1. ABD üzerini çizdi mi?
Washington, D.C.’ye gelip düşük profilli ve görevden ayrılmış Amerikalı yetkililerle görüşen, tek resmi görüşmesini halihazırdaki sembolik görevi birkaç aya kadar bitecek ve siyasi kariyerine devem etmeyecek Joe Biden’la yapan Erdoğan’ın üzeri çizildi mi? Hayır, ama Erdoğan’ın eskisi kadar önemsenmediği de ortada. Yine de ABD’nin isteklerini hangi ülkede kim yaparsa ülkenin kurumları onlarla çalışmaya devam eder; ipler istekler yapılmamaya başlandığında gerilir.
2. En önemli yazı
Obama’nın düzenli olarak okuduğu New Yorker’da Dexter Filkins’in çok çarpıcı bir yazısı yayımlandı: İlk kez Erdoğan’ın diktatörlük yolunda ilerlediği yazılıyor. New Yorker abartıdan kaçınan, prestij ve etkinlik olarak Amerikan basında en tepede yer alan bir dergi. Herhangi bir yerde çıkmasından daha sembolik böyle bir yoruma New Yorker’ın yer vermesi. New Yorker, ABD’nin entelektüel kesimindeki yaygın kanıyı belirliyor ve algıyı yönlendiriyor, bir anlamda son sözü söylüyor.

Erdoğan’ın korumaları Washington’da protestocu döverken...


3. Küçük haber niye büyütüldü
Erdoğan’ın korumalarının bir başka ülkenin sokaklarında, hukuk-kanun tanımaz bir şekilde protestocu dövmeleri tabii ki haberdir. Ama Amerikan basını için? Sonuçta Erdoğan’ı protesto eden toplam üç-beş kişi. Çoğu zaman bu haber görülmez bile. Oysa Brookings Institution’ın önünde korumaların sokak çetesini andıran görüntüleri tıka yönelik haber sitesi Buzzfeed’den geleneksel solcu dergi New Republic’e kadar her yerde haber oldu, epey de büyütüldü. Değişen siyasi iklimin ve Türkiye’nin liderine yönelik yeni kabul edilen ezberin yansımasıdır. ABD basını birkaç sene önce yere göğe koyamadığı, Obama’nın en sık konuştuğu diye övgü dolu haberlerle yücelttiği müttefik ülke Türkiye’nin liderine dair haberlerin çerçevesini değiştirdi.
4. Adıyaman’daki kahvede oturan adam
Tayyip Erdoğan için ne New Yorker’ın ne dediğinin, ne de Joe Biden’ın uyarılarının bir anlamı var. Umursadığı tek şeyin Türkiye’nin içinde kendisine oy veren büyük kitle olduğunu biliyoruz. Nitekim Brookings’teki konuşmasında da hâlâ yüzde 52 oy aldığından bahsetti. Yüzde 52 sonuçta New Yorker okumuyor; kazara duyarsa da “Dış güçler bizi çekemiyor” deyip geçiyor. Erdoğan girdiği seçimleri kazanıp 40-50 yıl ülkeyi yönetmeye devam edebilir, ama bunun başka ağır bedelleri olur kuşkusuz.
Geçen hafta New York Times gazetesi Türkiye’nin NATO üyeliğini tartışmaya açtı. Erdoğan’a oy veren yüzde 52 NYT okumuyor, ama NATO liderleri ve karar vericiler okuyor ne yazık ki. Türkiye dünyadan kopmuş bir Kuzey Kore gibi olmaya uygun mu?

Erdoğan-Obama. Güzel günler geride kaldı.


5. Darbe olacak mı?
Türkiye’de Fethullah Gülen cemaati dışında darbe olmasını isteyen yok; tek çare bu kaldı. Bir de uluslararası destek bulabilse... Öte yandan, AKP’liler neo-con Michael Rubin’in Türkiye’de olası bir darbe senaryosuna dair yazdığı yazıya öfke kusuyor. Rubin’in Washington’da hemen hemen hiç etkisi kalmadı, neo-con’lar da çoktan tasfiye edildi. Ama AKP’liler, Erdoğan’ın danışmanları da dahil, yazı okumayı bilmiyor. Sanki Rubin darbe tezgahlıyormuş gibi algılıyorlar, oysa o biraz dikkat çekmek için, biraz da kendini gündeme getirmek için var olan dedikodulardan bir yazı çıkarıyor. Amerikan hükümetine “Bu adama güvenmeyin, Humeyni gibi aynı” çıkışını yapan ilk isim. 2008’den beri Gülen’e karşı bütün dünyayı uyarıyor. Tam Erdoğan’ın şimdi işine yarayacak kişi. Kullanacağı yerde düşman belliyor.
6. Ciddi bir lobi sorunu var
Erdoğan’ın son gezisinden sonra da iyice anlaşıldı ki Türkiye’nin ciddi bir lobi sorunu var. Eskiden bu işleri, bütün pis işlerle birlikte, Cemaat yapıyordu. İyi okullarda okuyan altın neslin çocukları sempatik ve ılımlı görüntüleriyle her yere girip çıkıp, herkesle bağlantı kuruyorlar, karşılığında da Erdoğan ve Gülen övgülere boğuluyordu. Şimdi aynı nesil Erdoğan’ın aleyhine çalışıyor. Erdoğan’ın verdiği en ufak bir malzeme hemen ABD’de abartılı bir şekilde karşılığını buluyor; Erdoğan ve AKP ise ABD’de önemli kurumlarda temsil dahi edilmiyor artık. Cemaat’çiler Harvard’dan Columbia’ya lobi yapmakta, panel düzenlemekte çok başarılı. Altın nesil İngilizce makaleler ya da tweet’lerle uluslararası kamuoyunu gaza getirmeyi biliyor. Erdoğan bu işleri iyi bilen liberalleri de yanından uzaklaştırınca ikinci, üçüncü kalite elemanlara kaldı. Bu yüzden de Cemaat’le haklı savaşını bile kimseye anlatamıyor. Batı, Zaman’ı en çok satan gazete, el koymayı da ‘basın özgürlüğüne darbe’ diye yorumluyor. Korumalar sokakta adam dövüyor, stratejiyi de Mustafa Varank falan belirliyor. Sonuç ortada.

Radikal’in ilk yılları epey yenilikçiydi.


 

Tek doğru analiz


Radikal neden kapandı


Beş sene çalıştığım, belki de çalıştığım ilk yazılı basın organı olduğu için gönlümde her zaman ayrı bir yeri var. Ayrıca, ne yalan söyleyeyim, Türk basınında az satan ama etkinliği yüksek gazetelere her zaman ihtiyaç var, ihtiyaç olacaktır da.
Ama Radikal yaklaşık 2000’lerin ortasından beri ne bu boşluğu doldurabildi ne de bir gazete olarak varlık gösterebildi.
Bunun nedenleri uzun uzadıya tartışılabilir. Ama Radikal’in arkasından gözyaşı dökenlerin bu gazetenin ölümünde Cemaat’in ne kadar büyük etkisi olduğunu nasıl görmezden gelebilir.
Öncelikle Balyoz ve Ergenekon gibi sahte davalarda Cemaat ne servis ettiyse yayınladı Radikal. OdaTV davasında gazeteciler hakkında en aşağılık yazılar Radikal’de çıktı. Cemaatçi polisler gazeteyi basıp bilgisayarları tararken Radikal’in Cemaat’çi yayın yönetmeni hiçbir şey yapmadan izliyordu.
Türkiye’yi hep yanıltan, entelektüel kirliliğe büyük katkısı olan Cengiz Çandar, Ahmet İnsel, Nuray Mert, Yıldırım Türker ve benzeri ‘kullanışlı muhalifler’ hep bu küçük gazeteden önce AKP’yi, sonra Cemaat’i meşru kıldı. Bugün birçoğunun Cemaat saflarında iktidarla savaşıyor gözükmesi tesadüf mü?
Bir dönem gururla yazılarımı gönderdiğim Radikal İki, zamanla Türkiye’nin en yanıltıcı sahte-entelektüel platformu oldu.
Doğan Ailesi hiç tereddüt etmeden Radikal gibi bir markayı Eyüp Can’ın elinde Cemaat’in hizmetine sundu. Cemaat’in medyaya yerleştirdiği isimler Ankara bürodan haber merkezine Radikal sayesinde merkez medyaya sızdı.
Bütün bunları konuşmadan Radikal nostaljisi mi yapacağız?
Bu haliyle hak ettiği yer tarihin çöp tenekesidir.
İnsanların akıllarında kalan Radikal nostaljisi Susurluk patladığında yapılan dinamik habercilik, ilk yıllarında basına mizanpajdan yazı çeşitiliğine getirdiği yeniliktir. Her şeyin yazılabildiği bir gazeteydi...

Albdülkadir Selvi ve canlı yayın ceketi.


 

Durun hata yapıyorsunuz

Bir Selvi krizi


Yazarımız yazısını yazdığı sırada Abdülkadir Selvi’nin hangi gazetede yazacağı henüz bilinmiyordu, ama spekülasyonlar havada uçuşuyordu. Ya Habertürk’te, ya da Hürriyet’te...
Doğrusu Mehmet Ali Yalçındağ göreve geldikten sonra Hürriyet’te Selvi’nin yazması şaşırtıcı olmaz. Dedikodulara göre Hürriyet’in başına kimin getirileceği Erdoğan’a sorulmuş, Doğan Grubu’yla bu toplara girmeyeceğini bilen Cumhurbaşkanı da hiç karışmamış...
Bir gazete yönetiyor olsam Abdülkadir Selvi ilk olarak almak istediğim gazetecilerden olurdu. Çünkü gazeteci... Haberden anlayan, bağlantıları sağlam, iyi koku alan gerçek bir muhabir.
Ama ne Habertürk ne Hürriyet onu gazeteciliğinden dolayı istemiyor ki. İktidara yaklaşmak için iyi bir isim olduğunu düşünüyorlar.
İşte tam da bu yüzden bu proje ellerinde patlayacak.
Bir kere, Hürriyet’e dışarıdan gelen bir anda muhalif oluyor. Bakın Erdoğan’ın peşinden ayrılmayan Taha Akyol’a, bir anda Cemaat’in safına geçti. Akif Beki bile muhalif oldu, geçenlerde tetikçilerin hedefindeydi.
Habertürk benzer bir girişimde Fehmi Koru’yu alarak bulundu, ama elinde patladı.
Selvi her ne kadar televizyona her çıktığında Erdoğan karşıtlarının nefretine maruz kalsa da aslında epeydir Saray’la arasına mesafe konmuş gazeteci. Son bir yılda birkaç tane itirazı hiç iyi karşılanmadı.
Sonuçta Saray tarafından istenen ‘adil bir gazetecilik’ değil ki, körü körüne bağımlılık. İktidara yakın olsalar da Beki de Selvi de bu yapıya uygun değil. Güzel haberler, kulis bilgileri, izlenimler getirirler ama kendilerinden ‘asıl’ bekleneni veremezler.
En iyisi Ekmel Bey’i arasınlar yine, bir Verda daha önersin.

İletişim: Bana Twitter, Facebook ve Instagram’dan ulaşabilirsiniz: @orayegin.