Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın “İslam Ülkeleri Rektörleri Forumu”nda “YÖK Başkanımızla da bunu konuşuyorum. Allah aşkına şu yardımcı doçentlik olayı nedir? Şunu bir gözden geçirin. Birisi doktorayı bitirmişse ondan sonra doçentliğin önünü açmak, bir ara mekanizma ortaya koymak suretiyle; bizim hocalara ihtiyacımız var ve burada yardımcı doçentlikle ön kesiyoruz. Dünyanın kaç yerinde acaba yardımcı doçentlik var, bunu da bir inceleyin” açıklamasının ardından 30 bine yakın yardımcı doçentin akibeti merak ediliyor.

Konuyu sozcu.com.tr'ye değerlendiren MEF Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Erhan Erkut, yardımcı doçentliğin dünyanın her tarafında uygulanan bir sistem olduğunu belirterek, “ABD ve Kanada'da da var. Akademide bir kıdem sistemi var. Kimi ülkelerde bu 4-5 tane olabiliyor. Ama başka isimler kullanılıyor. Bir başka deyişle askerlikte detaylı versiyonunu gördüğümüz hiyerarşik yapı akademide de var” dedi.

[old_news_related_template title="YÖK Başkanı Saraç’tan ‘yardımcı doçentlik’ açıklaması" desc="YÖK Başkanı Yekta Saraç, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yardımcı doçentlikle ilgili açıklamasının ardından aynı gün bir çalışma grubu oluşturulmasına karar verdiklerini ve çalışmalara hızlı bir şekilde başladıklarını söyledi." image="https://sozcuo01.sozcucdn.com/wp-content/uploads/2017/07/yekta_sarac_dha.jpg" link="https://www.sozcu.com.tr/2017/egitim/yok-baskani-saractan-yardimci-docentlik-aciklamasi-1950657/"]

ESAS SORUN ÖĞRETİM ÜYESİ EKSİKLİĞİ


Yardımcı doçentliği kaldırmanın ne işe yaradığını da anlamadığını söyleyen Erkut, “Yardımcı doçentlikte şişme mi var, onları doçent yapma gibi bir durum mu var, onu da anlamıyorum. Sonuçta yardımcı doçent öğretim üyesidir ve üniversitede ders veriyordur, araştırma yapıyordur. Yardımcı doçenti donçent yapınca hangi problem çözülecektir bilmiyorum. Bu suni bir gündemdir. Türkiye'nin esas sorunu öğretim üyesi eksikliğidir. Doktorasını tamamlamış akademisyen eksikliğidir” diye konuştu.

ÖGESEN Genel Başkanı Dr. Vahdet Özkoçak ise, yeni YÖK'ün sessiz devrim adı altında 60 bine yakın araştırma görevlisinin özlük haklarıyla ilgili iyileştirme yapmak yerine, belirli kriterlerle doktora sonrası güvensizliğe doğru götürdüğünü belirterek, “Dün sayın Cumhurbaşkanı'nın verdiği talimat üzerine yardımcı doçentlik kalkacak. Yardımcı doçent ve araştırma görevlilerinin toplam rakamına bakıldığında, yüksek öğretimimizin yüzde 60'ını oluşturuyor. 30 bine yakın yardımcı doçentin geleceği de araştırma görevlilerinin akibeti aynı olmamalı. Bu nedenle tüm paydaşlardan görüş alınmalı. Masa başında YÖK Yürütme Kurulu üyelerinin alacağı kararla yüksek öğretimin geleceğine ipotek konulmamalı. İşte o zaman sayın Cumhurbaşkanı'nın yaptığı çağrı yerini bulacaktır” diye konuştu.

MOBİNG SORUNU


Yardımcı doçent kadrosunun Türkiye'deki uygulanışının büyük sorunları bünyesinde barındırdığını ve pek bilinmese de sistemin birçok kötü yanını ciddi şekilde beslediğine değinen Özkoçak, “Dolayısı ile bu kadro Sayın Cumhurbaşkanımızın da ifade ettiği gibi kaldırılmalıdır” dedi.

Türk Akademisinin belki de en büyük sorununun mobbing olduğunu kaydeden Özkoçak, şöyle devam etti: “Baskı, birçok sebeple meydana gelse de güvencesiz çalışma ve her seferinde yeni kadro açılması gerekliliği ne yazık ki mobbingin temel sebeplerinden. Bu bağlamda en önemli isteklerimizden biri akademik şartları yerine getiren her akademisyenin yeni bir kadro arayışına gerek kalmaksızın otomatikman bir üst kıdeme ve özlük hakkına aynı anda geçirilmesi. Örneğin doçentlik payesini başarılı bir şekilde alan bir akademisyen doçentlik kadrosu için de arayışa girmemeli, unvan ile birlikte kadrosunu ve özlük haklarını da otomatikman almalıdır. Bu noktada önemli bir nokta da birçok ülke akademisinde bulunmayan yardımcı doçent kadrosunun gereksizliği. Doktorası bitiren her akademisyen 'Dr. Öğretim Elemanı' olarak atanmalı, ayrım doktoralı ve doktorasız olarak yapılmalı. Mevcut durumda yardımcı doçentlik ile Dr. öğretim elemanları arasındaki tek fark kadroyu alabilenler ve alamayanlarıdır. Artık yardımcı doçent kadrosu kalkmalı, 'Doktor' unvanını alan her akademisyen yine otomatik olarak ders verme, yeşil pasaport, yardımcı doçent maaş artışı ve proje yazma gibi tüm özlük haklarına kavuşmalı ve cumhurbaşkanımızın da ifade ettiği gibi öğretim üyesi olarak görülmelidir. Ülkemizin hocalarına eziyet etmeye değil onlardan faydalanmaya ihtiyacı vardır. Bu noktada 33/a Araştırma Görevlisi ve diğer daimi kadro biçimleri önem taşımaktadır ve 33/a kadrosunda bulunan veya geçişini sağlayan ve doktorasını bitiren diğer kadrolardaki öğretim elemanları araştırma görevlisi veya öğretim görevlisi gibi kadro isimlerini taşımayan Dr. unvanı bulunan öğretim elemanı kadrolarına otomatik olarak geçmeli ve üniversitelerimizde görev almalıdır. Yeni baştan kadro aranmamalıdır. Ek olarak mevcut yardımcı doçentlerin özlük haklarına kesinlikle dokunulmamalıdır. Bu durum ülkemizi birçok gereksiz bürokrasiden, maliyenin yardımcı doçent kadrosu vermek istememesi, devletin gözünde her akademik yükselişin yeni bir kadro gibi görülmesini engelleyecek ve verilen kadroların adaletsiz dağıtılması gibi ciddi sorunlardan, adam kayırmadan ve psikolojik baskılardan kurtaracak, akademiyi teşvik edecek, haksızlıkların önüne geçecektir. Ayrıca böylece sıfırdan açılan kadroların isme açılması gibi uygulamalardan kurtulmuş olunacak, alımlarda gerçekten liyakate dikkat etmenin önü açılacak ve kayırmacılığa gerek kalmayacaktır.”

“ADALETSİZLİKLER ORTADAN KALDIRILMALI”


Türk akademisinin bir üst noktaya geçebilmesinin önündeki en büyük engellerden biri olan bu kadro sorunlarının çözümü noktasında yetkililere çağrı çağrı yaptıklarını ve desteklerini beklediklerini ifade eden Özkoçak, şunları söyledi: “Ancak bu düzenleme ile birlikte doçentlik sistemi de düzenlenmeli, adaletsizlikler orada da ortadan kaldırılmalı. Akademik kariyerin en önemli dönüm noktası olarak kabul edilebilecek doçentlik, jüri sistemi nedeni ile her aday için farklı işliyor. Bir aday bir jüriden doçent unvanını alabilecek iken başka üyelerin bulunduğu bir başka jüriden tamamen başarısız sayılabiliyor. Jüri sistemi ülkemiz şartlarında ne yazık ki efektif olarak işleyememekte, ikili ilişkiler olumlu veya olumsuz olarak adaya geri dönmektedir. Eser inceleme aşamasında, bir jüri üyesinin pozitif görüş bildirdiği dosyaya bir başka jüri üyesi negatif görüş bildirerek doçentlik için uygun olmadığına yönelik rapor verebilmektedir. Aynı şekilde ve sözlü aşamasında da jüri üyeleri tamamen öznel kriterler ile hareket edebilmektedir. Bu farklılıklar hiçbir yazılı kritere dayanmayıp tamamen öznelliğin sonucudur. Aynı yardımcı doçentlik gibi zaman, para ve motivasyon kaybına sebep olan bu sistem bir an önce kaldırılmalı yerine yazılı ve gerekirse daha zor ama mantık çerçevesinde olacak NET kriterler belirlenerek doçentlik sistemi de baştan düzenlenmelidir. YÖKDİL sınavı yılda en az 2 kez ve birçok dilde ve dört beceriyi ölçecek şekilde sabit bir zorluk seviyesi ile yapılmalı ve artık kıstaslar ülkemiz için dünya standartlarında sabit kalmalı sürekli değişmemelidir. Bu düzenlemeler insan müdahalesini azaltacak ve bilimi ön plana çıkartacaktır. Aklı özlük haklarında kalan bir insanın bilim yapması imkansızdır.”