Hale, "Parçalanmış Bir Dünyada Barış ve Güvenliği Yeniden Düşünmek" temasıyla Swiss Hotel The Bosphorus'ta düzenlenen TRT World Forum kapsamında düzenlenen TRT World sunucusu Gihida Fakhry'nin yönettiği, "Düzen ve Kaos Arasında Bir Dünya: Birinci Cihan Harbinden 100 Yıl Sonra" oturumunda, 1916 yılında İngiltere ve Fransa arasında imzalanan Sykes-Picot Anlaşmasının, pazarlıklardan sadece biri olduğunu vurguladı.

Birinci Dünya Savaşı döneminde anlaşmalar yapıldığında kimsenin savaşı kazanıp kazanmayacağını bilmediğini, ne olacağını tahmin edemediğini aktaran Hale, şöyle konuştu:  "İnanılmaz bir hayal gücüne dayanan ve iddialı bir plan geliştirdiler, daha önceki Osmanlı toprakları için. Bu toprakların Osmanlı İmparatorluğunun eski toprakları olmasını umuyorlardı. Bir dizi farklı çatışma içinde olan güç bir araya geldi. Bir askeri güç vardı Arap ülkelerinde o dönemde İngilizlerin etkisi vardı, hakim olan, egemen olan, askeri gücü olan ama buna ilaveten bir de Fransız gücü vardı. Fransızlar da daha askeri birliklere sahipti o ülkelerde. Bir yandan da Fransa'nın Almanya'ya karşı savaştığı, bu yüzden de bir ödülü hak ettiği düşünülüyordu. Bir yandan da Sykes-Picot Anlaşması vardı. 1917 yılı Ekim Devrimi'ne kadar Rusya da Ortadoğu'da bir güçtü ama 1917'den sonra Rusya tablodan çıktı. Siyonistler de çok önemli bir faktördü."


"BÖLGEDE HALEN ÇATIŞMA TİYATROLARI VAR"


Hale, Ortadoğu'da bu farklı güçlerin korkunç bir şekilde bölünmüş, parçalanmış bir Ortadoğu oluşturduklarını ifade ederek, halen bölgede çatışma tiyatrolarının olduğunu söyledi. İsrail-Filistinli halk arasındaki 1948 yılından beri devam eden ilk çatışmanın halen devam ettiğini ve ABD'nin bu çatışmada çok önemli bir rol oynadığını vurgulayan Hale, "İkinci çatışma Suriye'deki mevcut çatışma. Burada dominant güç artık Rusya. Suriye'de görmüş olduğumuz şey inanılmaz bir azalma ABD gücü konusunda, bölgede 2012'den beri. Hem Obama hükümetinin hem Trump hükümetinin bu çatışmada önemli bir rolü olmuştur. Üçüncü çatışma tiyatrosu körfez bölgesi. Bu da İran ve Suudi Arabistan arasındaki çatışma. Hem Rusya hem de ABD itici güçler olarak burada karşımıza çıkıyor" diye konuştu.


"BİRKAÇ 10 YIL DAHA ÇOK ŞİDDET OLACAK"


ABD'li Askeri Jeostratejist ve Wikistrat Baş Analisti Thomas PM Barnett, Ortadoğu'da birkaç yıl daha çok şiddet olacağını öngörerek, şunları kaydetti: "Bölgede birkaç 10 yıl daha çok şiddet olacak. Avrupa, inanılmaz bir şiddet geçirdi sakinleşene kadar. ABD öyle, Rusya'nın kendi deneyimleri oldu. Herhangi bir siyasi çözüm görmüyorum ufukta. Önümüzdeki 20-30 yıl daha çok kan dökülecek. Bölgedeki ülkeler artık bundan yoruldular. Diğerlerinin ne kadar gerisinde kaldıklarını gördükleri zaman, o zaman bölgesel entegrasyon planlarını yapabilirler."

Barnett, ABD'nin 19. yüzyılın ikinci yarısındaki deneyimine dayanarak devletler arasındaki entegrasyonu 2. Dünya Savaşı'ndan sonra tüm dünyada uygulayabileceğini, bu entegrasyon modelinin 19. yüzyılın ikinci yarısından sonra ortaya çıktığını anlattı. Bu entegrasyona ilk başlarda "liberal uluslararası ticaret düzeni" dediklerini ama artık "Globalizasyon" dediklerini ifade eden Barnett, sözlerini şöyle sürdürdü: "Bu model henüz dünyanın bütün ülkelerine girmedi. Mesela yüzde 90 şiddet gördüğünü, terörist kuvvetlerin olduğu yerler, açlıkların, politik istikrarsızlığın olduğu, 2-3 yılda bir liderlerin çıktığı ülkeler. Yani iş henüz bitmedi, o modeli tam olarak tüm dünyada yaymak açısından ve her yerde gördüğümüz istikrarı yaratmak açısından. Bu düzensiz bir dünyada yaşıyoruz, çok parçalanmış bir dünyada, belirsiz bir dünyada, karmaşık, sonu gelmeyen şiddet... Bu saçmalık aslında, böyle düşünmek bunu. İstatistiklere bakarsanız hiç görülmemiş bir refah yaşıyoruz. Daha az savaş var. Daha kısa sürüyor bu savaşlar. Kişi başına fatalite insan tarihinde görülmemiş kadar düşük, yani öyle bir dünyada yaşıyoruz ki hiç olmadığı kadar stabil bu dünya. Şimdi önümüzdeki zorluklar bu düşündüğümüz çatışmalarla alakalı değil. Bu global orta sınıfın ortaya çıkması ve tüketim açlığından kaynaklanıyor."

Barnett, Trump doktrini ile ilgili şöyle konuştu:  "ABD her zaman global bir düzen kurmaya çalışmıştır ve kolektif olarak bu kendi kendini yönetsin istemiştir. Globalizasyonun kurulları vardır ama hükümdarı yoktur. Amerika biraz sınırı aştı, 11 Eylül terör saldırısında, birkaç kere çok dramatik tedbirler aldı aynı anda. Askeriyeye aldı ki devletleri yok etmeye çalışmak işte organize olmuştu bu halbuki onu aldı global oyunculara karşı kullandı. Çok pahalı oldu, çok kan döküldü, kontrol edilmesi zor oldu. Obama hükümeti geldiğinde o çatışmaya bütün askerleri gönderip 'bu oyuncularla mücadele edin' demek yerine, küçüldük gücümüzü şimdi dünyada özel kuvvetlerle savaşıyoruz, yani simetri getirdik çabalarımıza. Bu doğaldı, mantıklı geldi. Trump geldi sonra, öyle bir noktada geldi ki Amerika globalizasyona bir tehdit olarak bakmaya başlamıştı. Yardımcı olmuyordu, global zenginliğe. Hani ABD'nin şöyle demesi biraz ilginç, 'Her ülkeyle ilişkimizi gözden geçireceğiz.' Ama şöyle bir arzu var, bu Amerikan izolasyonizminin dibinde. Külfetlerini, yüklerini üzerinden atmak istiyor, 'Artık dünya bir sistem olarak olgunlaştı. Artık biz dünyayı yönetmeye çalışmayalım' diyor. Amerika'nın tarihinde orta sınıf tehdit altında hissettiğinde kendini, kendi içine döner ABD. Politik sistemini içine döndürür, korumacılık, etnik kimliği yenilemek gibi. İşte o dönemlerden birinden geçiyoruz."