Soysal Danışmanlık’ın bu sene 18. kez düzenlediği Perakende Günleri’nin konuşmacıları arasında 200 yıllık bir markanın, Brooks Brothers’in Dünya CEO’su Andy Lew de vardı. 44 Amerikan Başkanı’nın 39’unun üzerinde gördüğümüz marka, Türkiye’ye Koç Holding Onursal Başkanı Rahmi Koç tarafından getirilmişti. Bugün halen İstanbul’da 3 mağazasının yanı sıra İzmir ve Ankara’da hizmet veren Brooks Brothers, Türkiye pazarından memnun. Andy Lew ile yağmurlu bir İstanbul gününde perakendenin geleceğini ve markalarının “zamansız” hikayesini konuştum.

Bu ikinci İstanbul ziyaretiniz...

20 yıl sonra ikinci kez geldim. Bu şehir her zaman enerji dolu, bugünkü konferans da müthişti. 200 yıllık marka yolculuğumuzu anlattık. Nasıl başardığımızı paylaştım...

Bu 200 yılın son 10 yılında siz varsınız...

Doğru, yani yüzde 5’inde. Bay Del Vecchio beni mülakata aldığında dedi ki; “Andy, eğer iyi bir iş çıkarırsan Brooks Brothers yolculuğunda bir bölümü de sen yazmış olacaksın.” Şimdi ben de tam olarak bunu yapıyorum, iyi bir iş çıkarmaya çalışıyorum, güzel bir hikayenin bir parçası olmak için.

Nasıl oldu da bir tekstil markası 200 yaşına kadar gelebildi?

Her şeyden önce müşterilerimizi dinlediğimiz için. Çok sabırlı bir şirketiz; anlamak ve çağdaş taleplere uygun yenilikçilik yapmak için emek veriyoruz. Sanırım 200 yılın sırrı bu. Amerika’da 200 yaşına ulaşmış başka marka yok, dünyada da az. Kurucumuzun da söylediği gibi: “Eski olduğumuz için iyi değiliz, iyi olduğumuz için yaş alıyoruz.”

200 yılda o kadar çok şey değişti ki! İnsan bedeni bile. Buna nasıl uyum sağlıyorsunuz?

Biz her sabah güne aynı soruyla başlıyoruz “Müşterimiz bizden ne istiyor?” Hatta her ülke için ayrı soruyoruz. Yanıtları bulmak için sosyal medya yorumlarını okuyoruz, e postaları mutlaka dikkate alıyoruz, her yerden gelen telefonları not alarak dinliyoruz. 30 yıl önce katalog basıyorduk, dergilere reklam veriyorduk, artık sosyal medya ve internet var. Pazarlama da tamamen dijitale kaydı. Değişimden korkmamak gerek, biz korkmuyoruz.

Neyi değiştirdiniz mesela?

En büyük “buluşumuz” 20 yıl önceki “ütü istemeyen gömlek”ti şüphesiz. Bugün sayısız kopyası yapıldı ama insanlar hâlâ ütüsüz gömleği bizden alıyor. “Gömlek 2.0” için çalışıyoruz şu anda. Minik değişimlerle yeniyi bulmaya çalışıyoruz. Gömlekte 4 beden boyumuz var, her yıl bunları da elden geçiyoruz.

Takım elbiseler ne olacak? Yeni kuşak asla takım giymiyor, bambaşka kıyafet kodları var artık...

Haklısınız. Ama inanın bana takım elbisenin modası geçmez. Sayıları azalsa da hâlâ tutkunları var. Ayrıca bir de geceleri takım kullanan hipster’ler var. Belki içine gömlek değil, tişört kullanıyorlar ya da altına spor ayakkabı giyiyorlar. Biz markamızı “zamansız” olarak düşünüyoruz.

Lüks markası değil yani...

Elbette lüks pazarındayız ama bizden alınan ürünün uzun yıllar giyilmesini istiyoruz, öyle de oluyor. Biz her kuşağa kalmak istiyoruz. Eskiden “moda” olanı giymek isterlerdi, şimdi “zamansız” olanı istiyorlar. İşte bu tam biziz. Kalitenin tanımı bu. Fiyatı da bu yeni tanım belirliyor zaten. Tasarım markası değiliz belki ama gardırobun omurgasını oluşturan tüm kaliteli parçalar bizde. Müşterilerimiz bu nedenle bizi bırakmıyor, yıllarca giyeceklerini biliyor. Genç kuşağın çevre bilinci yüksek, malzemeyi iyi tanıyor. Küresel ısınmanın gerçek olduğunu biliyorlar.

Aynı nedenle ham madde bitiyor dünyada. Mesela pamuk veya yün bulamazsanız ne yapacaksınız?

Umarım her zaman bulabiliriz. Biz tamamen yerli, sadece Amerika’da yetişen supima pamuğu kullanıyoruz, bununla da gurur duyuyoruz. Tüm üreticilerimizle yakın çalışıyoruz, onları destekliyoruz. Yünü ise Avustralya’dan alıyoruz, orada da üretici destek programlarımız var.

Yakında ütü istemeyen nano gömlek görecek miyiz mesela?

İnanın bunu ben de bilmiyorum. Ama neden olmasın?

Sizin dolabınızda kaç parça var kendi markanızdan?

Tümü değil ama çoğu... Oxford gömleklerimizin her rengi var neredeyse, 50 parça. Kendime uyarlıyorum ben, düğmeleri kapatmıyorum. “Blazer”larımıza da bayılıyorum.

BU BÖLGEYİ ÇOK ÖNEMSİYORUZ


Türkiye operasyonunuzdan memnun musunuz?

Türkiye’de beş yerimiz var; 3’ü İstanbul’da, diğer ikisi İzmir ve Ankara’da Sevgili yöneticimiz Füsun Kuran’ın rehberliğinde hepsine gitmeye çalışacağım. Burada olmaktan çok mutluyuz ve olağanüstü bir ortağımız var. Bu bölgeyi çok önemsiyoruz. İlk satış noktamızı Kasım 2013’te Zorlu AVM’de açmıştık. Akasya Acıbadem, İstinye Park, Ankara Panora, İzmir Konak Pier ve yakında açılacak yeni mağazalarımızla Türkiye’de büyümeyi sürdüreceğiz.