Sevgili okurlarım, fırsat buldukça burada geçmişin bazı önemli olaylarını sizlere iletmeye, paylaşmaya, bazı yıl dönümlerini fırsat bilip çok özetle bile olsa basitçe anımsatmaya çalışırım.
Özellikle genç kuşaklar o konuları ya bilmez, ya da unutmuştur!
Oysa yakın tarihimiz çok ilginç olaylarla doludur ve bilinmesi gerekir.
Yarın 24 Temmuz.
Ülkemizin egemenliğini ve bağımsızlığını kotardığımız Lozan Antlaşması’nın yıldönümü.
Antlaşmayı İngiltere, Fransa, İtalya, ABD, Romanya, Bulgaristan, Japonya gibi ülkelerle imzaladık.
Devletin başında Mustafa Kemal Paşa var.
Lozan’daki heyet başkanımız İsmet Paşa.

* * *

9 Eylül 1922’de Yunan ordusunu İzmir’de denize döküp savaşın askerî boyutunu kazanmıştık ama bu yetmiyordu.
İşin bir de egemenlik ve ekonomi boyutu vardı.
Osmanlı döneminde yabancı ülkelerin kucağına oturmuş, her açıdan onların esiri olmuştuk. Elimiz kolumuz kımıldamıyordu.
Üstelik başımızda bir de yabancılara tanınan haklardan oluşan kapitülasyon belası vardı. Bunların temizlenmesi gerekiyordu.

* * *

Lozan görüşmeleri 20 Kasım 1922 günü, 9 Eylül’den hemen sonra başladı. Ancak Türk Devleti, görüşmelerin başlamasından önce çıkardığı bir kanunla saltanatı kaldırmıştı. Yüz yıllar boyunca milletin kanını emen ve iliğine kadar sömüren padişahlık böylece sona erdi.
Adına Vahdettin denilen son hain padişah bir İngiliz zırhlısına binip yurt dışına kaçtı.

* * *

Lozan’da aylar boyu süren çok uzun ve çetin görüşmeler yapıldı. Tartışmalar uzayınca ve uzlaşma olanağı kalmayınca Türk heyeti Ankara’ya geri dönmek zorunda kaldı.
Sonra yeniden diplomatik görüşmeler yapıldı ve konferans ikinci kez başladı. Heyetler yine Lozan’da buluştu.

* * *

Uzun tartışmalar, uzayıp giden teknik konular... Taraflar direniyordu. Bu arada İngiltere ve Fransa, İstanbul’un işgaline son verdi. Askerleri çekip gitti.
24 Temmuz 1923... Lozan Antlaşması imzalandı. Bağımsızlığımız ve egemenliğimiz bütün dünya tarafından kabul edilmişti.
Kapitülasyon belası kaldırıldı. En büyük kazançlarımızdan biri budur.

* * *

Bazıları Mustafa Kemal Paşa ile İsmet Paşa’yı kötülemek için sürekli yalana başvurur:
“Lozan’da çok miktarda toprak kaybettiler!”
Tamamen yalandır. Kaybedilen bir karış bile toprağımız yoktur.
Sadece Musul konusunun çözülmesi mümkün olmamıştı. Biz istiyorduk, İngiltere vermemek için çok direndi. Musul zaten bizim toprağımız değildi. Sonuçta iş uzadı ve o zamanki adı Milletler Cemiyeti olan Birleşmiş Milletler’e havale edildi.
Orada aylar sonra yapılan oylamayı biz kaybettik ve Musul’u alamadık.

* * *

Şimdi şu ilginç süreci yeniden ve adım adım izleyelim:
- 1 Kasım 1922, saltanat kaldırıldı. Yeni Türk Devleti Lozan’a elindeki bu kozla gitti.
- 20 Kasım 1922 Lozan’da çetin görüşmeler başladı.
- 24 Temmuz 1923, Lozan Antlaşması imzalandı.
Ama asıl önemli gelişmeler bundan sonra:
- İsmet Paşa Meclis’e bir cümlelik bir kanun teklifi verdi: “Türkiye’nin başkenti Ankara’dır.” ...13 Ekim 1923, Anadolu bozkırındaki küçük kasaba Ankara, yeni devletin başkenti oldu.
- 29 Ekim 1923, Cumhuriyet ilan edildi. Mustafa Kemal Paşa cumhurbaşkanı seçildi.
Görüldüğü gibi, her şey bağımsızlığımızı resmen elde ettiğimiz Lozan Antlaşmasına endekslenmişti.
Bundan sonra devrimler başlayacak, halifelik de kaldırılacak ve Türkiye Cumhuriyeti uygarlık yolunda adım adım ilerleyecekti.
Lozanı unutmayalım.

Kısa bir not!


Sevgili okurlarım, her insanın bazı eksikleri vardır. Üzülürsünüz ama o eksikleri gidermek elinizden gelmez!
Benim durumum da böyle.
Sizlerden her gün çok sayıda yazılı mesaj alırım.
E-posta, mektup, faks...
Her gün epeyce zaman ayırıp bunların tümünü büyük bir dikkatle, çoğunu içim sızlayarak okurum.
Bazılarında dersiniz ki “Olumlu veya olumsuz birkaç cümleyle geri dönüş yapın...”
Ya da “Bu konuyu mutlaka yazın...”

* * *

Zaman fukarasıyım!
Günlerim sabahtan akşama kadar çalışmakla geçiyor.
Ne yazık ki bazen biri veya ikisi dışında o mesajlara yanıt veremiyorum, mümkün olmuyor.
Nedeni: Zamanım yok, gerçekten yok.

* * *

Ne olursa olsun, bu durum benim çok ciddi bir eksiğimdir.
Eksiğin de ötesinde ayıbımdır.
Size yalan söylemek, kandırmak aklımdan bile geçmez.
İnanın veya inanmayın, size gerçeği söylüyorum.
Bu konuda sizlerden özür dilemeyi bir görev biliyorum, anlayışınıza sığınıyor ve beni bağışlamanızı istiyorum...
Ama göndermiş olduğunuz her yazılı mesajı satır satır okuduğumu ve dikkate aldığımı bilmenizi de özellikle rica ediyorum.