Sevgili okurlarım, her insanın unutması asla mümkün olmayan bazı özel günleri, iyi veya kötü yıldönümleri vardır.
Özel yaşam olabilir, meslek yaşamı olabilir.
Bu gerçek benim için de geçerli. Belli tarihleri asla unutmam.
Bugün benim için önemli bir gün.
Bundan sekiz yıl önce bugün, 13 Ekim 2009 günü Sözcü’de ilk yazım çıkmıştı.
Ancak öncesi çok ilginçtir.
Ağustos 2007’de Hürriyet’ten kovulmuştum.
Nisan 2007’de ise Sözcü Gazetesi yayın hayatına başlamıştı.
Bu süreçte ben Bilgi Yayınevi’nde kitaplar yazıyordum.

*  *  *

Günün birinde, o sırada hiç tanışmadığım, sadece ismini duymuş olduğum Mehmet Şehirli aradı.
“Abi biz senin Hürriyet’te çıkan eski yazılarını Sözcü’de yayınlamak istiyoruz. Sence bir sakıncası olur mu?”
Olmazdı ama yasal bir sakıncası olup olmadığını bilmiyordum...
Ve benim Hürriyet’te çıkan eski yazılarım yaklaşık iki yıl boyunca Sözcü’de her gün yayınlandı.
Gazeteyi her gün açtığımda kendi eski yazılarımı yeniden okuyordum!
Böyle bir olay sanırım dünya basın tarihinde bir ilkti, hem de son örnek oldu!

*  *  *

Böylece geldik 2009 yılına. Sözcü beni istemeyi ısrarla sürdürüyordu.
Gazetenin patronu Burak Akbay ve Genel Yayın Yönetmeni Metin Yılmaz günün birinde Ankara’ya gelip resmen iş teklifinde bulundular. Böylece onlarla da ilk kez tanışmış olduk.
Gazetecilik dışında başka bir iş yapmam zaten söz konusu değildi...
El sıkıştık...
Ve ilk yazım bundan tam sekiz yıl önce bugün çıktı.
Başlamamla birlikte Sözcü birkaç hafta içerisinde 100 bin tiraj aldı.
İnanmayan arşiv rakamlarına bakabilir.

*  *  *

Sözcü o sırada yine iyi muhalefet yapan bir gazete idi. Rahmi Turan ve Yekta Güngör Özden abilerimiz, Vural Savaş ve rahmetli Mehmet Türker yazıyordu.
Benden bir süre sonra Necati Doğru geldi. Ne kadar sevinmiştim...
Sonra siyasi yazarlar olarak Uğur Dündar, Soner Yalçın, Saygı Öztürk, Bekir Coşkun, Yılmaz Özdil geldiler.
Gazete bu süreçte giderek başka açılardan da güçlendi.
Örneğin ilk başta sadece İstanbul’da matbaası vardı.
Avrupa’daki ekonomik krizden yararlanan Burak Akbay bu fırsatı değerlendirdi ve yurt dışından çok ucuza yeni matbaa makineleri getirip kurdu.
Şimdi İstanbul dışında Ankara, İzmir ve Adana matbaalarımız da şakır şakır çalışıyor, hizmet veriyor.

*  *  *

AKP döneminde kurulan ve giderek büyüyen Sözcü, zaman içerisinde Türkiye’nin bir numaralı muhalefet gazetesi oldu.
- En etkili...
- En çok satan ve okunan...
- Beleş dağıtımı olmayan, satış rakamları hilesiz hurdasız...
Haftalık ortalama net satışımız 290 bin dolaylarında.
Bir gazeteyi beş kişinin okuduğu düşünülürse, demek ki bizim gazeteyi her gün yaklaşık bir buçuk milyon kişi okuyor.
Buna internet sitemizi de ekleyin, bu rakam dört buçuk milyona ulaşıyor.

*  *  *

İnanır mısınız, bu gazetede sekiz yıl boyunca aramızda bir gün olsun tartışmadık, birbirimizi kırmadık, incitmedik, kinayeli laflar etmedik. Her şey dostlukla yürüdü ve yürüyor.
Size bir örnek vereyim. Rahmetli annem vefat etmişti. Cenaze günü camide Burak Akbay, Metin Yılmaz, Ferda Öngün, Mehmet Şehirli ve Nil Soysal vardı.
Hepsi İstanbul’dan Ankara’ya cenaze için gelmişlerdi.
Camide namaz kılındı, mezarlık aşaması başladı.
Bir baktım, mezarın başında da onlar var.
Bazı şeyler vardır, insan duygulanır ve ölünceye kadar unutamaz. Bu anı da benim için onlardan biridir.

*  *  *

Sözcü’nün önlenemeyen yükselişi ve muhalefet çizgisi, başta AKP iktidarı olmak üzere bazı çevreleri çok rahatsız ediyordu.
Buna bir çözüm bulmaları gerekiyordu ama nasıl!
En kolayı iftira atmaktı, fakat bu iftira çok önemli (!) olmalıydı. Formülü buldular:
Sözcü ve Burak Akbay Fetullah yandaşı, FETÖ’cü ilan edilecekti!
Evet, bazılarının utanmazca dedikodu ve iftira üretimi sonrasında Burak Akbay bile FETÖ’cü oldu!
Bu gazetede çalıştığım sekiz yıl boyunca gerek Sözcü’nün, gerekse patronumuz Burak Akbay’ın FETÖ’cülüğü konusunda en ufak bir kuşkum olsa, burada bir dakika durmaz ve çekip giderdim.
Onurumla ulaştığım 40 yıllık gazetecilik yaşamımda kendime bu lekeyi herhalde sürdürecek değildim.
Sanırım bütün çalışanlarımız da aynı şeyi düşünür.

*  *  *

Kuruluşundan bu yana bir tek Sözcü çalışanının adı en ufak bir pisliğe, dedikoduya, vurgun ve yolsuzluğa bulaşmadı.
İçimizden bir tek liboş çıkmadı.
Hiç kimse bir gün olsun Mustafa Kemal Atatürk’ün aydın izinden sapmadı...
Ve şimdi minareye kılıf uydurdular, bu gazete belli çevreler tarafından FETÖ’cü ilan edildi kardeşim!
Olacak iş midir?

*  *  *

Türkiye’nin hele şu ortamında, meslek yaşamımdaki son durağım olan gazetemle gurur duyuyorum, onur duyuyorum.
Gazeteme ne verdiysem, şu veya bu biçimde en küçük bir katkım bile olduysa hepsini helâl ediyorum.
Onlar da haklarını helâl etsinler.