“Korkunç olan kötülük, hakikatin cüzleri arasındaki şiddetli çarpışma değil ancak hakikatin yarısının sessiz sedasız ortadan kaldırılmasıdır.” J. S. MILL

* * *

İnsan özgür ve sorumlu bir varlıktır. Kendi hayatıyla ilgili kararları alabilme ve kişiliği üzerinde istediği tasarrufu yapabilme gücüne sahiptir. Elbette bu, insanın her aklına geleni yapması anlamına gelmez. Başkalarının haklarına saygı esastır. İnsan onurunu rencide eden bir özgürlükten bahsedilemez. Yaratılışta verilmiş olan insan olma niteliğinden, insanlık hak ve ödevlerimizden, toplumsal ilişkilerimizden ve yönetim altındaki eşitlikten bahsediyoruz.
Özgürlüğümüzün idrakinde olmak ve onu kullanmak var oluşumuzun bir gereğidir. Kaldı ki özgürlüğün olmadığı yerde, ahlak tartışmaları havada kalır. Başkalarının iradesi altında hayat sürdüren bir insanın; tercihi, kararı, planı olamayacağına göre, hangi ahlaktan bahsedilebilir?

DÜŞÜNCE ÖZGÜRLÜĞÜ

Demokrasinin temel ilkesi olan düşünce hürriyeti ve düşündüğünü söyleyebilme hürriyeti; insanın ve insanlığın gelişmesinde, hukukun hâkimiyetinde, bilimin inkişafında, ahlakın inşasında rol oynayan başat değerdir.
Bir düşünceyi susmaya zorlamak, o düşüncenin hakikate olan muhtemel katkısını engellemek olacaktır.
Daha doğru, daha güzel ve daha iyi olanın bulunabilmesi için mevcut doğrunun tartışmaya açılması lazım. Nitekim A. Einstein’ın izafiyet teorisi, Newton’un kütle çekim yasasını tartışmaya açarak doğmuştur. Şimdilik en iyi yönetim biçimi olarak kabul edilen demokrasi; monarşinin, oligarşinin tartışmaya açılmasıyla meydana gelmiştir. Bununla birlikte Avrupa’yı Ortaçağ karanlığından kurtaran diyalektik; toprak sahibi feodallerin gücünün ve meşruiyetinin soya dayandırılmasına itiraz edilmesiyle mümkün olmuştur. Tüm bunların ötesinde Hz. Muhammed, İslam dinini tebliğ ederken, o dönemde mevcut olan anlayışı ters yüz etmiştir. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurur:
Onlara, “Allah’ın indirdiğine (Kur’an’a) ve Peygamber’e gelin” denildiğinde onlar, “Atalarımızın yapageldiği şey bize yeter” derler. Peki ya ataları bir şey bilmiyor ve doğru yolu bulamamış kimselerse? (Maide/104)

YANILMAZLIK ALLAH’A MAHSUSTUR

Kendini sağlamlaştıramayan düşünce, zamanla insan karakteri ve davranışları üzerindeki tesirini yitirir. Dogma haline gelir; dillerde ikrardan öteye geçemez.
Bir düşünce; bazen zorla, bazen hileyle susturulmuş olabilir. Ancak bu büyük bir kayıptır. Zira susturulanlar, hakikatleri barındıran fikirleri taşıyor olabilecekleri gibi; bazılarının göremedikleri noktaları görüyor olabilirler. Bir konuda hakikatin bütününü ifade eden düşünce çoğu zaman olmaz. Ya da üstünlük sağlamış fikirler, içinde yanlışlar barındırabilir. Bundan dolayı “Barika-ı hakikat, müsademe-i efkârdan çıkar” denilmiştir.
Bir düşünceyi, dokunulmaz ve eleştirilmez kılmak, fikrin herkes tarafından kabul edilebilirliğinin önünü kapatır. Oysa düşünce kendini, muarızlarıyla/karşı çıkanlarıyla sağlamlaştırır.
Kaldı ki her itirazı susturmak, yanılmazlık iddiasında bulunmak bir nevi şirktir. İslam’da hakikati örtmeye “küfür/kafirlik” denilmesi, düşünce özgürlüğü üzerindeki ehemmiyeti gösterir.

YAPILMAYA ÇALIŞILAN

Ülkemizde uzun zamandır, siyasi, iktisadi, eğitsel, kültürel ve hatta dini konularda kalem oynatanların karşı karşıya kaldığı durumu göz önünde bulunduracak olursak; yukarıda söylediklerimin tezahürlerini görebilirsiniz.
Siyaset doğru zeminde yapılmadığı zaman, ilk darbeyi alan, özgür düşünce ve düşüncenin özgürce söylenmesi olur. Böylece, Mill’in ifadesiyle, toplumun yarısı, belki de yarısından fazlası susturularak; hakikatin yarısı, sessiz sedasız ortadan kaldırılır.
Nitekim Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yakın zamandaki bir mülakatında değindiği husus, çarpıcı ve konuyla ilintilidir. Söz konusu mülakatta kendisine yöneltilen “Başbakan Binali Yıldırım’la her konuda aynı mı düşünürsünüz? Karara nasıl varırsınız?” sorularına Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Farklı düşünmezseniz, orada zaten bir yanlışlık var demektir. Zaman zaman o farklılıklar da olacak ki işin güzelliği olsun. Fikirlerin çarpışmasından hakikat güneşi doğar. Mesele ne? O istişareyi yapmaktır” cevabını vermiştir.
AKP’nin siyasette geldiği noktanın ve bu denli kendi iddialarıyla ters düşmesinin temel saiki eleştirilere kulak kapaması ve hatta eleştiren herkesi “düşman” ilan etmesidir.
Unutulmasın ki her fikir, uygulayıcılarına geri döner; ya onları mükâfatlandırır ya onlardan intikam alır.
(Tüm okurlarımın bayramını kutluyorum.)