TBM Hukuk Komisyonu Başkanı E. Hâkim Av. İzzet Doğan, “Çöken binada can kaybı olmaması tek tesellimizdir. Şayet can kaybı olsaydı bunun sorumlusu kim olacaktı! Anayasamızın 23. Maddesine göre devlet sosyal ve ekonomik gelişmeyi sağlamak, sağlıklı ve düzenli kentleşmeyi gerçekleştirmek ve vatandaşın can ve mal güvenliğini sağlamakla görevlidir. 1950 yılından itibaren köyden kente göçen insanların başta konut olmak üzere diğer sosyal ve ekonomik sorunlarına çözüm sağlanmaması, toplumu İmar Barışı denen düzenlemeye zorlamıştır. Açık söylemek gerekirse, imara aykırı 12 milyon yapının tek sorumlusu vatandaş değildir. Bu tablonun oluşmasında, imar planlarını yapmayan ve ruhsat aşamasında aşırı bürokratik zorluklar çıkaran, imara aykırı yerleşim yerlerini oy deposu gibi görüp kamu alanlarının talan edilmesine göz yuman yönetimler de sorumludur.” ifadelerini kullandı



6,5 MİLYON RİSKLİ YAPI VAR


Açıklamalarını sürdüren Doğan, “Öncelikle kamuya ait yerlerde yapımına başlanan yüzlerce yapının tamamlanmasını beklemek, sonra onlara kamu hizmetlerini sunmak, ertesinde de bunları yıkmaya kalkmak veya af çıkartmak uygun bir çözüm yolu değildir. Hiç olmazsa bundan sonra imara aykırı faaliyetlere göz yumanların mutlak olarak cezasız kalmamaları sağlanmalıdır.” diye ekledi.



YENİLENME HEDEFLENMİŞTİ


Riskli alanlardaki yapılaşma ve riskli binalara da dikkat çeken Doğan, “Türkiye’de 6 milyonu Marmara Bölgesinde olmak üzere yaklaşık 18 milyona yakın konut var. 6-7 milyon civarında konutun tasarımı ve malzeme dayanımı yetersiz olduğu, mühendislik hizmeti almadan inşa edildiği, yenilenmesi veya güçlendirilmesi gerektiği öngörülüyor. Ülkedeki yaklaşık 18 milyonu aşan yapı stokunun yüzde 67'sinin ruhsatsız ve kaçak, yüzde 60'ının ise 20 yaşın üzerindeki konutlardan oluştuğu tahmin ediliyor. 6,5 Milyon: 2012 yılında çıkarılan 6306 Sayılı Kentsel Dönüşüm Yasası ile birlikte ilk etapta yapıların 6,5 milyonunun yenilenmesi hedeflenmişti.


Öncelikle “Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanuna göre, afet riski altındaki alanlar ile bu alanlar dışındaki riskli yapıların bulunduğu arsa ve arazilerde standartlarına uygun sağlıklı ve güvenli yaşama çevrelerini teşkil etmek üzere iyileştirme, tasfiye ve yenilemelere dair inceleme ve çalışmalar tamamlandıktan sonra imar barışı düzenlemesi yapılması gerekirdi. Allah göstermesin ama yakın zamanda olmasa bile konunun uzmanlarınca dikkat çekilen deprem afeti gerçekleşirse bu riskli yerlerde bulunan riskli binalara iskân verenler büyük vebal altına girmiş olurlar. Çünkü başta İstanbul’da olmak üzere çok sayıda depreme dayanaksız ve riskli alan üzerinde binalar bulunuyor. Ayrıca bu depreme dayanaksız binalara yapı belgesi verilmesi ve bazı semtlerde ruhsatlı, ancak imar mevzuatına aykırı yapıların barışa dahil edilmesi bu yapı sahiplerine ve yüklenicilere ek bir rant sağlamaktadır. Emlakçılardan alınan bilgiye göre imar barışıyla kaçak olmaktan çıkacak dairelerin fiyatları ortalama yüzde 50 artacaktır. dedi.

YAPI KAYIT BELGELİ SATIŞLARA DİKKAT!


Yapı Kayıt Belgeli daireleri satın alanların, binanın yenilenmesi aşamasında hak iddia edemeyeceklerini işaret eden Doğan sözlerine devamla, “Yapı kayıt belgesi verilmiş olması binaların imara aykırılığını ortadan kaldırmamaktadır. Çünkü yasaya göre, Yapı kayıt belgesinin, bina yıkılıp yeniden yapılana veya kentsel dönüşüm uygulamasına tabi tutuluncaya kadar geçerli olduğu belirtilmiştir. Yani bu belgeyi alan her ne kadar yıkım kararı veya idari para cezasından kurtulacaksa da Yapı Kullanım Belgesi alamadığı takdirde sadece elektrik, su sözleşmeleri yapabilecek, tapuda cins tashihi ile birlikte yıllık vergilerini bina vergisi olarak beyan edip, ödeyecektir. Yasadaki bir diğer vahim düzenleme ise, ‘Yapının depreme dayanıklılığı malikin sorumluluğundadır’ Kuralıdır.



Bu kurala göre, devlet yapının depreme dayanıksızlığının ve imara aykırılığının sorumluluğunu vatandaşına yüklemektedir. Bu düzenleme: ‘Herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir.’ İlkesini öngören Anayasamızın 56. Maddesine aykırıdır. Anayasamızdaki düzenlemelerle korunan devlet ormanları, kıyılar, çayır ve meralarda yapılan yapılara kayıt belgesi verilmesi Anayasamıza aykırılık oluşturmuş ve kamu vicdanı yaralanmıştır. Bundan sonrası için yapılması gereken, imara aykırı yapılara af çıkarılamayacağı ve sorumlu yöneticilerin mutlaka cezalandırılacağı hakkında bir düzenleme olmalıdır.” Diyerek açıklamalarını sonlandırdı.