Ancak, onun nasıl biri olduğunu belki de en iyi anlatan kendi eşi ile olan diyaloğudur. Peşin peşin aktaralım...
Sevr Antlaşması’nın imzalandığı günün gecesi ailesiyle oturduğu evinde eşi Ulviye Hanım’ın ağlayarak, “Sen Allah’tan korkmadın mı? Peygamber’den utanmadın mı? İzmir’in Yunanlılara verilmesine nasıl razı oldun? İstifa edeydin de imza etmeseydin” diye çıkıştığı, Mustafa Sabri'nin ise bu çıkış karşısında ağzını bile açamadığı anlatılır.

[old_news_related_template title="Atatürk düşmanının ismi okula verildi!" desc="Tokat’ta yeni açılan bir Anadolu imam hatip lisesine, Milli Mücadele ve Atatürk devrimlerine karşı duruşuyla bilinen Damat Ferit döneminin Şeyhülislamı olan Mustafa Sabri’nin adı verildi." image="https://sozcuo01.sozcucdn.com/wp-content/uploads/2017/11/mustaf-sabri-okulu-487.jpg" link="https://www.sozcu.com.tr/2017/gundem/ataturk-dusmaninin-ismi-okula-verildi-2091140/"]

1908'DE HEM DİN HEM DEVLET İŞLERİNE GİRİŞİYOR

Din adamı Ahmet Efendi’nin oğlu Mustafa Sabri, 1869’da Tokat’ta doğdu. İkinci Meşrutiyet’in ilan edildiği 1908 yılı, Mustafa Sabri’nin aktif olarak siyasi hayata atıldığı yıldır. İkinci Meşrutiyet’in ilanını müteakiben Tokat’tan milletvekili seçildi.
Aynı yıl, “Cemiyet-i İt-tihadiye-i İslamiye” adlı dine dayalı siyasî bir dernek kurdu. Başlangıçta İttihat ve Terakki içerisinde yer almasına rağmen daha sonra “Hürriyet ve İtilaf Partisi”ne girdi. Bu arada meclis içinde ve dışında İttihat ve Terakki Partisi’ne karşı şiddetli hücumlarda bulundu. Bu yüzden iktidar partisinin (İttihat ve Terakki) düşmanlığını kazandı ve sonunda bu parti mensuplarının elinden Köstence'ye kaçarak kurtulabildi. Hatta, kendini burada da güvende hissetmeyince Paris'e kaçtığı öğrenildi.

İttihat ve Terakki’nin iktidardan uzaklaşması üzerine, 18 Kasım 1918’de İstanbul’a dönen Mustafa Sabri, önce Darü’l-Hikmet’il İslamiyye üyeliğine, daha sonra da Süleymaniye Medresesi hadis müderrisliğine tayin edildi. Bu arada siyasi faaliyetlerine kaldığı yerden devam ederek, İttihat ve Terakki mensuplarına karşı daha şiddetli eleştirilerde bulunmaya başladı.

GEL DEYİNCE GELDİ, GİT DEYİNCE GİTTİ

Mustafa Sabri, Ocak 1919’da Hürriyet ve İtilaf Partisi’nden tekrar Tokat milletvekili seçildi. 4 mart 1919’da kurulan Damat Ferit Hükümet’inin ilk kabinesinde “Şeyhülislam” olarak görev aldı. 16 Mayıs 1919’da bu hükümetin düşmesi üzerine “Ayan” üyeliğine atandı. Damat Ferit'in 19 Mayıs 1919’da kurduğu ikinci kabinesinde yeniden Şeyhülislam oldu. İki ay sonra bu görevinden istifa etti. 21 Temmuz 1919’da teşkil edilen üçüncü Damat Ferit Hükümeti’nde Şeyhülislam olarak tekrar görev aldı. Kısa süre sonra ayrıldı. 31 Temmuz 1920’de kurulan beşinci Damat Ferit Hükümeti’nde Mustafa Sabri yine Şeyhülislam’dır. Fakat bu defa görevleri arasında Şûra-i Devlet Reisliği yani Danıştay Başkanlığı'da vardır. Bu son Şeyhülislamlık görevinden 25 Eylül 1920’de istifa etti.

Milli Mücadele’nin başarıyla sonuçlanması üzerine, önce Yunanistan’ın Gümülcine kentine kaçtı, buradan da Hicaz Şerifi Hüseyin’in daveti üzerine Mekke’ye gitti. Oradan da Mısır’a geçti, Kahire’ye yerleşti. Ezher Üniversitesi’nde çalışmaya başladı. 12 Mart 1954 tarihinde de Kahire’de öldü.

MİLLİ MÜCADELEYE HEP KARŞI ÇIKTI

Mustafa Sabri, II. Abdülhamit’in tahttan indirilmesini sevinçle karşılamasına hatta bundan dolayı İttihat ve Terakki Partisi mensuplarına sevgi dolu sözlerle teşekkür etmesine rağmen, Millî Mücadele’ye de şiddetle karşı çıktı. Ona göre Milli Mücadele, devlete başkaldırma hareketinden başka birşey değildi! Bu harekatın başında bulunan Mustafa Kemal Atatürk ise, Hilafet ve Saltanatı kaldırarak “Sultan Osman Oğlunun makamına” geçmek isteyen bir kişidir...

Bu arada Mustafa Sabri’nin İngiliz Muhibleri Cemiyeti mensubu olduğunu da unutmamak gerekir!

Mustafa Sabri Anadolu’da emperyalist güçlere karşı Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde başlayan milli harekete katılmadı. Dahası düşmanca davranışlar sergiledi: Öyle ki, ulusal harekat lehinde çalışan din adamlarından başta Denizli Müftüsü Ahmet Hulusi (Müftüler), Isparta Müftüsü Hüseyin Hüsnü (Özdamar), Uşak Müftüsü Ali Rıza (Bodur), Burhaniye Müftüsü Mehmet (Tarhan), Antalya Müftüsü Ahmet Hamdi ve Sinop Müftüsü İbrahim Hilmi Efendiler olmak üzere pek çok müftüyü görevlerinden azletmiştir. Bu arada ulusal harekatın meşru olduğuna dair fetva veren Ankara Müftüsü Mehmet Rifat (Börekçi) Efendi’nin idama mahkum edilmesinde de etkili olması muhtemeldir.

DAMAT FERİT'İ VAHDETTİN'E ŞİKAYET ETTİ

Ayrıca İstanbul hükümetlerinin, Anadolu hareketine karşı yumuşak davrandıklarına inanıyordu. Padişah Vahdettin’in huzuruna çıkarak Anadolu hareketine karşı Tevfik Paşa Hükümeti’nin gevşekliğinden yakınmış ve bir gün kendilerinin de ezilebileceğini dile getirmiştir. Aynı şekilde Damat Ferit'i de eleştiriyordu. Ona göre, Damat Ferit, Anadolu’ya karşı sert önlemler almıyordu. Aciz, bilgisiz ve beceriksizdi. Bu kanaatini de Vahdettin’e söylemişti. Bu arada üyesi bulunduğu Damat Ferit Hükümeti’nde de Anadolu hareketinin silah yoluyla bastırılmasını savunmuştu. Mustafa Sabri’nin bu konuda etkili olduğunu görüyoruz. Nitekim, 18 Nisan 1920’de Hilafet Ordusu adı altında bir ordu kurularak başına Süleyman Şefik getirilmişti. Kuva-yı Milliye’ye karşı Kuva-yı İnzibatiye adı da verilen bu ordunun görevi, ayaklanmalara destek olmak ve Ankara meclisini doğmadan boğmaktı.

SEVR'İ CANLA BAŞLA SAVUNDU, İMZALADI

Mustafa Sabri, 10 Ağustos 1920’de Türkiye’yi parçalamaya yönelik koşulları içeren Sevr Antlaşması’nı imzalayan hükümette de Şeyhülislam olarak görevdeydi. Antlaşma’nın imzalanmasından önce, Antlaşma şartlarını görüşmek üzere, 22 Temmuz 1920’de Yıldız Sarayı’nda Vahdettin başkanlığındaki meclis-i Âlî (Yüce Kurul) toplantısına Mustafa Sabri de katılmış ve bu kurulda Dürrizâde Abdullah ile, Antlaşma’nın kabulü yolunda görüş bildirmiştir.

EŞİ ÇOK KIZDI: SEN ALLAH'TAN KORKMADIN MI?

Sevr Antlaşması’nın imzalandığı günün gecesi ailesiyle oturduğu Meşihat binasında eşi Ulviye Hanım’ın ağlayarak “sen Allah’tan korkmadın mı? Peygamber’den utanmadın mı? İzmir’in Yunanlılara verilmesine nasıl razı oldun? İstifa edeydin de imza etmeseydin” diye çıkıştı, Mustafa Sabri eşine cevap veremedi.

İDAM FERMANLARINDA HEP ONUN ADI VAR

Yozgat Mutasarrıf Vekili ve Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey’in hükümetin emrini ve politikasını icra cümlesinden olarak, kendi bölgesinde Ermeni tehciri ile alakalı aktif hizmette bulunması, bu zâtın divan-ı harpte yargılanmasına ve idama mahkum edilmesine neden olmuştur. Kemal Bey’in idamına fetva veren Şeyhülislâm ise, Mustafa Sabri’dir.

İŞBİRLİKÇİ MUSTAFA SABRİ

Öte yandan Mustafa Sabri’yi, ulusal çıkarlarımızla bağdaşmayan, ulusal birlik ve beraberliğimizi bozucu, işgalci devletlerin destek ve yardımlarıyla kurulan derneklerden Tealî-i İslam (İslami Yükseltme) Cemiyeti’nin yöneticileri arasında görüyoruz. İlk adı Cemiyet-i Müderrisin (Medrese Öğretmenleri Derneği) olan Teâî-i İslam Cemiyeti, Hürriyet ve İtilaf Fırkası’nı destekleyen, padişahlık düzenini savunan bir cemiyettir. Kuva-yı Milliye aleyhindeki ilk bildirisini 16 Eylül 1919’da ikdam gazetesinde yayınlayan bu cemiyetin yönetim kurulunda,Mustafa Sabri (Başkan), İskilipli Mehmet Atıf (İkinci Başkan), Said-i Kürdi (İttihat-ı Muhammediye Cemiyeti önderliğinde) bulunuyordu.

Anadolu’nun bir çok yerinde de Şubeler açan Teâlî-i İslâm Cemiyeti özellikle Milli Mücadele’nin ilk yıllarında Anadolu hareketi aleyhindeki faaliyetlerini sürdürdü. Yayınladığı bildirilerle de halkın kafasını karıştırdı. Bildiriler incelendiğinde, Teâlî-i İslâm Cemiyeti’nin Milli Mücadele’ye ne kadar çok düşman olduğu anlaşılır.

YUNAN UÇAKLARINDAN ATILAN BİLDİRİLER

Bilindiği gibi Milli Mücadele’ye zarar veren olaylardan birisi de iç ayaklanmalardır...Milli hareket aleyhindeki fetva ve bildiriler, ayaklanmaların birdenbire yayılmasında etkili olmuştur. Çeşitli araçlarla (postayla, Anadolu’ya geçen kimseler aracılığıyla, v.s.) hatta Yunan ve diğer İtilâf güçlerinin uçaklarıyla dağıtılan fetva ve bildirilerle- özellikle Teâlî-i İslam Cemiyeti’nin bildirileriyle aldatılan halk yer yer vatan kurtarıcılarının önüne dikilmişti. Öyle ki, bu tehlikeli isyan hareketleri Ankara’nın yakınlarına kadar sirayet etmiştİ.

VAHDETTİN'DEN SADRAZAMLIK İSTEDİ

Türk Orduları'nın İzmir’i kurtarıp, İstanbul’a yönelmesi üzerine de Vahdettin’den Sadrazamlık isteyen Mustafa Sabri, Müslüman ve Ermenilerden oluşacak bir ordu kurarak, Türk Ordusuna karşı savaşmak arzusunda bulunmuştur. Ancak bu amacını gerçekleştiremedi.

Milli Mücadele’nin başarıya ulaşması üzerine ailesiyle (oğlu, iki kızı ve damatları) İstanbul’dan ayrılarak Yunanistan’ın Gümilcine kentine kaçtı.

NEFRETİNİ ÖLENE KADAR KUSTU

Mustafa Sabri, Milli Mücadele başarıya ulaştıktan sonra da olumsuz tutum ve davranışlarını sürdürdü. Yeni Türk devletini ve rejimini eleştirdi. Bu arada Cumhuriyet sonrası gerçekleştirilen devrimlere de karşı çıkmıştır. Devrimler, Atatürk’ün kullandığı biçimiyle “Muasır Medeniyet (Çağdaş Uygarlık) seviyesine” çıkmadır. İşte Mustafa Sabri ve onun zihniyetini taşıyanların karşı çıktığı devrimler bunlardır.

YALANLARLA KANDIRMAYA ÇALIŞTI

Başka bir ifadeyle Mustafa Sabri, Türk ulusunun, refah ve huzur içinde modern çağdaş ülkeler insanı gibi yaşamasını çok görmektedir. Ona göre, Türk devrimlerinin arkasında İngilizler bulunmaktadır! Özellikle de “Halifelik” onların isteğiyle kaldırılmıştır. “İngilizlerin, İslam’ın ve Osmanlı Devleti’nin düşmanı olmalarına rağmen, Yeni Türkiye’nin dostu olmaları da bunu ortaya koymaktadır. Ayrıca, Türkiye’de yapılan devrimlerin gizli ve açık bir şekilde Batı taklitçiliği olduğunu da ileri sürmektedir. Yeni Türkiye’nin din ile siyaseti birbirinden ayırarak da Batıyı taklit ettiğini ve dinsiz bir cumhuriyet olduğunu, halbuki din ile siyasetin ayrılamayacağını ileri süren Mustafa Sabri, bunlar birbirinden ayrılınca devlet irtidat (dinsizlik) etmiş olur. Devlet irtidat edince de millet de dinsizlik etmiş olur diyordu.

KADINLARA VERİLEN HAKLAR ONU DELİRTTİ

Mustafa Sabri, Şapka Devrimi'ni de, şapka giyilmesini “hem dinî hem de millî küfür” olarak değerlendirip, bu konuda yazılar yazmaktan geri durmadı. Mustafa Sabri’nin devrimlere karşı çıkmasının bir diğer nedeni de Türk kadınına tanınan haklardır. Ona göre, “kadına geçim hürriyeti vermek, erkeklerin kadınları himayelerinden atmaları sonucunu doğuracağı için kadınların zararına olacaktır. Ayrıca, kadınları erkekleştirmek, evlilik hayatını da buhrana sevkedeceğinden toplumun geleceğini ipotek altına almış olacaktır...”
Bu arada “çok eşliliğin yasaklanmasının İslâm ülkelerinde zinanın yapılmasına sebep olacağını, çünkü erkeklerin gizli dostlar tutacaklarını iddia” edecek kadar ileri gitmiştir. Öte yandan Mustafa Sabri’nin Harf İnkılabına karşı çıkış nedenlerinden en önemlisi, “Türklerin Kur’an-ı Kerim ile münasebet ve muarefelerinin…” kesileceği endişesidi. Aksine geçen süre içerisinde Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları arasında Kur’an-ı Kerim’i öğrenip okuyanların sayısı daha da artmıştır.

MUSTAFA SABRİ ONLARDAN BİRİSİDİR

Mustafa Sabri, Türkiye Devleti’ne öyle kin duymaktadır ki, Yunanlılar İzmir’e çıkmakla memleketin bir kısmının yabancı sultasına girdiğini, İnkılaplardan sonra ise, Türkiye’nin her yanının yabancı istilasına uğradığını dahi iddia etmiştir. Hatta, Türk Devrimlerini destekleyen Mısırlıların kendisini daha çok üzdüğünü dahi ifade etmekten geri durmamıştı

Tarih boyunca toplumlarda kurulu düzenleri korumak isteyenler olmuştur. Tarihimizde, kurulu düzen yandaşlarının uzantıları önce Ulusal Kurtuluş Savaşı sırasında, sonra da yapılan devrimler sırasında Atatürk’e karşı çıkmıştır. İşte Mustafa Sabri bunlardan birisidir.

Belirtilen tutum ve davranışları nedeniyle Mustafa Sabri, Yunanistan’da bulunduğu sırada Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin 1 Haziran 1924 tarihli kararıyla, “Yüzellilikler” arasına dahil edilerek, ülkeye girişi yasaklanmıştır. Ancak 1938 yılında affedilmesine rağmen, Türkiye’ye dönmeyip, 12 Mart 1954 tarihinde Kahire’de öldü.