Babalar Günü’nün yaklaşmasıyla son günlerde medyada babalara yönelik reklamlar ve kısa filmler sıklıkla yayınlanmaya başlandı. Geleneksel medyanın yanı sıra sosyal medyada da benzer paylaşımlar artış gösterdi. Biz de bu sebeple baba-oğul ilişkisinin en güzel işlendiği platform olan sinemaya dikkat çekmek istedik.

İşte sizin için derlediğimiz en unutulmaz 5 baba-oğul ilişkisi:

Darth Vader – Luke Skywalker (Star Wars)

 

Darth Vader - Luke Skywalker Darth Vader - Luke Skywalker


 

Sinema tarihindeki en unutulmaz baba-oğul ilişkilerinden biri, efsane film serisi Star Wars’ta işlenmişti. Darth Vader ve oğlu Luke Skywalker’ın hikayesinin işlendiği film serisinde, baba ve oğlu karşı karşıya geliyor. Başlangıçta baba-oğul olduklarını bilmeyen ikili, gerçeği bir mücadele esnasında öğreniyor.

Luke Skywalker’ın babası olan Anakin Skywalker, hikayenin üçüncü bölümünde ‘gücün karanlık tarafı’na geçerek Darth Vader adını almıştı. Luke Skywalker ise, akıl hocası Obi Wan Kenobi ve Yoda’dan aldığı derslerden sonra, imparatorluğa karşı gelmişti. Luke, babasının Darth Vader olduğunu da bu mücadelesi sırasında öğrenmişti. Serinin ilk üç bölümünün ardından yıllarca yaptığı kötülüklere son veren Darth Vader, oğlu Luke’un yanında yer almıştı.

Vito Corleone – Michael Corleone (The Godfather)

Mike ve Don Corleone birbirini çok seviyordu Mike ve Don Corleone birbirlerini çok seviyordu


Söz konusu baba-oğul ilişkisi olunca, yine bir sinema efsanesi olan The Godfather, yani ‘Baba’ filmini anmadan olmazdı. Bir sinema klasiği olan The Godfather, Sicilyalı Corleone ailesinin hikayesini anlatıyor. Ailenin lideri olan Vito Corleone’un Santino, Fredo ve Michael adında üç oğlu bulunuyor. Serinin ilk filminde suikaste uğrayan Vito Corleone, sonrasında liderliği oğullarından birine bırakmaya karar vermişti. Büyük oğlu Sonny, karakteri açısından bu görevi üstlenmeye en uygun kişi olarak gözükse de, fevriliği yüzünden Don Corleone’un ilk tercihi değildi. Ortanca oğlu Fredo ise saflığı dolayısıyla bu görevi üstlenemezdi. Bu yüzden Vito’nun tek seçeneği en küçük oğlu Michael’dı. Michael Corleone, başlangıçta hayata bakışı ve planları çok farklı olsa da, babasını ve ailesini yarı yolda bırakamayacağı için bu görevi üstlendi ve ailenin lideri oldu. Michael öncesinde aile işlerine hiç bulaşmamış ve II. Dünya Savaşı’ndan kahraman olarak dönmüştü. Vito da oğlunun böyle bir sorumluluk altına girmesindense vali veya senatör olmasını tercih ederdi. Fakat hikayenin akışı Michael Corleone’u bir nevi liderliğe mecbur kıldı. Ailenin sorumluluğunu tamamen üzerine alan Michael Corleone’un değişimi, serinin ana unsurlarından biriydi. Vatanperver Michael’ın acımasız ve yalnız bir mafya babasına dönüşmesinin işlendiği film, gösterime girdiği 1972 yılında gelmiş geçmiş tüm rekorları alt üst etmişti.

Chris Gardner – Christopher Gardner Jr (Umudunu Kaybetme)

 

The Pursuit of Happyness izleyenlerin kalbine dokunmuştu The Pursuit of Happyness izleyenlerin kalbine dokunmuştu


2007 yapımı ‘Umudunu Kaybetme’ (The Pursuit of Happyness) filmde eşi tarafından terk edilen bir babanın, oğluna tek başına sahip çıkışı anlatılıyor. Filmin en ilginç yanı ise, filmdeki baba-oğul karakterlerini gerçek hayatta da öyle olan Will Smith ve oğlu Jaden Smith’in canlandırmış olması. Will Smith’in performansı ile unutulmazlar arasına giren filmde, hayata dair dile getirilen replikler ve özlü sözler de dikkat çekiyor. Bir babanın oğlunu en iyi şekilde hayata hazırlamasını konu eden filmde, baba Chris Gardner tarafından dile getirilen o sözlerden bazıları şöyle:

“Bir hayalin varsa onu korumalısın. İnsanlar kendi yapamadıkları şeyleri senin de yapamayacağını söylemek isterler. Eğer bir şey istiyorsan, onu elde etmelisin.”

“Benim adım Chris Gardner. Babamla 28 yaşımdayken tanıştım. Ve ben daha çocukken şu karara vardım: İleride çocuklarım olursa babalarını tanıyacaklardı.”

“Belki de mutluluk sadece kovalayabileceğimiz bir şeydir. Belki de onu asla yakalayamayacağız.”

Michael Sullivan – Michael Sullivan Jr. (Azap Yolu)

 

Tom Hanks Road to Perdition'da döktürmüştü Tom Hanks Road to Perdition'da döktürmüştü


 

2002 yapımı olan Azap Yolu (Road to Perdition) adlı filmde ise, bir babanın intikam hikayesi çatısı altında oğlu için yapamayacağı hiçbir şey olmadığına dikkat çekiliyor. Tom Hanks’in unutulmaz performansı ile sinema tarihinde ölümsüz bir yeri olan film, altı dalda Oscar’a aday gösterilmiş, “En İyi Sinematografi” dalında ödüle layık görülmüştü.

1930’lı yılların Orta Amerika’sında geçen filmde, yaşanılan devrin atmosferi gangsterler tarafından tayin ediliyordu. Tom Hanks’in canlandırdığı Michael Sullivan, böyle bir devirde karanlık iş hayatı ile aile hayatını ayrı tutmaya çalışan bir babaydı. Fakat iki oğlundan birinin bir gün yaptığı işe tanık olmasıyla kurduğu bu denge altüst oldu. Sullivan'ın tek isteği ise bu dengenin bozulmasına sebep olanlardan intikam almaktı.

Hüseyin, Sadık ve Deniz (Babam ve Oğlum)

Ağlamadan izleyenin neredeyse olmadığı film... Ağlamadan izleyenin neredeyse olmadığı film...


Son olarak sırada Türk sineması var. Bir Çağan Irmak filmi olan ve 2005 yılında vizyona giren Babam ve Oğlum, o dönemde Türkiye’de yediden yetmişe herkesi ağlatmıştı. Acıklı hikayesi ile hafızalara kazınan filmde küçük Deniz’in (Ege Tanman) duygu yüklü sahneleri ve dedesi Hüseyin Efendi’nin (Çetin Tekindor) oğlu Sadık (Fikret Kuşkan) vefat ettikten sonra “gitme diyeydim oğluma, benim yüzümden” isyanıyla hafızalarda yer eden sahnesi, aylarca konuşulmuştu. Filmde Deniz’in annesi Aysun (Tuba Büyüküstün), 1980 darbesi esnasında hayatını kaybetmişti. Deniz ile babası Sadık, Aysun’ın ölümünden yedi yıl kadar sonra, Deniz’in dedesi Hüseyin Efendi’nin Ege’deki çiftliğine doğru yola çıkmıştı. Sadık, babası Hüseyin Efendi ile yıllardır küs olduğu için Deniz dedesini daha önceden hiç görmemişti. Bu küslüğün sebebi ise, Hüseyin Efendi’nin yıllar önce okumaya diye gönderdiği oğlu Sadık’ın politik olaylara karışmasıydı. Sadık’ın yıllar sonra ansızın geri dönmesinin sebebi ise, oğlu Deniz’i dedesi Hüseyin Efendi’ye emanet etmek zorunda oluşuydu. Ege insanlarının sıcak ve içten havasının çok güzel bir şekilde yansıtıldığı filmde, Sadık’ın hastalığının öğrenilmesi ve sonrasında ölümü ile hikaye bambaşka bir noktaya sürüklenecekti.