Yetmiyor ki.
Bildiğim ya da bilmediğim ama dünya üzerinde var olduğunu düşündüğüm hiçbir küfür işe yaramıyor böyle anlarda.
Ya da bildiğim ve bilmediğim tüm taziye cümleleri...
Hepsi ama hepsi kifayetsiz.
18 yaşındaki melek Cansel’e bir öğretmeni cinsel tacizde bulunuyor. Ve Türk eğitim sisteminin ikiyüzlü ahlak anlayışının tüm boyası dökülüyor. Ve foyası ortaya çıkıyor.
Dibine kadar haklı olduğunuz bir olayda, insanların olayın üzerini örtmeye ve ayıp sahibini korumaya çalışmasının nasıl bir duygu olduğunu hepimiz biliriz.
Bir de bu olayın beden bütünlüğünüze karşı işlenmiş bir suçu içerdiğini düşünsenize.
Cansel tam da bu hayal kırıklığıyla terk etti bizi.
18 yaşına gelmiş her Türk kadını bilir ki, bu topraklarda taciz edenin, tecavüz edenin yanına kalır. Sen ‘namusunu kaybettiğin (!)’ ile kalırsın.
Mahkeme süreci hep kurbanın değil, gözü dönmüş ahlaksızın lehine işler.
Bir takım elbiseyle bitirir işi. Sonra ailesi alkışlarla karşılar kapıda; Sakarya’da yaşamıştık böyle korkunç bir anı. Toplu bir tecavüz davasının sonuçlanmasının ardından aile tecavüz eden çocuğunu alkışla karşılamıştı kapıda!
Özgürlüklerin kısıtlanır, psikolojin bozulur ama amca, dayı bildiğin, öğretmenim deyip saygı duyduğun insanlar bir anda sana karşı işlenmiş bu alçakça suun üzerini kapatmaya çalışır.
Ama bir sorsanız, herkes çok muhafazakar, ahlaklı, sütten çıkmış ak kaşıktır hem o okulda hem de mahallesinde Cansel’in.
Gerçek ise bir başkadır benim memleketimde!
Halı altına süpürme hobisi vardır Türk ahlak anlayışının.
Üzerini kapattı mı, hiç olmadı zanneder en çirkin şeyleri.
Ama Cansel öldü işte.
Siz koruyun ‘erkek’ öğretmeninizi.
Cansel gelinliğini tabutunda giydi.
Siz kapatın ‘erkek’ öğretmeninizin ahlaksızlığını.
Cansu’nun, bir günahsızın, bir meleğin, gözü açık giden 18 yaşındaki yaralı bir ruhun mezarını da kapatın bir zahmet...
Yasalar, hakimler sizden yana.
Allah’ın gazabı üzerinizde olsun inşallah...


Tacizi yaşatan film Room


Oscar’a doğru, elimden geldiğince aday filmleri izlemeye çalışıyorum. Tüm dünya Leonardo Di Caprio’nun bu yıl Oscar alıp alamayacağına kilitlense de ‘Room’ yani ‘Gizli Dünya’ filmi beni benden aldı.
Genç yaşında kaçırılıp bir odaya hapsedilen ve yıllarca o odada tecavüze uğrayıp, dış dünyaya adımını atamayan bir kadın ve bu korkunç ilişki yüzünden o odada doğup dünyayı televizyondan ibaret zanneden küçük bir erkek çocuğunun hikayesini müthiş anlatıyor film.
Jack rolündeki küçük oyuncu Jacob Tremblay harikalar yaratıyor. Annesini canlandıran Brie Larson ise Oscar için hayli şanslı görünüyor.
‘Gizli Dünya’ insanın canını yakan ama kadına tacizi ve kurbanın yaşadıklarını mükemmel şekilde anlatan bir film.
En çarpıcı olan ise hikayenin Jack’in gözünden yani bir çocuğun bakış açısıyla anlatılıyor olması.
Yani öyle doğrudan, büyük ajitasyonlar filan yok.
Zaten filme kuvvetini veren de bu gerçeklik duygusu.
‘Gizli Dünya’ sarsıcı ama muhakkak izlenmesi gereken bir film.


Kırmızı Kart gösteren futbolcu kahraman mı?


Trabzonspor- Galatasaray maçı yıllarca unutulmayacak.
Maça damga vuran ise maçın hakemi Deniz Ateş Bitnel’e kırmızı kart gösteren Salih Dursun oldu.
Bu maçtan izlediğimiz sahneler, verilen kartlar yıllarca tartışılacak.
Türk futbolunun geldiği acıklı hal açısından da bu olay çok önemli.
Salih Dursun’un yaptığı hayli ironik ve birçok açıdan belki zekice ama Trabzon takımı yöneticilerinin bu hareketi kutsaması, Salih Dursun’un adının bir sokağa verilecek olması ya da heykelinin dikileceğini söylemeler futbol adına biraz endişe verici değil mi?
Bu sanki, saha içinde futbolculara şiddet uygulamayı onaylayan bir tavır gibi geldi bana.
Tabii taraftara da şiddet konusunda cesaret veren bir hareket.
Çok zekice bir protesto olduğunu düşünmeme karşın bu hareketin böyle kutsanmasını biraz tehlikeli buldum kendi adıma.