Çapa’da güneş batıyor, bir akşam daha…
Hüzünlüdür akşamları hastanelerin…
Hekim olmaya ilk adım attığımız yuvamız burası…
İlk muayeneyi… İlk sondayı… İlk dikişi burada öğrendik…
190 yıl önce kurulan ülkenin ilk tıp fakültesi…
Hocalarımızın hocalarını yetiştiren akademi…
Her nesille giderek gelişen, modernleşen ülkemizin ışıldayan bilim ocağı…
Yurdun her köşesinde... Komşu ülkelerde derdine çare bulunamayan insanların şifa kapısı…

BURASI ÇAPA (İSTANBUL TIP FAKÜLTESİ)

Bugünlere gelmesinde o kadar çok kişinin emeği var ki…
Ama son yıllarda bu yuva gözlerimizin önünde eriyor…
Avuçlarımızın arasından kayıp gidiyor…
Çapa zor durumda...
Borç batağında…
Borçlarını 36 ay geriden zar zor ödüyor…
İşin en acısı ne biliyor musunuz?
Çalışmadığımız için değil… Çalıştığımız için batıyoruz…
Safra kesesi ameliyatı yaptığımızda devletin hastaneye ödediği para bin 100 TL... Ama gelin görün ki, bu ameliyat bize (kuruma) en iyimser koşullarda maliyeti bin 800 TL... Yani derdinden kurtardığımız her hastadan kurum 700 TL zarar ediyor.

Devletin her hizmet için hastaneye ödediği bir fiyat var ve bu fiyatlar yıllardır değişmedi. Oysa kullandığımız malzemelerin fiyatı defalarca katlandı.
Yani devlet bize diyor ki, pahalı tedavileri sakın uygulama…
Sakın ameliyat yapma…
Yapmak zorunda kalırsan, ilçe devlet hastanelerinde bile yapılabilen basit ameliyatları kabul et…
Sadece muayene yap…
Hastaya bir faydası yok ama zarar ettirmiyor. Ne kadar çok muayene yaparsan ne kadar az tetkik istersen o kadar kazanırsın diyor.

DEVLET…

Ama burası ÇAPA, biz her türlü baskıya rağmen, halkımızın en modern tedavi yöntemlerinden faydalanmaya devam etmesi için elimizden geleni yapıyoruz. Bu nedenle her yıl giderek daha zor durumlara düşüyoruz. Sonunda şelale olan bir ırmakta sürüklenen bir sandalda gidiyor gibiyiz.

Hepimiz artık kaçınılmaz sonu görüyoruz.

Bakın, şimdiye kadar hep eleştirildiğimiz, çatısı akan servislerden, su basan ameliyathanelerinden, çökmek üzere olduğu için son anda terk ettiğimiz binalardan, sırf kamuoyu mutlu olsun diye kapasitenin 4-5 katına çıkarılan öğrenci sayısından söz etmiyorum…

Türk ve dünya tıbbına sayısız katkısı olmuş, kaç nesil hocalarımızın emeği ile bugüne gelmiş bir mabedin çöküşünden bahsediyorum.

ÇAPA ÇÖKÜYOR DİYORUM…

Artık başka yerde çare bulamadığınız dertlerinize çare olan ÇAPA olmayacak..!
Cerrahpaşa Tıp, Ege Tıp, Dokuz Eylül Tıp, Akdeniz Tıp, Çukurova Tıp, On Dokuz Mayıs Tıp da olmayacak…!
O berbat hastane şartlarından bulunmaya yarım saat dayanamayan insanlar, sağlık çalışanlarının orada bir ömür tükettiğini görmüyorlar.
Halkın sağlığını geri dönülmez bir şekilde tehlikeye atan bu çarpık sağlık sisteminin tek sorumlusunun hekimler olduğunu düşünüyorlar. Her gün bir kanalı kullanarak sağlık çalışanlarını halka şikâyet ediyorlar.
Bunları size niye anlatıyoruz biliyor musunuz?

BU İNSANLARA SÖYLEYİN LÜTFEN...

Bizi yine şikâyet etmeye devam etsinler.
Ama fakültelere geldiklerinde işlerin aslında neden yürümediğini de görmeye çalışsınlar. Örneğin, bilgi edinme hattına… “Benim 2 bin liraya mal olan ameliyatım için fakülteye neden bin lira ödüyorsunuz?” diye sorsunlar. “Modern tıbbın, keşfettiği çok daha etkili tedavi yöntemleri ve tıp fakültelerimizde yılların emeği ile bunları kullanmayı öğrenmiş doktorlar varken, neden sizin politikalarınız yüzünden bu çağdışı yöntemlerle tedavi olmak zorunda kalıyoruz?” diye sorsunlar.
“Başka yerlerde gösteriş için trilyonlar harcanırken, neden tıp fakültelerini parasızlık içinde yok olmaya itiyorsunuz?” diye sorsunlar.
“ÇAPA çökerse, devasa şehir hastaneleriniz onun yerini tutar mı sanıyorsunuz?” diye sorsunlar.
En çok da…
“Başınıza bir şey geldiğinde kendinizin de koşarak bu “ÖLÜM”e terk ettiğiniz kuruma geldiğinizi unuttunuz mu?” diye sorsunlar.
ÇAPA’da akşam oluyor…
Zaten hüzünlüdür hastane akşamları…
Ama artık bir farkla!
ÇAPA çok badireler atlattı…
İki meşrutiyet
İki dünya savaşı
Sayısız darbe gördü…
Hepsinden etkilendi…
Ama bu kez farklı…
Eğer halkımız kendi fakültesine sahip çıkmazsa…
ÇAPA’nın üzerine güneş batacak akşamların sayıları zannettiğinizden çok daha az kaldı.
İlgililer feryatları duyuyor musunuz?