520 sanatçı, 1500 eser, dünya emek var... Ama Contemporary İstanbul (CI) kapısında zafer pozu veren sanatçılar değil. Kapıda, ‘heykele saldırmış, kendilerine bir şey olmayacağını da bilen’ bir grup var. Yeni nesil hayatımızın küratörleri de onlar!

Wolfgang Stiller’in ‘kibrit çöpüne dönmüş adamları’ da hislerimize tercüman olan eserlerdendi. Wolfgang Stiller’in ‘kibrit çöpüne dönmüş adamları’ da hislerimize tercüman olan eserlerdendi.


Ben de Ali Elmacı’nın yerinde olsam kahrolurdum.
Bir heykel yapacaksın, yobazlar fuarı bu heykel nedeniyle basacak, olaylar çıkacak ve heykelin kaldırılma kararı ayrı, kaldırılmama kararı ayrı bir dert olacak! Tehditler alıp huzursuz olacaksın. Fuara 20 ülkeden 70 galeri, 520 sanatçı 1500’ü aşkın eseriyle katılmış. Günün sonunda bir sen, hem de böyle bir olayla sivriliyor olacaksın!
Rezalet!
Ama genel halimiz tam da böyle değil mi? Şok, hayal kırıklığı ve korku.

Tigran Tsitoghdzyan’ın ‘Ayna’ adlı çalışması, yüzümüzü elimize aldığımız şu günlere denk geldi. Tigran Tsitoghdzyan’ın ‘Ayna’ adlı çalışması, yüzümüzü elimize aldığımız şu günlere denk geldi.


Bıkmışız zaten inşaattan

Sırf 11. Contemporary İstanbul’dan konuşabilseydik keşke. Ama işte önümüze sunulan gündem bize iyi gelecek çok şeyi sıfırlamayı iyi biliyor.
Büyük emek! Özellikle de 15 Temmuz’un, yurtdışından gelen iptallerin, turistsiz geçen günlerin ardından çok önemli…
Bu sene fuar küçülmüş, koridor aralıkları büyümüş. Her ne kadar girişi ve içerdeki o garip toplaşma alanını bir düzene sokmuş olsa da, -mimar Fahrettin Aykut’a tüm saygımla- fuar alanının dışına inşaat süsü veren metal iskeletli enstelasyonu gerçek sandığımı ve sevmediğimi söyleyebilirim. Evet, sanatın görevi bazen de rahatsız etmek ama bıkmışım inşaattan. Misal, Kabataş İskelesi inşaatı, kazık çakmasından ağaç kesimine tüm şenlikleri (!) ve Beyoğlu’nu kaplayan dev gürültüsüyle başladı; yorgunuz. Ve o eserle yapılan eleştiriyi asıl anlaması gerekenlerin de anladığını inanın sanmıyorum.

Ali Elmacı’nın maalesef saldırı nedeni olan heykeli. Ali Elmacı’nın maalesef saldırı nedeni olan heykeli.

Anlatımdan anla koleksiyoneri


Bu senenin büyük yeniliği olan, sonra kitabı da basılacak ‘Collectors Stories’ yani ‘Koleksiyoner Hikayeleri’ bölümü cazip! Fikir Murat Pilevneli’ninmiş. Türkiye’nin 60 önemli koleksiyonerinin koleksiyonundan, Marc-Olivier Wahler’in küratörlüğü ve Marcus Graf’ın danışmanlığında 102 eser seçilmiş; sergileniyor. Açıkçası eserler kadar vaktimi koleksiyonerlerin -büyük çoğunlukla- bizzat kendilerinin yazdığı, eserle ilişkilerini anlatan metinlere ayırdığımı söylemeliyim. Bazı koleksiyonerlerin eserle daha matematik, soğuk bir ilişki kurduğunu görüyorsun mesela... Kimi de sanatçı ya da eserine aşk beslemiş, uzun süre ısrarla kovalamış. Ari Meşulam’ı çok takdir ettim mesela; Naim Nihmet ve Rezzan Benardete çok samimi geldi eseri sahiplenme tutkularıyla.

Ari Mesulam koleksiyonu Peter Hujar Ari Mesulam koleksiyonu Peter Hujar


De ve da’ları ayıramayanlar espri olanlar


Koleksiyonerler arasındaki Cem Yılmaz da, “Tom Wesselman yalın bir abimiz. Basquiat printleriyle ilgilenirken ‘abiler’ bölümünden ona da bir göz atmıştım, hesaplı da buldum, kaçırmadım. :)” gibi cümleleriyle hemen genelden ayrılıyor. Yalnız, de ve da’ları ayıramayan koleksiyonerler olmuş.

Cem Yılmaz koleksiyonundan Ron English eseri Everlast Cem Yılmaz koleksiyonundan Ron English eseri Everlast


Güneştekin ve Erbil yenileriyle


Bu sene yeniler de vardı, normal olarak. Instagram’dan tekrar tekrar görmek eserlerin yüzünü eskitiyor olabilir ama sanatçı tarzı diye de bir şey var. Standından ‘cemiyet hayatının önemli isimlerinin’ eksik olmadığı Ahmet Güneştekin, bu sene akıllara kazınacak, dikkat çekici bir seriyle karşımızdaydı. Devrim Erbil de mimari dokunuşlarıyla yenilenmişti.

Satın alınabilir tasarımlar


Bu sene fuarın tasarım tarafı da öne çıkmıştı. Kezban Arca Batıbeki sehpaları, Ela Cindoruk takıları, Yılmaz Aysan’ın telden takı ve heykelleri ya da bana bu fuarların hep en eğlenen ekibiymiş izlenimi veren PG Art Gallery sanatçılarının ipek eşarplara, kolye ve çantalara dönüştürülen tasarımları gibi satın alınabilir, uygun fiyatlı işler de satıştaydı. Tabii Arçelik’in, Seçkin Pirim, Sema Topaloğlu, Ela Cindoruk ve Nazan Pak ile endüstriyel ürünleri sanata dönüştüren projesi de görülmelik. Pirim’in ocak aparatlarından sehpalarını, çamaşır makinesi kazanından lambalarını baş köşeye koyarsınız.


İşte gururlu saldırganlar. İşte gururlu saldırganlar.

Bir de zafer pozu veriyorlar


Gezerseniz, bakarsanız, okursanız çok şey var; iyi de geliyor.
Ama sonuçta o kapıdan çıktığınızda, televizyonu açtığınızda -malum cuma sabahına ağırlaştırılmış internetle uyandık- çok şey sıfırlanıyor.
Proje okullara karşı açıklama yapan bir hanımefendiyi gördüm geçen televizyonda, “Ya gerçekten çok basit bir şey istiyorum” diyordu, “Densin ki proje okul budur, şu nedenle yaptık, çocuğunuza bu nedenlerle iyi gelecek. Bu açıklamaya bile razıyım. Bu bile yapılmıyor.”
Ben de bazı eserleri anlamadım ya da beğenmiyorum,ama anlamadığım şeye saldırmıyorum. Saldıran da kaçmıyor, saklanmıyor, ceza almaktan korkmuyor ve ne ilginç; zafer pozu veriyor.
Çünkü şu günlerde yaşadığımız hayatın küratörleri onlar; onların eserleri gururla sergileniyor!