Bir arkadaşım anlatıyor: “Bizimkinin çevresinde doğum yapan herkes o kadını çağırıyormuş. Bir yenidoğan hemşiresi. Kadının günlük ücreti 2 bin TL. Çocuk doğar doğmaz geliyor, bebeğe nasıl bakılacak, ne zaman uyuyacak, ne zaman kalkacak programlıyor. Üç gün anlatıyor, öğretiyor ve gidiyor. Ancak sadece tanıdığı birilerinin tanıdığı insanlarla yani referansla çalışıyor.”

bebek

Masanın büyük kısmı bu olaydan haberdar. Burcu, aynı sitede oturduğu ünlü sunucunun bebeğine böyle bakıldığını anlatıyor.
Kadının adı, telefonu Çimen’in çoktan cebinde; “Bu işin en ünlüsü o. İlk zamanlar anneanne, babaanneyi uzak tutuyor, tamamen ipler onun elinde oluyor. Sıkı bir disiplinle çalışıyor. Bizim Aslı da, ablası da doğum yapınca onu çağırdı, çok mutlular. Bu esasında anneye hizmet yahu. Çocuk gece zırt pırt uyanıp ağlamayacaksa, düzgün beslenecekse 6 bin TL ne ki. Ben doğum yaparsam yüzde yüz o kadını çağıracağım. Hem sonra mesela çocuk ateşlendi, bir şeyi merak ettin, tavsiye vermeye devam ediyormuş.”
Çimen beni gaza getiriyor: “Kredi çeker yine de kadını çağırırsın yahu, tabii tabii.”

Bizdeki düz hesap!

Ruhat, “Biz öyle mi çocuk yetiştirdik yahu. Günde 2 bin TL ne?” diyor.
Ben, Meltem ve Belde, “Günde 2 bin TL ne yahu?” sorusuna bardağın dolu tarafından bakıyoruz; “10 gün çalışsak 20 bin cepte kızım!”
‘Gugıl’lıyoruz: Nasıl yenidoğan hemşiresi olunur?
Sanki tüm yenidoğan hemşireleri dünyaları kazanıyor gibi...
Sanki her gün bu hizmetten haberdar ve maddi durumu yeterli birinin çocuğu doğuyor ve bu işi yapanlar ayın her günü çalışıyor! Hayaller bizde şelale!

Çocuğa format atmak

Sinan, “Ben bunu daha önce de duymuştum, kadın geliyor çocuğa format atıyor” diyor.
Sinem araya giriyor: “Benim daha büyük yaşta bu çocuk danışmanlığı hizmetini alan arkadaşlarım var.

bebek-1

Ben karşıyım buna. Tamam, nedenleri ve eğitimleri var ama çocuk Nazisi gibiler. Anne ne yapar? Çocuk uyumazsa yanında yatar, ağlarsa susturmaya uğraşır, acıktığını düşünürse yemek verir. Ama mesela bu bakıcılar geliyor; çocuk ölüyor ağlamaktan. Yok, yanına gidilmiyor... Acıkıyor, yemek verilmiyor. Ay ben istemem.”

Telefonla uyku danışmanlığı

Sonra bir de uyku danışmanlığından bahsediliyor; düzensiz saatlerde uyuyup uyanan, sık kabus gören çocuklar için birebirmiş. Eve gelmeden, telefonla da hizmet alınabiliyormuş.
Bu işi yapan en bilindik isimlerden biri şimdi büyük bir firmayla anlaşmış. O da verdiği danışmanlık hizmeti karşılığında 1000 TL alıyormuş.
Daha ileri yaşlar için başka koçluk, başka danışmanlıklar da anlatıldı; ama onlar başka yazıya.

Sade’ın hayatını tüy gibi oynamak! Başarmışlar


Sadizm kavramının babası, edebiyatçı Marquis de Sade’ın akıl hastanesi günlerini sahneye taşıyan ‘Quills-Tüy Kalemler’ adlı oyun malum, uzaktan izlediğimiz Burak Sergen-Erdal Beşikçioğlu polemiğinin ardından bir ay gecikmeyle İstanbul’da, Uniq İstanbul’da sahnelenmeye başladı.
Başrolde, aynı zamanda oyunun yönetmeni de olan Beşikçioğlu var.

tuy_kalemler_oyunu_006_54654_629879

İnsan, dört ay bu role çalışmış ve galadan hemen önce rolünden olmuş Sergen’in neler hissettiğini düşününce içi kararıyor. Ama “Bize ne!” derseniz, ki bu çok mümkün, oyun güzel.

Saygın Soysal’dan Aslı Filinta’ya

Ben Erdal Beşikçioğlu ve özellikle rahip rolündeki Saygın Soysal’ın oyunculuğuna hayran kaldım. Hatta sonrasında fotoğrafçı Serkan Şedele’nin -muhteşem- partisinde Soysal’ı görüp “Gerçekten kamburu var mı?” diye uzun uzun ‘kestim’ (yokmuş). Bu arada oyun bitince gördüm ki kıyafetleri modacı Aslı Filinta hazırlıyor; bayağı başarılı.

sade-eral-b

Ama beni asıl etkileyen Sade gibi bir adamın hayatını bu kadar rahatsız edici olmadan -bıçak sırtı bir durum-, kesmeden, kanatmadan sergileyebilmek. Ki bu öyle başarıyla yapılmış takdire şayan.

İnan Kıraç’ın cep telefonu kılıfındaki tablo


Pera Müzesi’nde geçtiğimiz çarşamba günü, ‘Balkanlardan Gelen Soğuk Hava’ adlı serginin açılışı vardı. Hatta o gece Mladen Milijanovic müzenin dış cephesinin bir ucundan 20 dakika gibi bir süreyle sarkarak sokaktan geçenlere ‘intihar ettiğini düşündüren’ bir performans sergiledi.

goksu-sefasi-inan-kirac-cep-telefonu

Açılışta, gördüğüm İnan Kıraç’ın telefonu dikkatimi çekti. Kıraç, Fausto Zonaro’nun ‘Göksu Sefası’ isimli tablosunu cep telefonunun kabına bastırmış. Keşke hem ‘Göksu Sefası’nı hem de ‘Kahve Keyfi’ni yeniden Pera Müzesi’nde görebilsek.

‘Ferhangi Şeyler’ hâlâ güzel, bir de kebapçı müziği olmasa!


Kime “Ferhangi Şeyler’e gittik” desem aynı soruları soruyor.
Hâlâ güzel mi? Esprileri yenilemiş mi? Tiyatro dolu muydu? Şensoy’un sağlığı nasıl?
Şensoy’a orada check-up yapmıyoruz, bayağı iyi görünüyor. Öyle diyeyim...

ferhankapak

Oyun artık alışveriş merkezleri gibi başka mekanlarda sahnelense de biz yer olarak çok sevdiğimiz, klasik ‘Ses-1885 Ortaoyuncular Tiyatrosu’nu tercih ettik. Eskisi gibi yan, üst balkonların, arka sıraların dolduğunu söyleyemem ama geçen hafta cumartesi akşamı çok insan vardı diyebilirim.

29 yıl aynı oyun

Esprilere her zaman için yenilerini ekliyor Şensoy. Tabii ki başkanlıktan Bahçeli’ye, Cumhurbaşkanı’ndan FETÖ’ye pek çok konu mevcuttu. Haddime değil ama yine de yazayım, hayatımız gerçek olamayacak kadar ‘Zaytung haberlerle’ dolu olduğundan bence rastgele birkaç gazete alıp direkt okuyup gözünü şaşı yapsa da ağlanacak halimize gülerdik zaten. O anlamda güncelleme oranı daha yüksek de olabilirdi sanki.
Hâlâ güzel mi? Tabii ki...

ferhangi-seyler-1

Dile kolay; 29 yıl, tek kişi, yılda 68-70, toplamda 2000’i çoktan aşan sayıda oyun.
Her şey bir yana, tiyatronun hali, Şensoy’un izleyiciye, izleyicinin ona saygısı ve eski günlerimizi hatırlatan bir klasik oyuna gitmek bile iyi hissettiriyor.

ferhangi-seyler-ferhan_3-600x300

Yalnız oyun malum gürültüsüz, söze ve saza dayalı tek kişilik bir eser. Bir ara yukarıdan bir müzik geliyor. Üstte gece kulübü varmış da sanki bası bizi basıyormuş gibi! Sordum, “Üstte kebapçı var” dediler. İşte o olmasa iyiydi!