Epey bir zamandır, siyasi içerikli ve muhalif yazılarım, sosyal medya paylaşımlarım ve söylemlerim bahane edilerek, bunlarda hiçbir sorumluluğu bulunmayan AKUT’a ve bazı AKUT ekiplerine, devletin çeşitli kademelerinden siyasi baskılar yapıldığı, bu bölgelerde kamu yararı güden çalışmalarımıza destek verilmediği, her fırsatta engellendiği, acil ihbarlar bizle paylaşılmayarak operasyonlara çıkarılmadığımız, bazı yerleşkelerimizden çıkarılmaya çalışıldığımızdan daha önce de bahsetmiştim...
Ben Milli Güvenlik Akademisi mezunuyum. Harp Akademileri’nin bu en üst düzey eğitim kurumuna kabul edilen ilk ve tek STK lideriyim. Aydın ve sorumlu bir yurttaş olarak, hükümetin çok yanlış ve çok zararlı politikalarını ve Ergenekon, Balyoz kumpaslarını eleştirdiğim, 10 Kasım 2013’te yazdığım ATA’ma Mektup yazımdan sonra, 24 Kasım 2015’te bize tehdit olmayan Rus jetinin düşürülmesi büyük stratejik hatasının arkasından yazdığım sosyal medya mesajından sonra, son olarak 5 Ekim’de, 17 Adamızı Yunanistan’a terk eden AKP’yi ve sorumlu makamlardakileri eleştirdiğim söylemimden sonra veya AKP’nin ve hükümetin hoşuna gitmeyen her paylaşımımdan sonra, AKP teşkilatı elindeki gücü AKUT’a ve AKUT ekiplerine karşı baskı unsuru olarak kullanmakta ve muhatap oldukları AKUT liderlerine ve gönüllülerine; başkanınız öyle konuştuğu için bunlar başınıza geliyor, başkanınızı susturamazsanız bu baskılar devam edecek denilmektedir...

* * *

Yönetim kurulumuza; Nasuh’un söylemlerini engellemiyorsanız veya engelleyemiyorsanız siz de O’nun gibi düşünüyorsunuz diye değerlendireceğiz ve bu önlemler Nasuh’un AKUT’un başından gitmesine yetmezse sıra size gelecek diye Yönetim Kurulumuz da tehditlerden nasibini almıştır. Geçtiğimiz ağustos sonundaki bir görüşmede yönetim kurulu üyemize; size geliyoruz artık ve Nasuh’un AKUT’un başından gitmesi için düğmeye basıyoruz denmiştir ve aradıkları fırsat, 5 Ekim’deki TV programında bulunmuştur...
5 Ekim 2016 tarihinde, araştırmacı gazetecilik mesleğimle ve sorumlu yurttaş kimliğimle katıldığım siyasi içerikli bir TV programında, Cumhurbaşkanına hakaret ettim, tehdit ettim iddiasıyla AKUT’a yapılan siyasi baskılar ve mahalle baskısı en üst düzeye çıkarılmıştır. Ertesi gün, bizzat bazı ekip liderlerimiz devlet birimleri tarafından aranarak, çağrılarak; benim bu son söylemlerim nedeniyle bundan sonra hiçbir destek alamayacakları, operasyonlara çıkarılmayacakları, hatta yerleşkelerinden çıkarılacakları, Ankara’daki bütün işlerimizin engelleneceği gibi bir çok etik dışı ve yasa dışı tehditle ve baskıyla yine ve bu kez çok daha kararlı bir şekilde karşı karşıya bırakılmıştır...
Gelişen süreçte peş peşe, bazı AKP’li yerel yönetimler ve AKP kontrolündeki AKUT’un konularıyla ilgili devlet kurumları mevcut desteklerini geri çekmiş, bazı İtfaiye birimleri bizimle protokollerini iptal etmiş, bazı bölgeler AKUT’u yerel afet müdahale planlarından çıkarmış, öğretmen, akademisyen, devlet memuru gönüllülerimiz doğrudan işleriyle ve meslekleriyle tehdit edilmiş ve görev yerlerinin başka yerlere dağıtılacağı tehdidi yapılmıştır. 17 Ağustos 1999 Marmara Depremi’nde gösterdiğimiz yararlılıklar nedeniyle, Bülent Ecevit hükümeti tarafından 49 yıllığına AKUT’a irtifak hakkıyla verilen ve açılışı bizzat Başbakan Ecevit tarafından yapılan genel merkezimizden, hepimizi şok eden bir kararla 15 günde tahliyemiz istenmiştir...
Bu ve benzeri yıllardır sürdürülen siyasi baskıların ve engellemelerin, AKUT’un ertelenemez ve ötelenemez hayat kurtarma misyonuna olumsuz etkileri artık yönetilebilir, sürdürülebilir, katlanılabilir olmaktan çıkmıştır. Bu baskılar, AKUT Ekip Liderleri ve gönüllüleriyle benim aramda da bugüne dek hiç yaşanmayan sıkıntılara yol açtı. Bunlardan bıkan, bunalan ekip liderlerimiz ve gönüllülerimiz Onursal Başkanlığa geçmemi talep etti. Buradan nasıl çıkacağımızı bulmaya çalıştığımız süreçte, daha 6 ay önce seçimle geldiğim yönetim kurulundan bu şekilde istifa etmenin demokratik olmadığını ve bu şartlarda en doğrusunun olağanüstü genel kurula gidip yeniden seçime gitmenin en doğrusu olacağını düşünürken, her şeyi daha hızlı çözecek daha doğrudan bir hamle yapmaya karar verdim...

* * *

Her pazartesi yaptığımız yönetim kurulu toplantısındayken, bu süreçlerde çok etkin olan, Cumhurbaşkanının anonsçusu Orhan Karakurt’u arayıp açık olarak konuştuk. Orhan’ın bazı yönetim kurulu üyelerimize ve bazı ekip liderlerimize söylediği, Nasuh AKUT’un başından ayrılırsa bundan sonra AKUT’un rahatlayacağı, operasyonlara çıkabileceği, devletin gücünü, desteğini göreceği söylemlerini, bu kez bir de yönetim kurulu olarak hepimizin duymasını istedim. Kendisiyle telefonda; benim yönetim kurulundan ayrılmayı düşündüğüm, ayrıldığım takdirde AKUT’un üzerindeki baskıların kalkacağı ve çıkarılacağımızın söylendiği yerleşkelerimize dokunulmayacağı, bundan sonra Ankara’yla ilişkilerimizin düzeleceği konularını konuştuk ve AKUT’un hayat kurtarma misyonuna eskisi gibi geri dönebileceği süreci başlatmak amacıyla hep birlikte denemeye karar verdik...
Konunun buraya kadar gelmesi benim için akıl almazsa da, bu krizin en sert günlerinde bile, yönetim kurulunda ısrarla söylediğim tek şey vardı; bu olaylar yüzünden hiç kimse dernekten ayrılmayacak, bu krizi kimseyi kaybetmeden çözeceğiz ve Disiplin Kurulu’nu kimse için işletmeyeceğiz. Bunu yapabilmenin ve AKUT’un üzerindeki baskıları en kısa sürede kaldırabilmenin tek yolu vardı ve o da bu.
Sonuçta bu benim için, AKUT’u rahatlatmak adına alınmış stratejik bir karardır. Bundan sonra AKUT Derneği Onursal Başkanı, AKUT Vakfı Mütevelli Heyeti ve Yönetim Kurulu Başkanı ve AKUT Spor Kulübü Başkanı olarak AKUT’un çalışmalarına katkılarıma devam edeceğim...
AKUT Derneği’nin Yönetim Kurulu Başkanlığını, eski Genel Sekreterimiz, değerli dostum, 17 yıllık dava arkadaşım, Saydun Gökşin sürdürecek.
Saydun resmi işlemleri bitirdikten sonra Ankara’da çeşitli kurumlarla ve AFAD’la verimli geçen görüşmeler yaptı ve şimdiden ilişkilerimiz normalleşmeye başladı bile. Çıkarılacağımız tehdidi savrulan yerleşkelerimiz çözüldü, genel merkezimizin de çözüleceğine inanıyorum. Buraya bir acayip geldik ama ilk izlenimlerimiz, işe yarayacak gibi görünüyor...