir… Yasalar çok acele yapılır, içi doldurulmaz, yıllar içinde öyle değişikliklere uğrar ki, yasanın aslı neydi diye sorsanız, kimse hatırlayamaz. Son dönemde, askeri lise ve harp okullarının kapatılmasındaki aceleci tutumu görmedik mi? Nasıl olsa bir süre sonra, “Allah da milletim de bizi affetsin, aldandık” der, kenara çekilirler.

ÖĞRETİM ÜYELERİ KOLAY YETİŞMİYOR

Tıp fakülteleri gelecek Türkiye’sinin sağlık ordularını yetiştirecektir. Bu orduları yetiştirecek komutanlar da öğretim üyeleridir.
Öğretim üyeleri özel ve özellikli insanlar olduğu gibi, kolay da yetişmezler. İstediğiniz güzellikte hastaneler yapın, için de donanımlı hekimler yoksa başarı sağlayamaz, Milli Eğitim’deki proje okullar gibi proje tıp fakülteleri oluşturursunuz. Tüm ülkeyi adalet sarayları ile donattınız. Ne oldu? Adaletin geldiği noktayı hep birlikte görmekteyiz.
İstanbul Tıp Fakültesi Türkiye’de ilktir. 1933 üniversite reformu ile kurulmuştur. Ulu Önder Atatürk, Hitler zulmünden kaçan akademisyenlere kucak açıp, tıpçı olanları da bu fakültede görevlendirmiştir. Daha ileriki yıllarda yeni tıp fakülteleri açılmaya başladı. Bu fakültelerin yetiştirdiği hekim ve akademisyenler ulusal ve uluslararası büyük başarılara imza attılar. İstanbul Tıp Fakültesi’nin kuruluşunda da görev alan akademisyen ve hekimlerin çoğu da sizin Sağlık Bakanlığı’na bağladığınız GATA’da yetişen askeri hekimlerdi.
Yasa çıkınca “hocalar neden ayrılıyor” diye soran olmadı. Önemli olan, seçmene hoş görünmekti.
Tıp fakültelerinde yasa gereği ayrılmak zorunda kalan öğretim üyelerinin yerleri doldurulamadığı için eğitim kalitesi giderek düşmeye başlamıştır. Geçmişte ÖSYM’de ilk sıralarda tercih edilen tıp fakülteleri bugün çok geri sıralara düşmüştür.

HASTANE Mİ YOKSA TİCARETHANE Mİ?

GATA’yı Sağlık Bakanlığı’na bağlarken gerekçe olarak hocaların muayenehanelerini gösterdiğiniz gibi, GATA’nın “rantabl” çalışmadığını da belirtmiştiniz. Verdiğiniz örnek de çok güzeldi. Gazi Tıp Fakültesi’nde yapılan MR getirileri ile GATA’nın MR getirilerini karşılaştırdınız. Hiç yakışık almayan bir benzetmeydi. Bu benzetme, Çanakkale köprüsünün temel atma töreninde Sayın Başbakan’ın “Milletim, Çanakkale geçilmez deniyordu, bakın nasıl geçilecek?” sözü kadar abesti. Sağlıkta rantabl diye bir kavram olabilir mi? Burası bir ticarethane mi yoksa öyle mi bakılıyor? Kurtuluş Savaşı’ndan bu yana TSK hiç savaşmadı, rantabl değil diyebilir miyiz? 3’üncü köprü ve Osmangazi köprülerine cayır, cayır devlet bütçesinden katkı yapıyoruz. Bunlara da “rantabl” değil mi diyeceğiz?
Gerek askeri lise ve harp okullarını kapatarak gerekse de tıp fakültelerini hocasız bırakarak, bu ülkenin kaynaklarını kuruttuğunuzun farkında mısınız?
Tam gün yasası yapılırken tıp fakülteleri kampüsleri içinde özel hastane kurulmasına izin verseydiniz, sorun büyük ölçüde çözülecek ve öğretim üyeleri ayrılmayacaktı. Hocalar, özel tedavi isteyen hastalarını orada kabul edecek ve bu hem kuruma hem de öğretim üyelerine maddi katkı sağlayacaktı.
Sayın Sağlık Bakanı; bir televizyon programında ilk bakanlık göreviniz bittiğinde dünyanın değişik ülkelerine sağlık danışmanlığı yaptığınızı söylediniz. Bu değerli çalışmalarınızı tıp dünyası ile paylaşsanız, ülkenin genç hekimleri bilgilenir ve ufukları da açılırdı. Lütfen bu değerli bilgileri bizlerden esirgemeyin.
SON SÖZ: HEKİM VE HAKİMİN OLMADIĞI YERDE OTURMAK SAKINCALIDIR.