ANALİZ

Yargı bağımsızdır tarafsız değil


Tayyip Erdoğan’ı “tek adam” yapmak için kolları sıvayan, Cumhurbaşkanlığı adı altında sadece Türkiye’ye özgü bir başkanlık sistemini dayatan AKP bu uğurda binlerce yıldan süzülüp gelen kavramlara da kendince yeni anlamlar ekliyor.
Anayasa değişikliği teklifinin birinci maddesi 347 oyla geçti. Bu değişiklik aslında sadece bir kelimeyi içeriyor. “Yargı bağımsızdır” ibaresinin yanına bir de “tarafsızdır” kelimesi ekleniyor.
Yargı tarafsız olur mu?
Sıradan bir mantıkla bakarsanız “elbette” diyebilirsiniz. Çünkü o anda ilk olarak “Hakimler bir dava sırasında taraflar arasında birini tutmamalı” görüşü gelir akla.
Oysa taraflar arasında ayırım yapmamak hukukun zaten yazılı olmayan en önemli kuralıdır. Eğer karar vermek durumunda olan biri taraflardan birinin yanında olursa orada adalet yok demektir.
Bu nedenle binlerce yılın deneyimleri sonunda yargının “bağımsız” olması esas alınmıştır.
Bu da davalı ya da davacıyı ülkedeki hakim otoriteden, yani iktidarlardan korumak içindir.
Yargı bağımsız olacak ki, kimseden emir ve talimat almayacak, iktidarlar da yargıyı ellerinde tutarak diledikleri gibi adalet dağıtmaya kalkışamayacaklar.
Bu nedenle yargı “bağımsızdır” ama tarafsız değildir.
Yargı anayasadan, yasalardan özetle “hukuktan” yana taraftır.
Karşısındaki davacı ve davalının kim olduğu önemli değildir.
Önemli olan ortaya konan davada hukukun ne dediğidir.
Eğer yargı hukuk açısından tarafsızlığını bozarsa adalet kavramı ortadan kalkar. Adaletin olmadığı, işlemediği veya işletilmediği bir yerde toplum düzeninden, özgürlüklerden söz edemezsiniz.
İktidar tamamen halka şirin gözükmek amacıyla “Bakın öyle bir yargı sistemi kuruyoruz ki, artık o da tarafsız olacak” diyerek aslında büyük bir kandırmaca yapıyor.
Daha ilk maddeden bu anayasa değişikliğinin ne olduğu da ortaya çıkıyor.

CANIMI SIKAN ŞEYLER

Başkan olursun ama bu koğuş başkanlığı olur


Tayyip Erdoğan’ı “ille de başkan yapacağım” diye tutturan MHP’yi anlamak gerçekten çok zor. Bugün “Benim oyun Tayyip Erdoğan’a” diyen Devlet Bahçeli bundan 7 ay önce “Erdoğan’ı başkan yaptırmak istediğimizi söyleyenler şerefsizdir” diyordu.
Sonra ne oldu bilmiyoruz. MHP 180 derece dönüş yaptı ve “Tek çare Erdoğan” demeye başladı.
Meclis’teki anayasa tartışmalarını izlerken gözüm hep MHP’lilere takılıyor. Tamam oy vereceklerini söylüyorlar ama merakım bu anayasayı hangi gerekçelerle destekleyecekleri konusundaydı. İlk gün MHP adına kürsüye çıkan Mehmet Parsak’ı hayretler içinde izledim. Meğer ne çok isterlermiş başkanlık sisteminin gelmesini. Bu sistem harika bir sistemmiş, kuvvetler ayrılığı çok iyi oluyormuş, meclis güçleniyormuş, ülke daha iyi yönetiliyormuş.
Oysa bu Mehmet Parsak bundan tam bir buçuk yıl önce sosyal medyada günün konusu haline gelen twitler atmıştı.
Parsak 7 Eylül 2015’teki twitinde şunu söylemişti; Hâlâ başkanlık peşindesin. Evet bir gün başkan olacaksın ama bu işlediğin suçların cezasını çekeceğin “koğuş başkanlığı” olacak.
Ya şimdi “Padişahımız efendimizi seçeceğimiz için çok mutluyuz.”

ŞAŞIRDIM

Gizli oyun ne olduğunu öğrenmiş olduk


Adam Adalet Bakanı. Yargı bir anlamda ona emanet. En azından hak ve adaleti, hukuk kurallarını en önde savunması gereken bir makamda oturuyor.
Ama o kişi kalkıyor, Meclis’te “anayasa gereği” gizli yapılması gereken bir oylamayı öyle akla ziyan biçimde çarpıtıyor ki, ne diyeceğinizi bilemiyorsunuz.
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ dün “AKP milletvekilleri oylarını açıkta kullandı, bu doğru mu?” sorusuna “Gizli oy demek kapalı bir kabine girip oy kullanmak değildir” cevabını verdi.
Gerekçesi de çok komik. Milletvekili kullanacağı oyu kendi yerinde de zarfa koyabilirmiş, bunu kimsenin görmesi mümkün değilmiş, ayrıca zaten herkesin ne yönde oy kullanacağı da belliymiş.
Akıl alır gibi değil.
Anayasa tartışmaları açık olarak yapılır, herkesin fikri ortaya konur, ama sonuçta tüm toplumu ilgilendiren bir karar alınacağı için her üye kendi vicdanı ile baş başa bırakılır, gizli oyun anlamı budur.
Ancak AKP iktidarı bir toplum sözleşmesi hazırlamak yerine “bir kişiye kul olmayı getiren” bir anayasayı dayattıkları için milletvekillerinin vicdanına güvenemiyor. Bu nedenle herkes açıkta oy kullansın ki fire verilmesin istiyor.

KAFAMI BOZAN ŞEYLER

Valiliğin kurnazlığına bakar mısınız?


Ankara valiliği “bir ay süreyle” Ankara sınırları içindeki her türlü gösteri yürüyüşünü ve basın açıklamalarını yasakladı.
Gerekçesi ise şöyle; Ankara Emniyeti’ne istihbarat gelmiş. Bazı terör örgütleri Ankara’da yapılacak bazı gösterilere sızarak provokasyon yaratacaklarmış. Bu tür toplantılara yönelik bombalı ve silahlı saldırılarda bulunacaklarmış. Halkın can güvenliğinin sağlanabilmesi için bu önleme başvurulmuş.
İşe bakın ki “bu istihbarat” Meclis’te anayasa görüşmelerinin başladığı gün Dikmen kapısında Ankara Barosu ve ve bazı sivil toplum kuruluşlarının basın bildirisi okumak istenmesinden sonra geliyor.
Belli ki “yukarıdan” fırça yiyen ve oraya toplanan “entelektüel” insanların üzerine gaz ve su sıkan vali bir daha böyle bir şeye meydan vermemek için tüm Ankara’da her türlü gösteriyi yasaklayarak çözüme çare bulduğunu ve buna inanacağımızı düşünüyor.
İyi de istihbarat bir ay için mi alınmış. O terör örgütleri bir ay bitince herhangi bir eyleme kalkışmayacak mı yani?

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

O mont başkasına aitmiş


Ulaştırma Bakanı Ahmet Arslan’ın Sarıkamış şehitlerini anma yürüyüşünde üzerinde İngiliz bayrağı olan bir mont giymesini eleştirmiştim.
Yazımda “Belki o mont bakanın bile değildi, ama bu kadar özensizlik olur mu?” diye sormuştum.
Benzer eleştirilerin yapılması üzerine bakan Arslan “O mont bana ait değildi” açıklaması yapmış. Hava çok soğuk olduğu için kendisine bir kar giysisi vermişler o da giymiş.
İyi de insan ne giydiğine bir bakmaz mı? O montu giyerken üzerinde birçok aksesuar yazı ve renkler olduğunu görmez mi?
Haydi diyelim ki biri montu tuttu o da giydi ve dikkat etmedi, yanında onca danışmanı var, onlar da mı görmediler. Görmedilerse o kadar danışmana devletin kesesinden neden bu kadar paralar verilir ki?
Yani neresinden tutsanız kopuyor o davranışın ve ardından yapılan açıklamanın.