“Bu konuda çok yazıyorum, daha da yazacağım. Çünkü bu ülkede vahşet, şiddet, taciz, tecavüz aldı başını yürüdü” diyor...
Sizler için Ayşe Arman’la çok özel bir röportaj yaptım... Kendisine bugüne kadar sorulmayanları sordum. O da hepsini, hiç itiraz etmeden samimi bir şekilde yanıtladı... Açıkçası büyük keyif aldım bu ilk röportajımdan... Zira Ayşe çok eğlenceli, çok sürprizli, çok da doğal bir kadın... İşte dün SÖZCÜ Cumartesi ekinde yayınlanan röportajımın ikinci bölümü... Soluksuz okuyacağınızdan eminim...
RÖPORTAJLARIMDA TUZAK DA YOK YAMUK DA...
- Kimle röportaj yapacağını neye göre seçiyorsun?
-Her hafta kafayı yiyorum! Benim için iyi röportajın ölçüsü şu: Gerçekten benim merak ediyor ve heyecanlanıyor olmam gerekiyor. Yoksa yavan oluyor. İyi olmuyor. Bir de hikayesi yoksa iyi olmuyor. Yaşanmışlık gerekiyor. İyi bir röportaj için iyi bir hikaye gerekiyor, iyi bir hikaye için de yaşanmışlık... Bizim işimizde tabii ki fotoğraf önemli, ben de dikkat ediyorum, amuda da kalkıyorum, buza da dalıyorum, trapezle de atlıyorum, yatağa da giriyorum.... Ama esas olan “içerik” aslında... İçeriği boktan bir röportajın fotoğrafı şahane olsa ne yazar! O yüzden Christian Louboutin röportajını hep örnek veriyorum, evet güzel, iç gıcıklayıcı fotoğraflarımız vardı, ama asıl “içerik” sağlamdı. Anlattıkları genç insanlara ilham verecek şeylerdi. Adam bir sosyolog gibi anlatıyordu, üstelik ayakkabı satmadığını duygu sattığını söylüyordu...
- Röportajlarında tuzak sorular soruyor musun?
-Hayır ben dümdüz ve açık bir insanım. Tuzak yok. Yamuk yok. Merak ettiğimi sorarım, aldığım cevabı yazarım. Kimseye kötülük yapma amacım da yok. Bir de, ölümlü dünya, bir röportaj için kimsenin kalbini kırmaya değmez! Ama şuna inanıyorum her röportaj bir sınav aslında, ya geçiyorsun ya çakıyorsun. Bu sınav hem röportajı yapan hem de veren için geçerli...
- İsteyip de röportaj yapamadığın biri var mi?
-Olmaz mı? Çok var. Cumhurbaşkanı Erdoğan mesela. Ama hâlâ inancımı kaybetmedim. Kimbilir belki bir gün karşısına oturup sorularımı sorarım...
ANNE OLUNCA KAFAM ÇALIŞMAYA BAŞLADI
- Böyle başına buyruk bir Ayşe’den, aileyi her fırsatta bir araya getiren, babaanne Betül Mardin, anneanne, abla, kuzenler, Nevzat hep bir arada olsun diye uğraşan bir Ayşe ortaya çıktı. Ömer’in ilk eşinden olan kızı Yasemin Dormen’i de sevgi çemberinin içine aldın. Arkasından Ömer’in ilk eşiyle bir fotoğraf paylaştın ve büyük olay oldu...
O fotoğraf son derece doğal bir fotoğraftı. Haldun Dormen’in doğum günüydü ve herkes vardı. Ömer, Gülden ve Yasemin hâlâ bir aile aslında. O üçlü var. Onların bir çocukları var. Boşanmış olmaları bu durumu değiştirmiyor. Senelerce birlikte olmuşlar... O anda güzel görünüyorlardı, fotoğraflarını çektim, koydum, izinsiz de yapmadım. Bana göre abartılacak bir şey yoktu.
- Alya sende ne değiştirdi? Daha korkak? Daha cesur?
Valla, kafam çalışmaya başladı! 20’lerimde oradan oraya savruluyormuşum, 30’ların başında ürkek bir kuşmuşum, Alya ile bir sürü şeyi aynı anda yapabilen bir kadın olduğumu fark ettim. Gücümün farkına vardım. Daha cesur oldum. Şefkatli oldum, sevecen oldum. Koruyucu kanatlarım çıktı. Ama bazı açılardan daha korkak da oldum, artık anneyim ya, kendimi riske atacak şeyler yapmıyorum, beni gebertsen sarhoş araba kullanmam, emniyet kemersiz yola çıkmam... Eskiden akrobasi uçaklarına binerdim, şimdi ıh ıh... Normal uçaktan bile tırsıyorum ama biniyorum tabii.
İNSANLAR YAZDIKLARIMI SAMİMİ BULUYOR
- Hep Hürriyet’te yazdın, yazıyorsun... Bu kadar her şeyi denemek isteyen, yenilikleri, değişimleri seven ve bunlara “hop” diye uyum gösteren biri hiç, “Başka gazetede yazsam nasıl olur?” diye düşünmedi mi?
Ben cidden amiral gemisinde çalışıyorum. Mutluyum Hürriyet’te. Ve çok özgürüm. Hayatından memnunsan, başka bir yere gitmek istemiyorsun. Bir de beni taşıdı bu gazete, kolay bir lokma değilim ben. Tamam yıllar içinde alıştı insanlar ama başta “Bu kız bize uymuyor!” diyebilirlerdi. Bu konuda yöneticilerimin desteğini unutmam. Bir de bunca yıldan sonra -ayıptır söylemesi 25 yıl oldu- özdeşleştim gazetemle. Dokularımız birbirine geçti.
- Her kesimden okura sahipsin. Etki gücün tahmin edilenden bile fazla. Sen sanki her kesimden insanı bir arada tutuyorsun, içgüdüsel mi? Planlı mı?
Ben bütün planları şahane bir şekilde bozacak kadar özgür bir ruhum. Napıyorsam içgüdüsel. Ben samimiyetin kelimelerle geçtiğine inanıyorum. Eğer bir gücüm varsa, o da insanların yazdıklarımı samimi bulmasıdır...
BENİM FİLTREM YOK, HER ŞEYİ ‘DAN’ DİYE SÖYLERİM
- Hatırlar mısın bilmiyorum ama seninle tanışmamız seneler önce GYM’de bana dönüp çocuk gibi ‘’O ne biçim omuzlar, kollar, ben de istiyorum’’ demenle ve benim gülme krizine girmemle başladı. İçinden geleni pat diye söylemen senin büyün mü sence?
-Büyüm değil, gerçeğim! O omuzlar da senin gerçeğin... Senin omuzlarının ve kollarının güzel olması benim suçum mu? Benim filtrem yok, dan diye söylüyorum her şeyi, bir zararını da görmedim.
ÖMER BENİ DEĞİŞTİRMEYE ÇALIŞMADI
- Dikkat ediyorum da anne babası tarafindan her yaptığı alkışlarla karşılanmamış kişiler daha başarılı oluyor. Benim gençliğim annemden “Vayyy Umay ne güzel bir şey yaptın!” cümlesini duyma özlemiyle geçti, sende durum nasıl? Rahmetli babandan aferin beklentin var mıydı? Veya şimdilerde Ömer’den?
Evet, babam tarafından onaylanmak istedim hep. Bütün çocuklar üç aşağı beş yukarı böyle hissediyordur. Benim babam duygularını dışa vuran biri değildi. Ömer’e gelince, asla böyle bir itiş kakış olmadı, o, beni hep bu halimle kabul etti, değiştirmeye çalışmadı. Ve benimle hep gurur duydu.
İYİ ALMANCA KONUŞMADAN ÖLMEYECEĞİM
- Hayatta, “Keşke yapsaydım!” dediğin neler var?
Şu ana dilimi toparlayacağım. Ölmeden şahane Almanca konuşacağım, öyle öleceğim. Ben Amerikan okulunda okudum, bir de ailemde herkes mükemmel Almanca konuşuyordu, ben hep anladım ama yıllar içinde İngilizce konuşmayı tercih eder oldum. Başka bir keşke gelmiyor aklıma...
- Senin geçen yaz Bodrum’daki evine “Şimdi ben gidersem yiyip içip kilo alırım!” diye korkup gitmediğini biliyorum, ne olacak bu durum?
Başta söylediğim gibi hem hayatın nimetlerinden yararlanacağım, hem de normal bir kadın gibi kiloları nasıl vereceğim diye endişeleneceğim! Ama Bodrum’daki evim dünyanın en güzel simitlerini çıkaran pastaneye yakın...
BENİ HDP’NİN KADIN POLİTİKACILARI ETKİLEDİ
Bir önceki secimde HDP’ye oy verdin olay oldu, bugün olsa yine verir misin? Veya seni HDP’ye oy vermeye ne ikna etti?
-Son seçimde CHP’ye oy verdim. Ama bir öncekinde, yani HDP’nin tavan yaptığı seçimde, benimki de emanet oylardan biriydi. En çok kadın politikacıları etkiledi. Ama sonra bir sürü şey kof çıktı. Bugün olsa vermem. Hata yapmışım. Ben kendini PKK’dan ayırabilir sandım, ayıramadı. Selahhatin Demirtaş da ne yazık ki söndü gitti zaten. Oysa bir çoğumuz için o HDP bir umuttu.
VAHŞET, ŞİDDET, TACİZ VE TECAVÜZ BİTMİYOR!
Eskiden ülke gündemiyle ilgili yazıların pek olmazdı, artık tepkini, eleştirini yazıyorsun. Ne değiştirdi seni?
Özgürlüklerin elinden alınırsa, kadınlığın yerlerde sününürse, itibarsızlaştırılmaya çalışılırsan, haliyle kendini, özgürlüğünü ve kadınları savunmak durumunda kalıyorsun. Son yıllarda kadın meselesi üzerine çok yazıyorum, daha da yazacağım. Bu ülke kadın düşmanı ülkeye dönüştü. Vahşet, şiddet, tecavüz aldı başını yürüdü. Olumsuz şeyler yaşandığında, yaşayanların duygularına kimse sahip çıkmayınca, kadın gazeteci olarak o görev de bize kaldı...
BİR SÜRÜ ŞEYİ AYNI ANDA YAPABİLİYORUM
- Hep bir koşturma, hep bir yerlere yetişme telaşındasın, günde kaç saat uyuyorsun?
-Uyku benim için önemli. Bir de hep güzel uyuyan biri oldum. Hani millet uykusuzluk çeker ya, benim hiç öyle bir sorunum olmadı. Ama çok geç yatmıyorum, 12’de uyumuş oluyorum. 7’de de Alya’nın servisi geliyor. Biz 6:30’dan itibaren ayaktayız. Sonra tam gaz devam. Yıllar içinde de bir sürü şeyi aynı anda yapabilme becerilerimi geliştirdim. Bütün kadınlar gibi..
BURASI BİZİM, BAŞKA GİDECEK YERİMİZ YOK
- Son olaylardabir kadın olarak, bir anne olarak ne hissettin?
Herkes ne hissettiyse ben de onu hissettim. Korktum, ürktüm, endişe ettim, en çok da çaresizlik hissettim.
- Her şey daha kötüye gitmeye başlarsa Ömer Hindistan’da çalıştığı için senin bir B planın var, Alya’yı alıp oraya taşınırsın biter...
Burası bizim memleketimiz. Gidecek bir yerimiz yok. Böyle bir isteğim de yok. Bu ülkeyi yaşanacak bir ülke haline getirinceye kadar çabalayacağız...