SÖZCÜ’ye yönelik davanın iddianamesinde, gazetemizin sahibi Burak Akbay’a “Silahlı terör örgütünü yönetmek, silahlı terör örgütü propagandası yapmak” suçlaması yöneltildi.

İddianın dayanağı olarak da Fehmi Koru’nun 24 Nisan 2010 tarihinde Yeni Şafak’ta Taha Kıvanç adıyla yazdığı köşesinde çıkan yazısı gösterildi. Fehmi Koru, ‘Taha Kıvanç’ müstear ismiyle kaleme aldığı yazıda “Burak Akbay FETÖ evlerinde yetişti’ iftirasını attı. İşte 2010 yılında atılan o iftira, 7 yıl sonra SÖZCÜ’ye yönelik iddianamenin en önemli delili oldu.

Koru, SÖZCÜ davasının başladığı gün, kişisel bloğunda kaleme aldığı yazıda “Yazımın kanıt olarak alınmasından rahatsızım” dedi. Koru, dün yayınlanan yazısının “SÖZCÜ Gazetesi davası ve ben” ara başlıklı bölümünde şunları kaydetti: “İddianamede ‘kanıt’ olarak benim bir yazım da yer alıyor. Daha önce de belirttiğim gerçekleri bu vesileyle bir kez daha açıklama ihtiyacı duyuyorum. İsmimin konuya sanki ‘ihbarcı’ imişim gibi karıştırılmasından rahatsızım; ben kimseyi hiçbir yere ihbar –hatta itham bile– etmedim.

'TAŞINMASI DOĞRU DEĞİL'


Benim konuya ilişkin müstakil bir yazım yok; yaptığım, basınla ilgili bir yazıda SÖZCÜ’ye yönelik iki-üç cümlelik bir değiniydi. Ertuğrul Akbay’ın bana yurtdışında öğrenci olan
oğluyla ilgili vaktiyle sarf ettiği bir cümleden hareketle… Alıntı yapılan yazım 2010 yılına, aktardığım konuşma ise 1993 yılı öncesine ait.

O yıllarda 17-25 Aralık (2013) ve 15 Temmuz (2016) darbe girişimi ufukta görünmediği gibi, ‘Cemaat’ ve ‘hizmet hareketi’ olarak anılan yapılanma takdir de ediliyordu.

Yazımın, yıllar sonra, bambaşka bir havanın hakim olduğu ‘darbe girişimi’ sonrası dönemde, gazete ile ilgili bir davada ‘kanıtlar’ arasına alınmasından rahatsızım. Savcılık niçin olduğu bilgisini görüşene kadar vermeden geçen yılın (2016) Ağustos ayında beni tanıklığa çağırdı. Ben orada yazımda aktardığım görüşmeden öte bir ifadede bulunmadım. Basının kendi içindeki tartışmalar doğaldır; içeriğinden, hatta kastından öteye bunların taşınmasını doğru bulmam. Tek bir gazetecinin kılına dokunulmasını arzu etmediğim gibi gazetelere devletin müdahale etmesini de istemem.”