DEVLET OKULLARI DİBE VURDU
2014 yılından beri çocukları ilk ve ortaöğretim çağında olan velilere iki seçenek sunulduğunu, bunların özel okul veya imam hatip seçeneklerinden ibaret olduğunu belirten Prof. Şimşek bu politikanın Türkiye için bir çıkmaz yol olduğunu belirtti. Prof. Şimşek devlet okulunun her ülkenin ‘ağır sanayi yatırımı’ olduğunu, özel sektörün varlığına rağmen tüm dünyada eğitimin asıl yükünü devletlerin üstlendiğini, özel okulların bir eğitim sisteminde var olmasının demokrasi ve seçim hakkının bir gereği olduğunu kaydederek, “Devlet okulları kalite açısından dibe vururken özel okulların kamu kaynaklarından desteklenmesi uzun vadeli, kalıcı ve ülke yararına bir politika olamaz” dedi.
ACİL ÖNCELİK DEVLET OKULLARI
Türkiye’nin gerçekte ‘ağır sanayisi’ olan devlet okullarının son 4-5 yıldır sistematik bir şekilde çökertildiğini söyleyen Şimşek, “Eğitimde öncelikle devlet okulları, yani mahallemizin okulu ayağa kaldırılmalı. Her vatandaş, gönül rahatlığıyla çocuğunu kaliteli eğitim veren mahallesinin okuluna gönderebilmeli. Şu anda bir imam hatip veya özel okul dayatması var. Bana göre eğitimin en acil ve tek önceliği bu olmalı. Her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının anayasal hakkı olan kalite bir eğitim devlet okulları aracılığıyla bölge, cinsiyet, etnik köken, ailenin sosyo-ekonomik durumu gibi farklılıkları giderecek şekilde bu ülkenin her çocuğuna sağlanabilmelidir. Kısacası, çökmüş olan devlet okulu ayağa kaldırılmalıdır” diye konuştu.
‘AKADEMİ KENDİNİ YÖNETEMİYOR’
Öğretim Elemanları Sendikası (ÖGESEN) Genel Başkanı Dr. Vahdet Özkoçak, yükseköğretimde çok sorun olduğunu ve Yükseköğretim Kurulu’nun (YÖK) artık yetersiz kaldığını belirterek, “Bu sebeple sayın bakanı yükseköğretime de yoğunlaşmaya davet ediyoruz, bundan memnun oluruz. Özellikle akademisyenlerin sistemsel çok sorunları var. İtiraf emek gerekirse akademi kendi kendini yönetmekte gerçekten zorlanıyor. Artık akademik askerliğin, eş ve sağlık durumu tayinlerinin gelmesini, geçici araştırma görevlisi kadrolarının ve yardımcı doçentliğin kaldırılmasını istiyoruz. Bölgesel sorunlarımız da çok. Geliştirme ödeneği olan üniversitelerde ödeneği tam alamayan kadrolar var. Daha irili ufaklı saymakla bitmeyecek çok sorunumuz var. Sayımız fazla olmadığı için kamuoyuna çok yansımıyor. Halkımız da bizim işlerimize uzak olduğu için uzaktan rahat görünüyoruz ama sorunumuz çok. Ama çözmek için canla başla çalışıyoruz. İnşallah çözülecektir” dedi.
‘ÖĞRETMENLERE YÜKSEKLİSANS İMKANI VERİLMELİ’
MEF Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mustafa Özcan, eğitimde işin özünün öğretmen olduğunu belirterek, “Öğretmenin kalitesi, eğitimin kalitesini ekliyor. Öğretmen iyiyse, iyi seçilmişse, iyi yetişmişse mesleki tatmini iyiyse, özlük hakları iyiyse, birçok sorun kendiliğinden çözülüyor. Öğretmen yetersizse sorunlar hızla artıyor. Türkiye’de öğretmen eğitiminde sorun var. Bugünkü eğitim fakülteleri ile bilgi çağı çocuğunu yetiştirecek öğretmen yetiştiremezsiniz. Bu nedenle mevcut eğitim fakültelerini yeniden yapılandırmamız gerekiyor. İlk yapılacak iş bu. Öğretmen fakülteleri öğretmen adaylarına kendi alanında tezli yüksek lisans düzeyinde eğitim veren kurumlar haline dönüştürülmeli. Bununla ilgili bir teşvik programı hazırlamak gerekiyor” dedi.
‘UYGULAMAYA DAYALI EĞİTİM’
Öğretmenlere yabancı dil öğrenme imkanı verilmesi gerektiğini söyleyen Özcan, “Ayrıca pedagojik formasyonun lüksek lisansı olanlara verilmesi ve mevcut öğretmenlere yüksek lisans eğitimi sağlanması gerekiyor. Eğer bu üçü de yapılamıyorsa, eğitim fakültelerinde uygulamaya dayalı bir model uygulanmalı” dedi.