Öncelikle müthiş bir kitaptı...
John Grisham’ın “Bestseller” kitabı, filme de uyarlanmış, Alan J. Pakula’nın yönettiği “Pelikan Dosyası” nda başrolleri Julia Roberts ve Denzel Washington paylaşmıştı. Filmin konusu da etkileyiciydi; Washington’da iki üst düzey yargıç suikasta uğrayarak yaşamını yitirir. Genç bir hukuk öğrencisi, bu ölümlerle ilgili şüphelerini bir dosyada toplar. Ancak bu durum hükümetin üst düzeyinde büyük rahatsızlık yaratır. Deneyimli bir gazetecinin yardımıyla bu dosyayı kamuoyuna açıklamaya çalışan genç kız aynı zamanda yaşamını da korumak zorundadır!..
Ne alakası var diyeceksiniz... Şu alakası var; Saray geçtiğimiz cuma günü Başbakan ve AKP genel başkanı sıfatlı muhteremin elinden il ve ilçe başkanlarını atama yetkisini MKYK marifetiyle aldığı andan itibaren parti kaynamaya başladı. O toplantıda yöneticilik, başbakanlık hayatı fiilen sona eren Davutoğlu, bunun farkında değilmiş görüntüsü verse de, “Reisçiler” ve “Hocacılar” olarak bilinen yanaşma takımı birbirine girdi bile!
Öyle ki, kimileri Başbakanlığı “damat Serhat’a” yakıştırmaya, bir bölümü ise “yok canım, Binali Bey olur” demeye bile başladı!.. Daha da ileri gidenler, Davutoğlu’nun salı günü Meclis grubunda milletvekillerinden güvenoyu isteyeceğini, alamazsa istifa edeceğini bile dillendirdi!..
İşte bu toz duman arasında internette bir “blog” yani, sayfa açıldı. Bilin bakalım adı neydi? Bravo tam isabet:
-Pelikan Dosyası!..
İşte bu blogda imzasız olarak yayınlanan epey uzun yazıda Davutoğlu ve taraftarları deyim yerindeyse yerin dibine sokuldu, çıkarılmadı orada bırakıldı!. Yazı tahmin edeceğiniz üzere bir “Reisçi” tarafından kaleme alınmıştı ve bu “kahramanlar” suçlamalarını, infazlarını hep karanlıkta yapmayı yeğledikleri için imzası yoktu!..
-İçeriği ise dehşet vericiydi...

“Çok demokratik bir atama!..”


Yeni Türkiye’nin, Saray’ın ve AKP’nin ne denli demokrat olduğunu anlatması açısından yazının girişi tam bir “Demokrasi dersi” niteliğinde!..
-AKP genel başkanlığı için temayül yoklamalarında birinci sırada Abdullah Gül, ikinci sırada Binali Yıldırım, üçüncü sırada ise Ahmet Davutoğlu çıktı. Buna rağmen Reis hocayı partinin başına getirdi. Gül’ün çok yakın İngiliz arkadaşları, bir de Reis’ten ve ailesinden nefret eden, ancak Hürriyet’e de pek aşık, ‘intifada’cı bir hanımı vardı. Reis Gül’ü başkan yapmadı. Yıldırım Reisçiydi. Falsosu yoktu. Başarılıydı. Parti tarafından seviliyordu. Ancak yeterince karizmatik değildi. Kukla muamelesi yapacaklardı. Reis onu da başkan yapmadı. Davutoğlu güzel konuşuyordu. Hocaydı. Ayrıca görece tazeydi. Evet kibirliydi, hem de çok. Her şeyi o bilirdi. Ama teorik olarak. Pratikte genelde çuvallardı... Reis yine de hocayı başkan yaptı...
Nasıl ama, muhteşem değil mi?.. Ancak Saray, başkan yapmadan önce Hoca’dan sıkı sıkıya iki konuda söz aldı:
-Temayül yoklamalarını biliyorsun, seni BEN başkan yapıyorum. Ama bu iki konuda söz vermen şartıyla!..
Neydi o iki konu peki?. Reis öncelikle “bu hoca Batı’yla da, onun ülkemizdeki Truva atları olan paralellerle ve Doğan medyasıyla uzlaşmaz” diye düşünüyordu... İkinci ve daha önemlisi Hoca’nın Başkanlık sistemine geçerken argüman üreteceğini, akademik karizmasını bu yolda kullanacağını umuyordu. İşte bu iki konuda söz istedi, Hoca’da verdi ve koltuğu kaptı!..
-Maalesef sonrası Saray için büyük hayal kırıklığıydı!..

“Velinimetin Saray’a ihanet ettin!..”


Reisçi muhterem bundan sonra ihanetleri, Reis’i saf dışı etme kumpaslarını art arda anlatıyor, hem de ne anlatma!..
Hoca daha işe başlar başlamaz, Saray’ın ekonomik yönetimini ekarte etmek için “Şeffaflık Yasası” çıkarmaya kalkışmış, üstelik bunu Reis’in haberi olmadan hazırlamıştı. Fırçayı yiyince de muhteris danışmanları ile birlikte tırsmıştı!..
Neler yapmamış, ne suçlar işlememişti ki Davutoğlu; mesela 4 bakanın Yüce Divan’a gönderilmesi oylaması öncesi bir konuşma uydurup Londra’ya gitmiş, oradan da Davos’a geçmişti. Mesele bakanlar değil Reis’ti. Önce onlar Yüce Divan’a gönderilecekti, ardından da Reis!.. Egemen Bağış’ın uyarısıyla kumpası fark eden Reis Hoca’ya fena bir zılgıt çekti ve Yüce Divan oylaması ertelendi!..
Günahı çoktu Hoca’nın; Hakan Fidan’ı ayartarak milletvekili yapmaya kalkmış, “Çözüm Süreci’nin” kaymağını yemeye çalışmış, her fırsatta başkanlığa karşı olduğunu belli etmiş, Reis’e açıkça karşı çıkan Bülent Arınç’ı arayıp tebrik etmişti... Hele 7 Haziran sonrası koalisyon görüşmeleri sırasında “Bilal’i ver koalisyonu” al diyerek Reis’in oğlunu kurban etmesini isteyen Bahçeli’yi Meclis yemini sırasında alkışlamıştı yaa, büyük suç tabii!..
Ya, kendi medyasını kurmaya kalkışması!.. Nasıl olur da Reis dışında birisi böyle bir cüreti gösterebilirdi... İşte sonunda ipi çekilmişti!..
Blog’daki “yalaka” yazı böyle işte.. Bunun üzerine iki tarafın cengaverleri arasında Twitter üzerinden kanlı çatışmalar yaşanmaya başladı doğal olarak... Reis tarafında Cemil Barlas, Haşmet Babaoğlu gibi yeni Türk medyasının medar-ı iftiharı silahşorlar, Hoca tarafında ise aynı pırıltılı değere sahip danışman Atılgan Bayar birbirlerine girdiler!..
Davutoğlu’na yakınlığı ile bilinen Abdülkadir Selvi’nin konuyla ilgili 29 Nisan MKYK toplantısını kırılma noktası ve “milat” olarak tanımlayan şu sözleriyle bağlayalım:
-Siz asıl bu yaz AK Parti’deki sürprizlere hazır olun!..