Haberi sadece BirGün gazetesinde okudum, Serbay Mansuroğlu yazmış.

Geçen hafta Denizli’de “Okul Sporları Yıldızlar Halk Oyunları Türkiye Şampiyonası” yapılmış.

Bizler için ismini bir çırpıda söylemesi bile imkansız gözüken, büyük ihtimalle sadece katılımcı çocukların ve ailelerinin bilgisi olan bir organizasyon !

Ama bu organizasyon o bir grup çocuk için çok ama çok değerli…

*  *  *

Şampiyonaya Diyarbakır’dan Yenişehir Mehmet Akif Ersoy Ortaokulu tamamen kendi imkanları ile katılmış.

Yol paralarını zar zor denkleştirebilmiş, kostümlerini eşten dosttan tanıdıktan ödünç almış çocuklar.

Ve bütün bu imkansızlıklar içinde Türkiye Birincisi seçilmişler !

28 okuldan 580 sporcunun katıldığı bu şampiyonada büyük ödüle sahip olmuşlar.

O çocuk yüreklerindeki heyecanı, mutluluğu hayal edebiliyor musunuz….

*  *  *

Peki bilin bakalım sonra ne olmuş ?

Salonu dolduran seyirciler bu Diyarbakır’dan gelen çocukları yuhalamaya başlamış, yetmemiş, bir kaç seyirci sahaya bile inmiş.

Okuyunca nasıl içim acıdı, nasıl kalbim sıkıştı, anlatamam…

Bu olur mu ?

Olacak iş mi bu ?

12-14 yaş arası çocukların yarıştığı bir şampiyonada bu neyin hırsı, neyin nefreti, neyin kini ?

*  *  *

Tayyip Erdoğan son seçim kampanyasında Berkin Elvan’ın annesini miting meydanında yuhalattığında da aynı duyguları yaşamıştım.

Utanç değil hissettiğim, daha çok büyük bir hayal kırıklığı ve incinmişlik…

Bir ülke kendi evlatlarını yuhalamaya başladıysa, hangi umudun peşine düşebiliriz ?

Sandıktan Evet mi çıktı Hayır mı çıktı meselesi kadar, hatta belki daha da önemli bir konu değil mi bu ?

Vicdanı olmayan bir toplum, dünyanın en zengin ulusu olsa ne değeri var ?

Yuhalanan çocukları seyircilerin lincinden okul müdürü kurtarmış, hızla soyunma odasına gitmişler… ve apar topar evlerine dönmüşler.

O salonda olup, o Diyarbakırlı çocuklara sıkı sıkı sarılmak isterdim, “bu sizin başarınız evlatlar, doya doya yaşayın sevincini” demek isterdim…

Sarılmış ve demiş kabul edin beni çocuklar.

Ve lütfen masallara inanmaya devam edin; iyilik eninde sonunda kötülüğü yener !

Erkek dayanışması mahkeme salonunda da devam...


Geçtiğimiz Perşembe gününü bir arkadaşımın boşanma, velayet ve nafaka davası için Kartal Adliyesi’nde geçirdim.

Diyeceksiniz nasıl üçü bir arada ?

Şöyle; aslında arkadaşım boşanalı 2 yıl oldu. Fakat eski eşi 2 yıldır kıza ve dolayısıyla iki çocuklarına dünyayı dar etmeye devam ediyor !

Boşanma protokolüne uymuyor, çocukların eğitim masraflarını karşılamıyor, ama en önemlisi eski eşine sürekli psikolojik şiddet uyguluyor.

Kızın bütün sosyal medya hesaplarını takip edip, kiminle neredeydi, tatile mi gitti, yemeğe mi çıktı, gün gün not alıp dava açıyor !

Akıl alır gibi değil.

Ne yazık ki Türkiye’de böyle sayısız erkek var.

Biraz eğitimsizleri çıkartıp silahı, bıçağı, kadını vuruyor zaten, daha iyi eğitim almışlar da yargı ve nafaka yoluyla taciz ediyor.

Davanın hakimi bir erkek.

Dolayısıyla adamın 2 yıl önce boşandığı kadına “sen şu tarihte İtalya’ya gittin mi ?” filan diye sormasını hiç yadırgamadı.

Hayatımda ilk defa böyle bir davada tanıklık ettiğim için gözümle görme şansım oldu, mahkeme salonlarında toplumun genelindeki “erkek kafası” aynen devam ediyor…

Bir kez daha anladım ki; daha çok iş işimiz var arkadaşlar, gerekirse tek tek tüm erkeklere eşitlik ve özgürlüğü anlatacağız.

Yok başka yolu…

Böyle mi Olacaktı ?


Tam da ben bu davayı düşünürken bir arkadaşım masama harika bir kitap koydu : Domingo Yayınları’ndan çıkmış olan “Böyle mi Olacaktı, Tarihte İz Bırakan 13 Ayrılık.”

Neler var neler, aklınız durur !

Mesela sırf eski sevgili onlarla yatmasın diye halkını hadım eden imparator var…

Ya da eski sevgilisini idam etmek isteyen krallar…

Tümü gerçek, tümü yaşanmış.

Şu Evet-Hayır kasvetinden çıkmak için alın okuyun, bugünlere şükredeceksiniz !

Canım Kızım;


Sessizlik boş değildir, tam tersine, cevaplarla doludur....