Dün akşam saat 20.30 sıralarında evinde dinlenirken fenalaşan Aral, yapılan müdahalelere rağmen kurtarılamadı. Kalp rahatsızlığı bulunan Ayşe Aral’da kalp pili takılıydı.

YARIN TOPRAĞA VERİLECEK

Ünlü karikatürist Tekin Aral’ın kızı olan Ayşe Aral yarın Zincirlikuyu Camisi’nde kılınacak öğle namazının ardından toprağa verilecek.

AYŞE ARAL İÇİN YAZDILAR












"Çocuklarımız vardı bizim..."


Ayşe Aral son yazısını ise çocuklara ayırmıştı. İşte Aral'ın "Çok seviyorum çocukları, kendi doğurduğumu da, doğurmadıklarımı da" başlıklı 16 Haziran 2017 tarihli son yazısı;

İçime sokasım var her birini, hepsini...
Geçen gün yürüyüş yapıyorum.
Bebek’te karşıma çıktı 4 çocuk, nasıl tatlılar nasıl...
“Abla” dediler, para vermeye kalktım.
“Yok be abla para verme, bize hamburger al” dediler.
İçim yandı, cebimdeki parayla alabildiğim kadarını aldım.
Suratlarındaki gülümsemeyi, o hazzı izledim onlar hamburgerlerini yerken.
Sonra çak çak yaptık, ben yürüyüşe devam ettim.
Sonra bir kafede bir kahve içtim.
Aklıma annesi tarafından içki ve sigara içirilen 5 yaşındaki çocukcağız geldi.
O nasıl bir şeydi?
Allah’tan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Dr. Fatma Betül Sayan Kaya sahip çıktı, çocuğu aileden aldı.
Birisi camiye girdi, namaz kılan bütün çocuklara tekme tokat daldı!
Bir baba 5 yaşındaki oğlunu kaburgaları kırılıncaya kadar dövdü.
Neymiş, çocuk uyumuyormuş!
Vicdansız çocuk bakıcılarının dehşetini izlerken kanımız donuyor!
Öldürülen, tecavüze uğrayan çocukları yazamıyorum bile, yüreğim el vermiyor...
Çocuğa yapılan kötü muameleyi duyunca kalbim yerinden çıkıyor, nefesim kesiliyor.
Bunlar basına yansıyan, gazetelerde okuduğumuz, televizyonda izlerken sinir harbi yaşadığımız çocukların haberleri.
Peki ya hiç duymadığımız, bilmediklerimiz, kimsenin aklına gelmeyen, unutulan çocuklarımız yok mu?
Ne demek mi bu?
Hapishanede yaşayan, büyüyen çocuklar.
Anneleriyle birlikte cezaevinde yaşayan çocuklarımız.
Annelerinin cezasını birlikte çeken minik bedenler.
Kaçımızın haberi var bunlardan ya da hangimiz merak ediyoruz oradaki çocukları?
Soğuk duvarların arasında, son derece sağlıksız ortamda büyümeye çalışanlar...
Kendi çocuğunuzu nasıl büyüttüğünüzü düşünün lütfen.
Mamasını hazırlarken nasıl özeniyorsunuz, ek gıdaya başlayınca ne yedirsem diye şaşırıyorsunuz değil mi?
Hapishanedeki çocuklar ise büyükler ne yerse onu yemek zorundalar biliyor musunuz?
Siz çocuğunuza özel ağzını dişini acıtmayacak plastik kaşık çatal alırken, onların öyle bir lüksü yok maalesef.
Bebeğinizin gaz sancısı tuttuğunda eliniz ayağınıza karışıyor, onu sakinleştirebilmek için belki de arabayla tur atıyorsunuz.
İçerideki bebekli annelerin durumunu hiç düşündünüz mü peki?
Çocuğunuza özel oda, yatak hazırlarken siz, oradaki çocuklar anneleriyle birlikte
yatıyor.
Oyuncaksız büyüyor o çocuklar, hangimiz biliyor bunu?
Bunlar bizim çocuklarımız.
İlla bizim bedenimizden dünyaya gelmesi gerekmiyor!
Kendi doğurduğumuz çocuk gibi sevmezsek, sahip çıkmazsak onlara, nasıl güzel bir geleceğimiz olabilir ki?

tekin-aral Ayşe Aral'ın babası efsanevi karikatürist Tekin Aral, GIRGIR dergisinin kurucularındandı.

GEÇTİĞİMİZ YIL TEDAVİ GÖRMÜŞTÜ


Ayşe Aral geçtiğimiz yıl Şubat ayında rahatsızlanarak hastaneye kaldırılmış ve yaklaşık bir buçuk ay tedavi gördükten sonra sağlığına kavuşmuştu. Aral, 'inme inmiş' diye özetlediği hastalığının ardından 2016 Nisan'ın da şunları yazmıştı; "Mutfağa gitmiştim, oburluğum tutmuştu, çikolata ve kola aldım. Keyifli keyifli yatağıma kuruldum, filmi de kaldığım yerden açtım. Yedim yedim doymadım, biraz daha alacaktım, o anda yere çakıldım! Sanki ayaklarım kenetlendi. Kalkmaya çalıştım, baktım sağ kolum oynamıyor! Evde de yalnızım. Sol kolum maşallah cillop gibi ama yetmiyor, beni ayağa kaldırmıyor!
O an sol bacağımı fark ettim, oynuyor. Ve yarım güçle kalkmayı başardım.
Sabah tam yataktan kalkacağım, ikinci düşüşümü yaşadım.
Ve çığlıklar. Hastaneye ambulansla gittim... Beynime baktılar... İnme geçirmişim. Pıhtı gitmiş.
Aman Allahım, bu da mı başıma gelecekti? Ben yine gayet kendimden emin “Eee geldiyse geldi!” tarzında doktorlarımı dinledim. Şimdi düşünüyorum da, ne sakinmişim!
Hastaneye yattım, tam üç hafta! Çoğu zaman sinirliydim. İki yatılı hemşire beni bırakıp kaçtı. Hastanede azarlamadığım iki doktor kaldı. Düşünsenize, sen sen değilsin artık... Ne olacağını da kestiremiyorsun... Bir yanın “bittin ya bittin, buraya kadarmış” diyor. Yok len diyorsun bazen, kalk kalk... Fizik tedavi uzmanının dediklerini yap. Bacağın başladı işte harekete, yürüyor hadi Ayşe. Sıra kolda, hadi az biraz çaba...
Bir de surat çalış, mimikler nerede? Rırrrrrrrr sesini çıkart...
Ve beklenen gün geldi çattı, hastaneden taburcu oldum. Yürüyorum artık, kolum çevirip kaldırınca saçıma bile değiyor. Dilim çözüldü. Nasıl çözülmesin ki, ben Ayşe’yim, konuşmadan duramam ki....
Şaka bir yana verilmiş sadakam varmış. Hızla ilerledim iyileşme yönünde.
Olur mu dedim Ayşe, daha sen iki ay önce bas bas bağrınmadın mı yaşım 45, yolun yarısındayım diye? Daha hayallerin var, kızın var... 23 yaşında da olsa, o benim için hâlâ bebek.
Hadi dedim, sen sırtlanırsın bunu da. Daha evvel sırtlandığın gibi... Haydi bre...
Hastaneden çıkınca bu sefer ev bölümü başladı... Evdeki hocam evlere şenlik. Melike Yüksel Özdoyuran... Ayşe diyor, geleceğiz bunun üstesinden.
Ben de geeeellllceeez diyorum, ay pardon yani geleceğiz.
Artık sol elimden her iş geliyor. Dilime gelince, biraz ecnebi biraz da kafası iyi gibi konuşuyorum...
Tamamen geçmesi biraz zaman alıyor, çok değil üç, beş ay...
Ben o kadar dayanır mıyım bilmiyorum. Tez canlıyım ve bunun için çok çalışıyorum.
Hayatta her şey insanlar için. Bu hastalık niye beni buldu demiyorum. İnsanlar orada burada ölürken ben kendime ağlayamıyorum. Ya daha kötü olsaydı, ya, ya, ya...
Hep şükrediyorum.
Bu belki de bana bir hediye çünkü en baştan vücudumu tanıyorum.
Küçük bir bebek gibi emekledim, şimdi ise yürümeye başladım. Yazacağım dedim, sağ kol falan dinlemedim, suyu mu çıktı sol kolunun yürü!
Yaz Ayşe yaz dedim.
Artık geri döndüm.
Artık hayatı başa sarıyorum.
Dedim ya hayatta her şey insanlar için, her şey..."