Sevgili okurlarım, Rize Karadeniz bölgemizin şirin, yeşil bir ili. Ancak insanların yaşantısı ve özellikle ekonomik durumu bu güzelliklere hiç uymuyor.
Rize bugüne kadar iki başbakan (biri cumhurbaşkanı oldu) çıkardı.
Mesut Yılmaz ve Recep Tayyip Erdoğan.
Ancak gelin görün ki, hiçbir iktidar bu ilimizin sorunlarına çözüm bulmadı!
Dünkü yazımda ilginç bir olayı vurgulamıştım. Rize’de ÇAYKUR, mevsimlik olarak 1.070 kişiyi işe alacak. Üç aylığına ve asgari ücretle...
Bu konuda yapılan başvuru sayısı ise 19.703 kişi. İnsanlar bu iş için günlerce kuyrukta sıra bekliyor, sonrasında kurada isminin çıkmasını bekliyordu!
Rize’de insanların çoğu işsiz ve sıkıntıda...
Buna karşın, ortada çok ilginç bir tablo var:
Rize ahalisi AKP’nin her koşulda en büyük destekçisi. Son anayasa referandumunda oyların yüzde 75.5’i “Evet” çıktı.
Türkiye’deki en yüksek oranlardan biri!..
Olacak şey değildir ama oluyor.

*  *  *

Yazımı okuyan araştırmacı, CHP eski Milletvekili Umut Oran dün bir mektup gönderdi. Özetleyerek aktarıyorum:
“Son referandum çalışmaları için 30 ile gittim. Dikkatimi en çok Rize çekmişti. Şehir AKP ve Erdoğan afişleriyle donatılmıştı ve makyaj iyi idi. Ancak halkın arasına karıştığınızda homurtular yükseliyordu.
Koskoca şehir ve ilçeleri sadece çaya mahkum edilmişti.
Tarım yok çünkü su yok. Akarsuların üzerine santraller yapılmış.
Tek kurum ÇAYKUR. O da Varlık Fonu’na devredildi, ahalinin haberi yok.
375 bin nüfuslu koca ilin toplam ihracatı sadece 150 milyon dolar.
15 yıllık AKP iktidarı döneminde sadece 138 yatırımcı teşvik belgesi için müracaat etmiş.
Bu 15 yılda sadece üç bin kişilik istihdam yaratılmış. Yani yılda sadece 216 kişiye iş bulunmuş!
Rize’nin sosyoekonomik durumu Türkiye’nin aynasıdır. Bu ilimiz de işsizlik ve yoksulluğun pençesinde.”

*  *  *

“Rize’de tarımsal alanın yüzde 91’inde çay ekiliyor. Sanayi işletmelerinin yüzde 75’ini ÇAYKUR ve daha küçük çay işletmeleri oluşturuyor. Ancak iktidar partisinin politikaları nedeniyle çay tarımı da artık geçim kaynağı olmaktan çıkıyor.
AKP hükümeti geçtiğimiz şubat ayında ÇAYKUR’u da Varlık Fonu’na devretti. Dolayısıyla Rize’nin temel direği olan bu kuruluş artık denetlenmeyecek, hiçbir kamu denetim mekanizmasına tabi olmayacak ve tam bir özel sektör olacak.
On binlerce çay üreticisinin ve çalışanın başına neler geleceği şimdiden belli.
AKP döneminde çay piyasasında özel sektöre izin verildi. Böylece ÇAYKUR’un alımları yarıya indirildi, çay fiyatları düşürüldü. Üretici mağdur edildi.
ÇAYKUR’un Varlık Fonu’na devri çok büyük hatadır, derhal düzeltilmelidir.
Denetimden uzak Varlık Fonu her türlü yolsuzluğa açıktır.”

*  *  *

Umut Oran’ın mektubunu kısaca özetledim. İki başbakan (ve bir cumhurbaşkanı) çıkaran, sanayisi olmayan bir ilimiz işte bu durumda, yoksulluk ve işsizlik kıskacında.
İşte o yüzden bin kişilik asgari ücretli mevsimlik işçilik için 20 bin kişi başvuruda bulunuyor!..
Ve hayret verici bir biçimde, referandumda yüzde 75.5 evet oyu çıkıyor!

Lütfen doğru adrese gönderin


Sevgili okurlarım, bana imzalı kitabını gönderen her yazarın telefon numarasını mutlaka bulup teşekkür ederim. Tanıdık olup olmaması hiç önemli değildir.
Kitap yazarın emeği, alın teri, göz nurudur. Yazan kimse o kitaba beynini akıtır.
Dolayısıyla mutlaka teşekkür etmek gerektiğine inanır ve bunu yaparım. Aradığım kişilerden de hemen her seferinde aynı sözleri duyarım:
“Ben size teşekkür ederim. Kitabımı şu kadar kişiye gönderdim ama arayan
sadece siz oldunuz...”

*  *  *

Bizim gazetede bildiğim kadarıyla her şey, hiçbir aksama olmadan tıkır tıkır çalışır. Bir konu hariç:
Benim adıma gazetenin İstanbul merkezine gönderdiğiniz kitap, dergi ve mektuplar orada birikir ve en erken (!) bir ay sonra bizim Ankara bürosuna iletilir.
Biz bu uygulamayı ne yazık ki bugüne kadar değiştiremedik.
Zamanında gönderin diye defalarca rica ettik, istirham ettik, ısrar ettik ama olmadı!

*  *  *

Dün aynı olayı bir kez daha yaşadım. Adıma İstanbul’a gönderilmiş olan bazıları imzalı yaklaşık 30 kitap ve tomarla mektuplar yine çok gecikmeli olarak elime geçti. Mektupların çoğu cezaevlerinden yazılmış.
Bizim İstanbul zahmet edip, hepsini birden haftalar, bazılarını aylar sonra göndermiş!
Şimdi ben bir anda elime geçen bunca kitap ve mektubu nasıl değerlendireyim, ne yapayım!..
Ve artık çaresiz kalınca yakınmamı bu yazıya dökmeye karar verdim.
Umarım bizim İstanbul’daki ilgili arkadaşlar bundan sonra daha duyarlı olur ve adıma gelenleri zamanında, biriktirmeden gönderirler.
Ben Ankara’da yaşıyorum. Mektup ve kitap gönderecekler için adresim şudur:
“SÖZCÜ Gazetesi Ankara Bürosu. Tahran Caddesi No: 3 Kavaklıdere-Ankara.”
Lütfen not edin ve bu adrese gönderin.

*  *  *

Dünkü kargo torbasından çıkan ve İstanbul’a haftalar önce gönderilmiş olan imzalı kitapların yazarları şunlar: İlker Başbuğ, Cahit Kayra, Yümni Sezen, Cevat Turan, Enver Polat, lise öğrencisi Elçin Deniz Koca, Nazif Ay, Önder Kuşatman, Tufan Atakişi, Ahmet Kahveci.
Hepsine ayrı ayrı çok teşekkür ediyorum, ellerine sağlık diyorum ve elimde olmayan nedenlerle böyle geç kaldığım için özür diliyorum.