Yaklaşık 10 yıl önce Amerika’da popüler olmaya başlayan, 2012’den itibaren de Türkiye’de konuşulmaya başlanan ve günümüzde sıkça rastladığımız bir kelime STEM. Adını Fen bilimleri, teknoloji, mühendislik ve matematiğin İngilizce karşılığı olan ilk harflerinden adan STEM eğitimi Türkiye’de yaygınlaşmaya başlasa da gerçekte olduğu, ne işe yaradığı ve kazanımları çok da bilinmiyor. Bu nedenle de popüler olduğu için birçok okulda sadece ‘var’ oluyor.

STEM denildiğinde Türkiye’de akla gelen ilk isim olan Bahçeşehir Üniversitesi Öğretmen Mesleki Gelişim, Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Doç. Dr. M. Sencer Çorlu, STEM’in öğretmenlere yaparak, yaşayarak öğrenmeyi hatırlattığını belirterek, “Köy Enstitülerini hatırlattı; öğretmenliğin masa başında öğrencilerin test sorularını çözmekten ibaret olmadığını hatırlattı. STEM, meslekî olarak özümüze dönüştür; fen ve matematiğin hayatla bağlantılı olduğu ölçüde bütünleşik olduğunu farketmektir; aynı zamanda mühendislik ve teknolojinin de fen ve matematik kadar saygıdeğer disiplinler olduğunu tecrübe edebilmektir. En önemlisi ise fen bilimleri ve matematik ile uğraşmanın her öğrenci için ve ancak zorlayıcı olduğu ölçüde zevkli olduğunun farkına varabilmektir. STEM, öğretmen ve öğrencilerimize üreterek öğrenmenin dersleri eğlenceli hale getirmek için yeterli olduğunu gösterdi” dedi.

KÖY ENSTİTÜLERİ İLE MODEL İHRACI


Eğitim dünyası içerisinde yer bulan ama aslında öğretmenlikle ilgisi sınırlı olan bazı fırsatçıların ya da hayat boyu muhaliflerin popülist yorumlarının STEM için tehlike arz edebileceğini anlatan Çorlu, “Halbuki STEM en başından itibaren, aşağıdan yukarıya doğru bir hareket olarak büyüdü. Öğretmenlerimiz kendi öğrencileri için kendi derslerini tasarladılar. Zaten öğrencisinin üreterek öğrenmesini savunan bir eğitimcinin kendisinin üretmemesi düşünülemezdi. Üniversitemizde yer alan BAUSTEM merkezimiz, öğretmenlerimize birbirlerinin uzmanlıklarından faydalanabilecekleri bir mesleki öğrenme topluluğu içerisinde yer alabilme imkanı veriyor. En başından beri işin içinde ve öğretmenlerin yanında yer alan bir öğretmen eğitimcisi olarak tüm öğretmenlerimizi beraber üretmeye ve paylaşmaya davet ediyorum. Bu şekilde Köy Enstitüleri ile kaçırdığımız dünyaya model ihraç etme fırsatını STEM’i öğrenme merkezli bir anlayış olarak yorumlayarak yakalayabiliriz” diye konuştu.

ÖĞRENİLEN BİLGİLERİ GERÇEK HAYATLA BAĞDAŞTIRIYOR


Eğitimci ve Yazar Burcu Aybat, STEM’deki temel hedefin öğrencilere problem çözme, eleştirel düşünme, yaratıcılık, takım çalışması gibi 21.yüzyıl becerilerinin kazandırılması olduğunu belirterek, öğrencilere katkılarını şöyle anlattı: “STEM aslında öğrencilerin öğrendikleri bilgi ve becerileri gerçek yaşamla bağdaştırmalarına fırsat yaratan bir yaklaşım olarak karşımıza çıkıyor. STEM’in içinde yer alan alanların birbirinden ayrı öğretilmesi yerine birlikte gerçek yaşam kurgusu üzerinden öğretilirse daha derinlemesine öğrenmenin gerçekleşeceğini savunuyor. Okullarda uygulanan STEM dersleri gerçek hayat konularına ve problemlerine dayanıyor. Bu derslerde mühendislik tasarım adımları kılavuz olarak kullanılıyor. Öğrenciler uygulama içinde sorgulamayı ve açık uçlu araştırmaları takım çalışması içinde yapma fırsatı yakalıyorlar. Bana göre STEM eğitiminin en önemli özelliği bu eğitimin birden fazla doğru cevaba izin veriyor olması ve hatayı yeniden ele almayı, öğrenmenin en temel parçası olarak görüyor olması. Öğrenciler STEM yaklaşımında matematik ve fen derslerindeki konular arasında ilişki kuruyorlar ve birbirine entegre ediyorlar. Öğrenciler ayrıca STEM derslerinde teknolojiyi uygun şekilde kullanma fırsatı yakalıyorlar ve teknolojiyi kullanarak ürünlerini (teknolojileri) tasarlıyorlar. Kimi zaman da sanat ürün tasarımında önemli bir rol oynuyor. Böylece STEM, STE(A)M’a dönüşüyor. STEM kesinlikle eğitimi zihinsel gelişimi, girişimciliği ve ürün geliştirme becerilerini destekleyen bir yaklaşım.”

DOĞRU STEM EĞİTİMİ NASIL OLMALI?


Abat’a göre, STEM eğitiminde karşılaşılan en büyük sıkıntılardan birinin planlanan projelerin ve çalışmaların daha çok ürün ortaya çıkarmaya odaklı olması. İşin püf noktasının bir roketi ya da köprüyü tasarlamak olmadığını anlatan Aybat, şöyle devam etti: “Asıl odaklanmamız gereken ‘Öğrenci bu roketi ve köprüyü hangi amaca hizmet etmek için, nasıl tasarlama ihtiyacı duydu?’ STEM yaklaşımı bir öğrenme yolculuğu içerir. Bu yolculukta öğrenciler çalışmalarını bir probleme çözüm üretmek üzere iş birliği içinde yürütürler. Öğrenciler fikirlerini birbirleriyle paylaşır ve tasarladıkları prototiplerini kullanarak sürekli geri bildirim alırlar. Kendi fikirlerini kendileri kontrol ederler ve araştırmalarını yaparlar. Bu zahmetli ama bir o kadar da öğrenme heyecanını ve disiplinini içeren bir süreçtir. Dolayısıyla ortaya çıkan ürün kadar öğrencinin STEM eğitiminde geçmiş olduğu süreç de çok kıymetli. Bu anlamda ülkemizde hem ürüne hem de sürece eşit olarak değer verildiği STEM eğitimi yaklaşımının hayata geçmesi gerek. Ne yazık ki bu bakış açısını hala oturtamadığımızı üzülerek gözlemliyorum.”