Bilmem neden, bu ülke “mağdur”u seviyor.

Kararlarını da genellikle “acıyarak veya öfkelenerek” veriyor.

Bu her işimizde olduğu gibi, siyasette de böyle...

AKP, kabul edelim, Türk toplumunun bu “galeyan” halini en iyi tanıyan ve en iyi değerlendiren siyasi parti oldu.

Seçmen, özellikle son yıllarda “hainler ve kahramanlar” hikayelerine fena halde kapılmış durumda.

AKP, büyük maharetle bu hikayeleri anlatıp duruyordu.

Fakat bir süredir deniz bitmişti...

14 yıldır memleketin her milimetresine onlar hükmettikleri için, günahları yükleyecek, “bunlarrr” diyecek tek bir kişi kalmadı.

Ve tam da Hayır oyları önde giderken, aranan “mağduriyet” Avrupa’da bulundu !

Neredeyse Almanya / Hollanda ve Avusturya el birliği verdiler ve “algı çekerek” ( iğreniyorum bu laftan ) Sayın Erdoğan’ı “Başkan” yaptırmak istiyorlar diyeceğim.

Bu kadar “kullanışlı” bir mağduriyet.

Dün ben bu yazıyı yazdığım saatlerde en son Aile Bakanı’nın Hollanda kapılarına dayandığı bir fotoğraf vardı haber sitelerinde...

Sosyal medyada da “HollandadanNaziUygulaması” etiketi.

İç politikada “Evet” çıkarma telaşı, dış politikada tam bir “belagat şehvetine” dönüştü.

Dış İşleri Bakanı “bullshit” filan diye konuşuyor artık, o derece.

Benim gördüğüm tüm bu “Avrupa’ya nasıl kafa tuttuk ama” senaryosu sadece hafif bir kıpırtı yarattı “Evet”te.

Seçmen bu sefer, her seferinde asıl mağdurun kendisi olduğunu anladı galiba !

İşsiz kalan, kapısında beklediği işler kayıt dışı da olsa göçmenler verilen, çocuklarının doğru düzgün eğitim almadığı bir düzeni nihayet fark etti.

Avrupa ne kadar uğraşsa da, Erdoğan’ı Başkan yaptıramayacak.

Peki bu Avrupa’nın yatacak yeri var mı ?


Yok.

Gerçekten de yok.

50 yılı aşkın zamandır Türkiye’nin samimi “demokratikleşme ve reform” çabalarını görmeyen, kendinden çok uzak coğrafyalarda hem toprağı hem insanı sömüren Avrupa, tıpkı bizim gibi günahlarının vebalini ödüyor.

Almanya, Erdoğan’ın tam sayfa fotoğrafını kapak yapıyor ve üzerine “Şantajcı” manşeti atıyor... ama sonra o “Şantajcı” dediği insanla göçmen pazarlığına oturuyor.

AB Parlamentosu, yıllardır “Türkiye’yi demokratikleştiriyor” dedikleri adamı şimdi açıkça diktatör ilan etti !

Bunların ikisi aynı anda doğru olamayacağına göre, ya ikisinde de samimi değiller, ya da sadece “döneme göre pozisyon” alıyorlar.

Diplomasi ve dış politika “arkadaşlarınızı çok sevdiğiniz için seçtiğiniz” bir oyun alanı değil.

Her ülke elbette önce kendi çıkarlarını korumak durumunda.

Çok açık ki Türkiye’nin yeri her şeye rağmen Batı demokrasilerinin arası olmalı.

Avrupa için de çıkarları açısından en doğrusu, sınır komşusu olan stratejik bir ülkenin “birlik, bütünlük ve istikrar” içinde ilerlemesi.

Ticari, örgütsel, eğitimsel ve sosyal ortak çıkarlarımızı da hiç unutmadan, meseleye sağduyuyla bakmak durumundayız.

Yoksa o Şantajcı dedi, öteki salonları kapattı, haydi dayanalım kapılara diyerek sadece “komik” oluyoruz.

Canım Kızım;


Hayat devam ediyor....