Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) öncülüğünde, girişimcilik konusunda farkındalığı artırmak amacıyla dünyada 170’den fazla ülke ile eş zamanlı kutlanan Global Girişimcilik Haftası’nda düzenlenen Geleceğin Gücü Girişimciler G3 Forumu’nun yedincisi Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı’nda gerçekleşti.

“Altın Yumurtlayan Kafalar” ana teması ile gerçekleştirilen G3 Forum; Habitat ve PublicisLive ev sahipliğinde, Denizbank ve Turkcell Arıkovanı sponsorluğunda Türkiye’nin önde gelen iş insanlarını genç girişimci ve girişimci adayları ile buluşturdu.

1.500 kişinin katıldığı zirvenin kapanış panelinde Denizbank Genel Müdürü Hakan Ateş ve girişimci işadamı Ali Sabancı, Cem Yılmaz’a girişimci kimliğine dair sorular sordu. Söyleşide Cem Yılmaz, Bazen Olmaz kitabında anlattıklarından da örnekler verdi.

‘KALICI OLMALIYIM’ SLOGAN

Ali Sabancı: Cem, hoş geldin. İş hayatında girişimcilik konuşuyoruz biliyorsun, kalıcı olacak işler bulabilmek...

- Modası geçecek bir şey yapmamayı insan planlayamaz belki ama aklının bir köşesinde modası geçmeyecek bir şeyle uğraşmak hissiyatı olursa, bu biraz zamana direnmeyi sağlıyor. Ama bizim meslekte hakikaten incir çekirdeğini doldurmayan şeylerle uğraştığımız için, “ben kalıcı olmalıyım” sözünü boş bir şekilde sloganlaştırmanın alemi yok. Onlarla çok alay ettim ben. Mesela bir popçu daha ilk albümünde, ilk single’ında diyor ki “kalıcı olacağım!” Ben çok gülüyorum bu laflara. Bütün mesele cephanenizi harcamamanız gerektiği, çağımızın bu hızına kurban olmayacak bir yerde durmaya çalışmak. Bir fikre sabit olmayıp, dinamik bir şeyle uğraşıyor olmak. Hep aynı işi de yapsan, dinamik olmak.

Bazıları size tutarlı diyebilir, bazıları da kendini tekrar ediyor diyebilir. Halbuki tutarlı olmak güzel bir şey, mesela bana diyorlar ki “abi sen çıksan hemen gülüyorlar.” E ama onu sağlamak için biraz çalıştım! Çünkü bir Cem Yılmaz hatırası var kafasında ona gülüyor.

PLANLAMAYA UYGUN DEĞİL

Ali Sabancı: Bu insanları algılama, onların gerçek deneyimlerinden bir şeyler çıkarma, senin kariyerinde sana faydalı oluyor mu?

- Valla aslında böyle kağıt üzerinde çok planlamaya uygun değil bizim işler, benim anlattıklarımda kahraman kendim olduğum için, yani başkasının başından geçmiş bir şey olmadığı için çok özgüvenle anlatıyorsunuz bunu, diyorsunuz ki ben bunu gördüm arkadaşlar, ben bunu yaşadım, ben buna gülüyorum, burada komik bir durum var sizce de komik mi? İşin özü bu.

Ali Sabancı: “Cem Bey ben de ışığı gördüm” diyen teyze gerçek mi, yoksa belli bir para mı ödenmiş teyzeye, hangisi bilmiyoruz.

- Bunun cevabı şu, öyle bir teyze olursa ona cevap verebilecek kabiliyette olduğumu hissettiğim için sahneye çıkıyorum. Teyze oldu mu da bonus alıyorum! Teyze bir rastlantı, ama ben rastlantı değilim! Yani el kaldırıp bir şey soran, laf atan herkes rastlantı, ama ben değilim.

Bizim işin tatsız tarafı şu, bazı işlerde bilgi birikim hakikaten problemin neredeyse yüzde doksanını çözerken bizim işte yüzde onunu çözebiliyor. Mesela iş tecrübesi denilen şey, benim iş tecrübem şu kadar, yani kendime ancak şunu söyleyebilirim “oğlum dün çıktın ya işte sahneye.” İyi de o dündü! Yakın zamanda filmim çıkacak, insanlar diyor ki işte “heyecanlı mısın?” Elbette! Çünkü o film ilk defa çıkacak.

KENDİNİ BEĞENMEMEK OLUR MU

Hakan Ateş : Nereye gidiyor Cem Yılmaz bir de onu sorabilir miyiz? Geldiği yer belli..

- İnsan kaseti geriye sardığı zaman, ki bunu herkese tavsiye ederim, bir çok söz var, bizi çok yanlış yönlendiriyor. Mesela bunlardan bir tanesi “kendini beğenmişlik”. Olumsuz bir kavram olarak zihninizde yer alır öyle değil mi ?

Halbuki içine girdiğin zaman o tanımın, ya kendini beğenmemekle başlayan bir hayat, kendini beğenmemekle başlayan bir gün, kendimiz için çok acımasız bir şey değil mi? Bizi bizim kadar seven bir kimse bulma ihtimalimiz koca hayat macerasında imkansız neredeyse. Kendini ‘aşırı’ beğenmek herhalde kastediliyor orada. Ama kendini beğenmek güzel bir şey. Bahsettiğiniz güzel şeyleri benim yaşamış olmam benim bu günüme şöyle ışık tutması lazım, arada bir kasetimizi başa sarmamız lazım.

ÇOK ZEHİRLİ FİKİR

Dünyada şansların en eşit olduğu zamanlardan birini yaşıyoruz. Sosyal hadiselerde, iletişimde şurada burada, yani bugün muhteşem gitar çalsan dünyanın senden haberdar olma süresi 5 dakika. Öyle bir dönem.

Ama biz muhteşem gitar çalmakla ilgilenmiyoruz. Diyoruz ki “abi nasıl olacak ya bu işler?” Hep bir yapamayız duygusu. Nasıl olacak ya, gitarı çalacaksın işte!

Bizim milletimiz tırnak içinde ‘tembeldir’ diyorsun. Var mı bu salonda tembel bir adam, yok. Adamlar yapıyor ne demek, yapan adamlar yapıyor demek. Yani bu cümle o kadar gizemli bir bilgi gibi ki...!

Herkesin yapabilecekleri var ama fark ettinizse bu ‘iş yapma kültürü’ ile ilgili ne kadar bilgi varsa, onun aşağı yukarı on bin katı kadar da dedikodu ve geyik var.

Ben herhangi bir girişimcinin zihninde böyle bir şey olmasını hakikaten yadırgıyorum. Kendi dışımda bir şeylerin döndüğünü zannetmek, bu çok zehirli bir fikir.

Hani bir tanım var, sanatkar, sanatkar kimin için diyoruz biz? Adam işini öyle bir yapıyor ki, sanatkarane yapıyor. Kendini adamak, aşkla yapmak, tutkuyla yapmak meselesi.

Yapımcıyım ama kârlı bir yapımcı değilim!


Ali Sabancı: Şimdi yapımcılığa girdin artık...

- Aslında benim yapımcılığım şu; bitmiş bir işin tamamından mesul tutulacağımı yüzde 100 bildiğim için, Executive Producer, yani, sorumlu yapımcı... Seyirci beni mesul tutuyor, o zaman beni mesul kılın, ben de sorulara cevap verebileyim, böyle başladı aslında. Yani maddi bir yatırımcılıktan farklı benimki, hatta şöyle söyleyeyim, kumarı bol yatırımlar yapa geldik, yapabildik. Kısacası yapımcıyım ama başarılı bir yapımcı değilim, kârlı bir yapımcı değilim. Çok büyük filmlerden çünkü küçücük bir zarfla para aldığımız oldu. Mesela Gora’dan ben para kazanmamakla beraber yüz bin lira içerdeyim, o zamanın parasıyla. Hiç kimse bilmiyor mesela bunu. Adam diyor ki, götürdü, ya ne alakası var.

Herkes milyonluk işin peşine düşüyor ama...


Ali Sabancı: Bu bizim yaptığımız ‘Bazen Olmaz’ kitabında, başarısızlık kitabında yani keşkeleri sıralıyorsun. Şu andaki filmi geri sardığında keşke dediğin ne var?

- Valla mesleki olarak yok abi ya gerçekten. Çünkü mesleki olarak ben hep sınırlarımı bilmeye çalıştım. Mesela bana yıllarca televizyon programı yapmam için teklif getirildi, ben hiç kabul etmedim. Çünkü ben televizyonda kendimi izlemek istemem ki, başarısız bir televizyoncu olacakken niye bunu isteyeyim ki? Dolayısıyla yani katrilyon teklif etseler hiç aklıma gelmeyecek bir şey. Şunu yapar mısın, e yapmam. Yani ilk on bin liranızı mı kazanmak istersiniz, son bir milyon liranızı mı? Herkes milyonluk işin peşine düşüyor, benim gözlemlediğim o. Milyonluk işin peşine düşme meselesi birazcık piyango kültürünün esiri olmak anlamına geliyor. Vurabilir piyango ama mutluluğu aynı değil, onu söyleyeyim.