Seneler önce Habertürk ekranında birlikte 3YÜZ isimli harika bir program yaptığımız AKP Kurucusu gazeteci Ayşe Böhürler sormuştu bana bu soruyu, canlı yayında.

Bir an için şaşırmıştım soruya. Ve hızla düşünüp “evet” demiştim, “var”.

Vardı gerçekten de. Sayıları 10’u geçmezdi ama vardı.

Sadece arkadaşım değil, “haber kaynaklarım” da vardı.

Yani bir konu hakkında arayıp konuşabildiğim, doğru bilgi alabildiğim vekiller, bürokratlar.

Dün akşam bir yemekte, herkesin “Hayır”cı olduğu kalabalık bir sofrada tartışma konusu şuydu, “biz zaten bu Anayasa’nın sakıncalarını biliyoruz, ama Evetçilere nasıl ulaşacağız ?”.

İşte Türkiye’nin hepimizin uykularını kaçırması gereken en önemli meselesi bu.

Ayşe’nin yıllar önce bana sorduğu soruyu hatırladım, sofrada sordum “sizin hiç AKP’li arkadaşınız var mı ?”

Herkesin cevabı aynıydı, yok.

Peki 15 yıl önce böyle bir durum var mıydı ?

Farklı siyasi partilere yakınlık duyan, memleketin yönetimi ile ilgili farklı fikirleri olanların iki kelime konuşamadığı, birbirlerinin yüzüne bile bakmadığı bir ülke miydi burası ?

Whatsapp gruplarınızı, sosyal medya hesaplarınızı düşünün, sizinle farklı düşünenler var mı oralarda ?

Bir HDP’li var mı mesela, bir Kürt milliyetçisi ya da...

Bir gay var mı ?

Yok.

Bir Musevi ya da Rum ? Bir AKP’li var mı arkadaşlarınız arasında ?

Yok.

Hayırcılar Hayırcılarla, Evetçiler Evetçilerle konuşuyor, böyle sandık zamanlarında da birbirimize propaganda yapıyoruz, traji komik !

Whatsapp gruplarında sabahtan akşam neden Hayır vereceğiz videoları paylaşılıyor, iyi de biz Hayırcıyız zaten....

Tabii ki biliyorum, bu fay hattı durup dururken oluşmadı.

Elbette görüyorum, yıllardır bundan nemalananlar sürekli bu durumu beslemeye devam ediyor.

Ama bizim üzerimize düşen hiçbir sorumluluk yok mu ?

Her birimiz bir AKP ile konuşmayı denesek, her Kürt için “bunlar vatan haini” demesek, bizden farklı olan herkesi “faşist, sapık, gavur” diye sınıflamasak...

Siyaseti değil, memleketi konuşsak...

Sürekli şikayet eden bu olağanüstü yorucu dili ve sabahları yataklardan kalkamadığımız umutsuzluğu bir kenara bıraksak...

Bence sadece ülkeye değil, hepimize iyi gelecek.

Neden bütün siyasi riskleri gazeteciler alıyor ?


Bir gizemli siyasi iklim oluştu, farkında mısınız ?

Kemal Kılıçdaroğlu çıkıp “MİT’teki FETÖ’cü listesi ne olacak diyor...”

O isim vermiyor, ertesi gün bazı cesur köşelerde işin aslını okuyoruz.

Bu Avrupa işi “danışıklı dövüştür” anlamında sohbetler ediliyor Meclis kulislerinde, ama işin aslını ancak Yılmaz Özdil yazabiliyor.

Kemal bey bu sefer çıkıyor “o gece Rotterdam konsolosu neredeymiş, bir bakın bakalım..” diyor, sorunun yanıtını yine yürekli köşe yazarlarından öğreniyoruz.

İyi de kardeşim, neden tüm siyasi riskleri hep gazeteciler alıyor ?

Böyle olacaksa sizin ne işiniz var o koltuklarda ?

Canım Kızım ;


“İçindeki ışığı kimse söndüremez...” Maya Angelou.