Kolombiyalı yazar Gabriel García Márquez’in 1981’de yayımlanan yedinci romanı Kırmızı Pazartesi, işleneceğini herkesin bildiği, engel olmak için ise kimsenin bir şey yapmadığı bir cinayeti anlatır. Romanın kahramanı Santiago Nasar’ın öldürüleceği daha kitabın ilk satırlarından bellidir. Ancak kimse karşı çıkmaz, engel olmaz ve aslında koca bir kasaba el birliği ile Nasar’ın sonunu hazırlar.

Türk ekonomisinin içine sürüklendiği atmosfer de sanki Santiago Nasar’ın durumuna benziyor. Ekonomide yaşanan problemler, adeta göz göre göre sorunlar yumağına dönüştürüldü. 2008’de yaşanan küresel krizle birlikte ABD, Avrupa ve ardından İngiltere krizden çıkış için faizleri düşürerek parasal genişleme politikasına başladı. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler ise bu süreçte artan yabancı sermaye girişi ile uzun süre güzel günler yaşadı.

Bol para dönemi böyle başladı ve sıcak para Türkiye gibi daha yüksek faiz veren gelişmekte olan ülkelere akmaya başladı. Şimdi ise kolay para döneminin sonuna gelindi. ABD ve Avrupa ekonomileri güçlendikçe sermaye riskli bölgelerden kaçarak gelişmiş ülkelere geri dönmeye başladı. Uluslararası piyasalarda uzun süredir beklenen ve gelişen ülkeler için doğuracağı sonuçlar en baştan belli olan değişim süreci hızlandı. Ancak, ekonomistlerin tatlı para döneminin uzun sürmeyeceği yönündeki uyarılar dikkate alınmadı. Türkiye bu fırsatı ekonomik reformlar yaparak değil, tüketim ekonomisini büyüterek heba etti.

TL YÜZDE 158 DEĞER KAYBETTİ


Amerika Merkez Bankası’nın (FED) faiz artıracağı 22 Mayıs 2013’te eski Başkan Ben Bernanke’nin konuşmasıyla ilan edilmişti. Parasını Türk Lirası varlıklara park eden yabancı yatırımcının kademe kademe ülkeyi terk etmeye böyle başladı. Türk Lirası 2013’ten bu yana yüzde 158 değer yitirdi. Hızla değer kaybeden lira, Türkiye için ciddi ekonomik probleme neden oldu. Şu anda yüzde 12.15 seviyesinde olan enflasyon ise yükselmeye devam ediyor.

Devreye giren Merkez Bankası’nın nisan ayından bu yana 500 baz puan faiz artırarak faizi yüzde 17.75’e yükseltmesi de dövizdeki yükselişin önünü almaya yetmedi. Sonuçta, üretimle değil kredi destekli tüketimle büyüyen, büyürken milli gelirinin yarısı kadar dış borç biriktiren, para birimini tüm siyasi ve ekonomik etkenlere karşı zayıf düşüren ve sonuçta dünyanın en yüksek faizini vermek zorunda kalan ve dışarıdan gelen paraya muhtaç bir ekonomi göz göre göre yaratıldı. Türkiye yüksek cari açığı ve dış finansa duyduğu ihtiyaç ile dünya piyasasının en hassas ekonomilerinden biri haline geldi.

Son olarak geçen hafta FED Başkanı Jerome Powell’ın ‘şahin’ açıklamaları ABD ekonomisinin gayet iyi durumda olduğuna işaret etti. FED piyasaların beklentisi doğrultusunda 25 baz puanlık faiz artışıyla faiz oranlarını yüzde 1.75-2.0 aralığına yükseltti. Daha da önemlisi bu yıl için 3 olan faiz artışı tahminini 4’e yükseltti. Artık, yatırımcı FED’in eylül ve aralık ayında iki faiz artışı daha yapmasına kesin gözüyle bakıyor.

Böylece dolar küresel piyasalarda güçlenirken, gelişen ülkelerden ise sermaye çıkışı hız kazanacak. FED’in takvimine göre, sıkılaştırmanın sadece yüzde 35’i tamamlandı. Yani yılın ikinci yarısında önümüzde yüzde 65’lik bir sıkılaştırma takvimi daha var. Tabloyu değerlendiren ekonomistler, gelişen piyasalarda şimdiye kadar yaşanandan çok daha ciddi kayıpları beraberinde getirebileceğine dikkat çekiyor.

SİYASİ RİSKLER PİYASAYI ZORLUYOR


JAPON kredi derecelendirme kuruluşu JCR Eurasia Rating Başkanı Orhan Ökmen, ekonomide yavaşlamanın kaçınılmaz olduğuna işaret etti. Ökmen, yüksek döviz borcu olan özel sektörün zayıflayan likidite olanaklarını yeniden düzeltmek için yapılan faiz artışının, ekonomide devam eden yavaşlamayı daha da hızlandıracağını belirtti.

İLAVE ZORLUK DOĞAR


Ökmen, şunları söyledi: “Politikalar zıt yönlerde çalışıyor. Mevcut konjonktürün temel zorluğu, siyasi risklere dayalı olarak, finansal istikrar ve fiyat istikrarının birbirlerini aksi istikametlere doğru itmesidir.Uygulamada bulunan büyüme politikası mevcut konjonktürün dinamiklerine uygun değildir: Nominal faizlerin düşük, TL’nin değerli kalabildiği 2002 ve 2013 yılları arasındaki küresel konjonktüre yönelik dizayn edilen ekonomi politikaları mevcut konjonktüre yanıt veremeyecektir. Global işbirliğindeki bozulmaların ve abartılı teşvik sistemlerinin etkisiyle Türkiye ekonomisi ilave zorluklar içerisine girmiş durumdadır.”

FAİZ YÜZDE 20'NİN ÜZERİNE ÇIKABİLİR


GCM Menkul Kıymetler Araştırma Uzmanı Enver Erkan, Türkiye’de hafta sonu gerçekleşecek olan seçimlere ilişkin belirsizliğin, ilk turda sonuçlanıp sonuçlanmayacağı konusunun Türk varlıklarında ana belirsizlik unsuru olarak öne çıktığını söyledi. Türk Lirası’nın gelişen ülke para birimleri arasındaki performansında dolara karşı sergilediği zayıf performansın kurun 4.70 lira seviyesine ulaşmasının en önemli sebebi olduğunu belirten Erkan, özellikle doların 4.70 lira üzerinde kalıcı hareketlerinin sıcak para çıkışının güçlenmesine imkan tanıyabileceğini belirtti.

NEGATİF AYRIŞMA VAR


Erkan, “Kurda negatif ayrışma var. Seçim belirsizlikleri ve Menbiç, Kandil konusundaki jeopolitik riskler bizim açımızdan negatiflik oluşturuyor, artı tahvil faizlerimiz artmaya devam ediyor. Gösterge yüzde 19 üzerine yerleşti. Hazine geçtiğimiz hafta düzenlediği 1 yıl vadeli tahvilin ihalesinde faiz yüzde 19’da gerçekleşti ve Hazine beklentinin altında borçlandı. Hazine, bu hafta 2, 5 ve 10 yıllık tahvil ihaleleri ile 13.65 milyar TL iç borç ödemesi gerçekleştirmeyi planlıyor. Hazine ihaleleri sonrasında gösterge tahvil faizi yüzde 20’nin üzerine çıkabilir” değerlendirmesi yaptı.