Yeni yazı yazmaya başlamıştım, yazılarımın kapış kapış okuduğunu, herkesin beni tanıdığını sandığım günlerdi...…
Yeni evlenmiştik, Andree ile havaalanında uçak beklerken, iki genç geldi yanımıza, birisi “Almancı” olduklarını tatile geldiklerini uzun uzun anlattı, beni bakar bakmaz tanıdığını söyledi...…
“Hep sizi takip ederiz” dedi...…
İç geçirdim, uçtum tabii...…
Göz ucu ile “Gördün mü?” der gibi Andree’ye baktım...…
“Çok takdir ederiz hakikaten” diye devam etti...…
“İzliyoruz” dedi...…
“Devamlı bakarız” dedi...…
Öbürü bön bön uyuşuk bakıyordu, dünyadan habersiz...…
Ona döndü:
“Abimi tanımadın mı?..”
“…..?”
“Abim televizyoncu” dedi...…
“…..?”
Ömrümde televizyona çıkmamıştım...…
Öbürüne döndü:
“Abim Güneri Barlas...”

*

Güneri Civaoğlu’nun Güneri’sini, Mehmet Barlas’ın Barlas’ını almıştı...…
(......)
Günaydın’a gidip Mehmet Türker’e anlattığımda “İleride tanımasınlar isteyeceksin, bak Ahmet Vardar’ı tanıdılar, topuğundan vurdular” demiş çok gülmüştü...…

*

Önceki gün Günaydın akademisinin yakışıklı, zarif, yürekli Mehmet Türker’ini yolcu ettik, yazmak istemiyorum artık gidişlerimizi...…
Dayanamadım...…
Sevgili eşi, çocukları vardı gazetedeki resimde...…
“Biz iyi bir ekiptik” diyordu resim altında...…
Usta, yiğit, beyaz inci gibi tertemiz gazeteci, nur içinde yat...…

*

Bu endişelere, bu telaşlara, bu kaygılara can dayanmıyor...…
Hepimiz bir şekilde yaralıyız...

*

Her şeyden habersiz, umursamaz, anlamayı denemez, görmek istemez, şu uzaktaki canım kardeşim… Emin ol bu endişeler, bu kaygılar, bu telaş hep senin için...…
Bizler yaşamlarımızda birer “iyi ekibiz” oysa...…
Senin için bu yaralar-bereler...…
Senin için bu zamansız vedalar...…
Kimi zaman hapishane kapısı, kimi zaman bir alçağın bombası, kimi zaman kurşun belası, hiçbirisi olmazsa yürek yarası...…
Bu erken gidişler senin için...…
Bilsen de bilmesen de...…
Senin için...