Zaman zaman balık tezgahlarını gezip bir nevi teftiş yapan Defne Koryürek’in yöntemi, karışıyla balığın boyuna bakmak. Zaman zaman balık tezgahlarını gezip bir nevi teftiş yapan Defne Koryürek’in yöntemi, karışıyla balığın boyuna bakmak.


İlk defa gerçek trol avcılarının sosyal medya trollemesi yaptığını gördüm! ‘Seninki Kaç Santim’ gibi kampanyalarla lüfer için mücadele eden Defne Koryürek’e ‘balıkçı imamı’ denmesine gülünüp geçilebilirdi. Eğer bu, lüfer avlama ölçüsünün 20 santimden 18’e indirildiği günlere denk gelmeseydi!

Çoğunluğun derdi iyi bir şey yapmak değil, iyi görünmek!
Bu nedenle, -özellikle de klavye başından- toptan memleketi kurtarmaya soyunmak yerine ‘bir’i ele alıp onun üzerinde gerçekten çalışmak takdir edilesi.
Bugün pek çoğumuz bazı balıkların, özellikle de lüferin üreme boyuna erişmeden avlanmasının doğru olmadığının bilincindeyiz. Bu, önce ‘İstanbul Lüfere Hasret Kalmasın’ kampanyasını başlatıp yıllardır arkasında duran Slow Food Fikir Sahibi Damaklar hareketinin, bu kampanyayı görüp ‘Seninki Kaç Santim’ kampanyasıyla katkıda bulunan Greepeace’in, bilinçli halkın, bilinçli alıcı, satıcı, restoran sahiplerinin sayesinde gerçekleşti…
Bütün bu çabaların rüzgarı ve bilim adamlarının ‘gerçekten bilimsel’ araştırma sonuçlarıyla Tarım Bakanlığı lüferde avlanma ölçüsünü 2011’de 14 cm’den 20 cm’ye yükseltti. 24 metreden sığ sularda gırgırla avlanmak yasaklandı. Her şeyin ötesinde bizler konunun önemini anladık.
Fikir Sahibi Damaklar ve onun kurucu lideri Defne Koryürek, ‘tek atışlık’ bir kampanya yapmadı; lüfere sahip çıkma meselesini ‘dünyaya getirdi’ ve sanki o bir çocukmuş gibi yıllarca iyi günde, kötü günde sahiplendi.

Lüfer bayramı etkinliklerinden bir ‘lüfer hatırası’  / Tan Morgül ile Defne Koryürek. Lüfer bayramı etkinliklerinden bir ‘lüfer hatırası’ / Tan Morgül ile Defne Koryürek.


Seninkisi ‘küçüldü’!

Bu kadar yol alınmışken geçtiğimiz günlerde hiç beklenmedik bir gelişme oldu.
2016-2020 yılları arasında yürürlükte olacak Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın 4/1 numaralı su ürünleri tebliğinde lüferin av boyu -bilimsel araştırmalar 27 cm derken- yürürlükteki 20 cm’den de geriye, 18 santimetreye çekildi.
Hem de bilim adamlarının, su yaşamı uzmanlarının ve deniz biyologlarının uyarılarına, araştırma sonuçlarına rağmen.

5

Trolle balık avlayan trollerse!

Hemen ardından, tam da buna itirazların, isyanın başlayacağı dönemde bir ‘sosyal medya’ trollemesi başladı!
Ve bugüne kadar ilk defa sosyal medya trollemesinin gerçekten trollerle balık avlayan birileri tarafından yapıldığını gördüm!
Kısaca özetleyeyim; Deniz Ürünleri Avcıları Üreticileri Merkez Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Ali Güney, Defne Koryürek’in Facebook’undaki dış politika eleştirisini, “Bürokratlar görsün” diyerek paylaşıyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Su Ürünleri Hali Müdürü Arif İrfan Eker de, “Ona itibar eden bürokrat, siyasi, sektör mensupları utansınlar. Bu balık uzmanı ve düşkünü Gezici değil mi?” yazıyor. Güney ise “Evet müdürüm” diye onaylıyor.
Bir gırgır teknesi reisi olan Yakup Aslan görüyor ve arttırıyor: “Bu kadın Gezi’de en öndeydi, iddia ediyorum balıkçının FETÖ imamı. Tüm gelirleri oradan alıyor, sahte profesörlerle balıkçılığı bitirdiler çünkü Boğaz’ın ortasında AKP bayrakları, Recep Tayyip Erdoğan resimleri astık, kendimizi fişledik. 2012’de düğmeye bastılar. Maşaları da Defne Koryürek, inşallah gereği yapılır” diyor.
Arif Eker, “Dikkate alınması gereken bir tespit, incelenmesi gerek, sektörün imamı. Orada bile varlar yani” sözleriyle topa giriyor.
Tabii sonrası iyice saçmalığa varan bir garip kampanya…

2

Zamanlama manidar

Futbol imamlarının, kozmik ablaların televizyon televizyon dolaştığı şu günlerde ‘balıkçılık imamı’na sinirlenebilir, korkabilir ya da tam aksine kahkahalarla gülüp geçebilirsiniz…
Belki Koryürek de gülüp geçebilirdi. Eğer ki zamanlama ‘manidar’ olmasaydı.
Bu kısa yazıyı yazmadan önce bile, Türkiye’nin balık konusunda en çok yazan gazetecilerinden Tan Morgül’ün ‘sündürülebilir cirosistem’ adını taktığı durumu, balıkçıları, lüferi ve Koryürek’i anlamak için çok okudum.

Balıkçı zor durumda ama…

Balıkçılık çok riskli bir işkolu. Türkiye’nin tükettiği balığın yüzde 90’ını gırgırlar tutuyor. 25 metrelik bir gırgır teknesini sezona hazırlamak ‘ortalama’ 150 bin lira. Avlayacakları balığa karşılık, balığı verecekleri kabzımaldan borç alan balıkçıların durumu çok ama çok zor. Şu sayfalara sığmayacak kadar önemli ve gerçek dertleri var.
Ama bu, lüferin suçu değil.
Konu, “Ne var? Karı mı, eroin mi satıyoruz? Altı üstü küçük balık!”a indirgenecek kadar basit değil. Ülke girdabında boğulmaya çalışılması da büyük bir şeyin katli.
Şimdi bu yazı için bana “Sucu, bucu” denilecekse de baştan tarafımı belirteyim: Orak Adası’ndaki carreta carettalardan yanayım!

Fikir Sahibi Damaklar, lüferin korunması için pek çok yaratıcı kampanya ve slogan buldu. Fikir Sahibi Damaklar, lüferin korunması için pek çok yaratıcı kampanya ve slogan buldu.


Kaldırımda lüfer kovalanan günler!


Murat Belge’nin ‘Tarih Boyunca Yemek Kültürü’ (İletişim Yayınları) adlı kitabından bir alıntı:
“Lüfer... Küçükken ‘defne yaprağı’dır, sonra ‘çinekop’ olur, sonra ‘sarıkanat’. Lüfer boyunu geçince de ‘kofana’ denir.
Bence balıkların şahıdır. Onun kadar ince lezzetli bir balık daha tanımıyorum. Avı da en zoru, dolayısıyla en keyiflisidir. Genellikle az bulunur.
70’lerde şaşırtıcı bir bolluğu olmuştu. O yıllarda canlı canlı alıp eve gidiyorduk, bazen naylon torbayı dişleyip dışarı atlıyordu. Kaldırımda bir koşuşturma, kovalama. Biz İstanbullular şımarmışız. Kadıköy vapuruna gidiyorsunuz, yanınızda torba oynuyor. Kimse merak etmiyor, oynayan torbayı gören ‘Aaa lüfermiş!’ deyip geçiyor.”