ANALİZ

Evet için son çare din istismarı


İktidarın önemli bir açmazı var. Anketlerde bir türlü ‘evet’in kazanacağı çıkmıyor. Bazı anket şirketleri zorlamalarla evet çıkma ihtimalinin daha yüksek olduğunu ileri sürüyorlar o kadar.
Çok belli ki saray ve AKP referandumu kazanacaklarına o kadar inanmışlardı ki hazırladıkları anayasa teklifini nasıl anlatacaklarını hiç düşünmemişler.
Şimdi durum şüpheli olunca ne diyeceklerini bilemiyorlar.
Hesapta 18 madde olan anayasa değişikliği aslında tek madde. O da bütün yetkilerin tek adama devredilmesi. Diğer maddeler bunu tahkim etmek için konulmuş.
AKP’lilerin aklına “Erdoğan her şeye sahip zaten, daha ne istiyor ki?” sorusuna bir cevap hazırlamamışlar. Şimdi bunun sancıları çekiliyor.
Durum böyle olunca anayasa maddelerini tartışmak dışında malzeme arayışı başladı.
Bunlardan biri biliyorsunuz Hürriyet Gazetesi’nin kullanılması. Herkes anayasa maddelerini konuşurken Hürriyet’le gerçekleştirilen bir operasyonla konu yine 28 Şubat’a, türban yasaklarına, darbe söylentilerine kaydırıldı. Burada amaç kararsız seçmenleri darbe ve kaos ile korkutarak evet demelerini sağlamak.
Devreye sokulan bir diğer yöntem de aslında alışık olduğumuz klasik din istismarı. Biri çıkıyor “16 Nisan’da evet’in kazanacağını söyleyen hadis var” diyor, bir başkası “Göklerden gelen emirlere kimse karşı çıkamaz” diye ahkam kesiyor, bir diğeri “Allah da bizimle” diye güya kelime oyunu yapıyor.
Aşağıdaki paragrafı lütfen dikkatle okuyun. Tanınmış bir kişinin evet gerekçesi bu. Yandaş televizyonlarda Atatürk ve Cumhuriyet hakkında akla hayale gelmez sözler söyleyen bu kişi Mehmet Sağlam. Bu kişinin son numarası Hürriyet’le yapılan ortak operasyonda güya Hürriyet’in kapatılması için suç duyurusunda bulunması.
Bakın bu Mehmet Sağlam neden evet diyeceğini şöyle açıklıyor;
“Mekke, Medine ve Kudüs’e namahrem eli değmesin diye… Peygamber efendimizin mezarı ve Beytullah Suriye’deki Emevi Camii gibi yıkılmasın diye... Halep’te, Rakka’da, Hartum’da, Bosna’da ve diğer İslam beldelerinde varlık mücadelesi veren Müslümanlara uzanacak tek bir el kalsın diye… İstanbul, Bursa, Konya, Ankara, Antep, Maraş, Urfa ve diğer şehirlerimiz Bağdat, Musul, Kerkük, Halep gibi harap ve virane olmasın diye... Askeri darbeler ve 15 Temmuz benzeri hain kalkışmalar bir daha yaşanmasın diye... Bin yıllık kardeşlik devam etsin, bu topraklara huzur gelsin diye... İçimizdeki ve dışımızdaki hainleri sevindirmeyelim diye... Dünyanın 5’ten büyük olduğunu ispat edelim diye... Topraklarımıza toprak katabilelim diye… Ezanı Muhammediyi fersah fersah ötelere taşıyabilelim diye... İslam’ın ve Ortadoğu’nun son kalesi Türkiye ayakta kalabilsin diye, Evet diyorum”
Tek kelime demokrasi, hukuk, insan hakları özgürlükler yok.
Kuvvetler ayrılığının daha güçlü olması, demokrasinin güçlenmesi, daha güçlü bir Türkiye yaratılması da yok.
‘Evet’in tek amacı İslam’ı yüceltmek.
İşler çok kötü gidiyor belli ki, son çare buna sığınıyorlar.

ÇOK GÜLDÜM

Bahçeli bey bir açıklama yapmadı hâlâ


Barzani Türkiye’ye gelince hem Ankara’da hem İstanbul’da göndere Kürdistan bayrağının çekilmesine MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli çok öfkelenmişti. Meclis MHP grubundaki kürsüden veryansın ederek “Rezalet, skandal, kabul edilemez” diye bağırmıştı.
Sonra da frene basıp sormuştu “Cumhurbaşkanının başbakanın bundan haberi var mı?”
Ben de dünkü yazımda “Var derse ne diyeceksiniz?” diye sormuştum.
Meğer ben o soruyu sorduğumda zaten Binali Yıldırım cevap vermiş bile. Demiş ki “Bir de bayrak meselesini dillerine doladılar, biz astık, ne olacak?”
Bahçeli’den tık yok. Ne oldu acaba onca öfke kabarmasından sonra Yıldırım’a söyleyecek iki satır laf bulamadı mı?
Bahçeli’nin tavrı aklıma şu fıkrayı getirdi. Bıçkının biri kahveye girmiş “Var mı bana yan bakan?” diye bağırmış. Ses yok. Sonra bir daha bağırmış “Var mı bana yan bakan?” Arka sıralarda okey oynayan biri doğrulmuş “Ben varım ne olacak?” demiş. Bıçkın atama şöyle bir bakmış, iri kıyım biri, gözleri de çakmak çakmak parlıyor. Hemen adamın yanına gitmiş, koluna girmiş “Var mı abimle ikimize yan bakan?” diye bağırmış.
Hesap o hesap yani.

ŞAŞIRDIM

“Ahmaklık” demiştim koca gazete parmak kaldırdı


Hürriyet’in müthiş “yandaşlık” gösterisini tartıştığımız 1Antv’de diğer konuşmacılar “Hürriyet olayında aptallık faktörünü de atlamayalım. Bu haberin böyle yankılanacağını düşünmemiş olabilirler” dediklerinde “Yok artık, bu kadar ahmak olamazlar” demiştim gayrı ihtiyarı.
Nedeni açıklamıştım; “O gazetede çalışanların çoğunu tanıyorum, akıl ve zekalarını, deneyimlerini, entelektüel düzeylerini biliyorum. Ordu rahatsız ve Genç Subaylar tedirgin manşetlerinin nelere mal olduğunu hatırlamazlar mı?” demiştim.
Cem Küçük ve Cemil Barlas gülüştü bu sözlerime.
Sonuçta haklı çıktılar. Çünkü bu sözlerimi Hürriyet Gazetesi “tüzel kimliği” ile tekzip etti. Hürriyet’in birinci sayfasında yayınlanan savunma yazısında “Bu başlığın (Karargah rahatsız) böyle yorumlanacağını aklımızın ucundan geçirmedik” cümlesi var.
Arkadaşlar vallahi billahi sizlere ahmak demek istememiştim. Niye ısrarla parmak kaldırıyorsunuz ki?

CANIMI SIKAN ŞEYLER

‘Din iman bi mintan’ derler ya hani...


Anadolu’da bir deyim vardır. Dini kendi kirli işlerine alet edenlere ve çıkarcılara karşı “Din iman bi mintan” derler. Yani hep dinden imandan bahseden biri başı sıkıştığında ya da çıkarı bozulduğunda tam tersi görüşü savunur.
Şarkıcı Niran Ünsal bir süre önce “tesettüre girmeye” karar vermişti. Dini inancı bunu gerektiriyordu çünkü. Olabilir. Yıllar önce Yeşilçam’ın “vamp yıldızlarından” Leyla Sayar vardı. O döneme göre çok cesaretli pozlar verirdi. Sonra bir gün kendini dine adadı, kapandı. Ama bunu ne reklam etti ne de ortalıkta oldu.
Niran Ünsal şimdi tekrar açılmaya karar vermiş. Gerekçesi ise evlere şenlik; “Tesettürlü olmak şarkıcı için kazançlı değil. Ticari olarak çok zarar gördüm.”
Sanıyorum tesettüre girince AKP ve dinci çevrelerin gözdesi olacağını ve sırf onlara yönelik konserlerden para kıracağını düşünmüştü. Ama tam tersi olunca hayal kırıklığı yaşadı. Dini inancı paraya çeviremeyeceğini anladı.
Bakalım şimdi tekrar açılınca kapış kapış gidecek mi?

HOŞUMA GİDEN ŞEYLER

Seçmen listeleri hiç bu kadar kontrol edilmemişti


Pazar sabahı bir grup muhtarla sabah kahvesi içip kısa bir sohbet yaptık. Muhtarlara “seçmen listelerini” sordum. Bir eksiklik görüp görmediklerini, daha önce örneklerini gördüğümüz boş binalara isim yazılıp yazılmadığını öğrenmek istedim.
Muhtarlar kendi bölgelerinde her şeyin normal olduğunu, eksiklik veya fazlalık olmadığını söylediler.
Ancak çok önemli bir bilgi de verdiler. Hepsinin ortak saptaması şuydu; “Bugüne kadar listeleri kontrol konusunda hiç bu kadar ilgi görmemiştik.”
Anlattıklarına göre referandum öncesi son tarih olan 26 Şubat’a kadar görülmemiş sayıda seçmen muhtarlıklara uğrayıp listelerde adlarının olup olmadığını kontrol etmiş.
Bir muhtar “20 yıllık muhtarım, her seçim öncesi gelip listelere bakanlar çok olur, ama bu kez adeta nefes alamadım, biri gitti biri geldi. Millet referandumu çok önemsedi” dedi.
Bu iyi bir haber. Oyuna sahip çıkan seçmen sandığına da sahip çıkar.