Sinan Meydan, Atatürk ve Cumhuriyet sevdalısı bir tarihçi olarak uzun zamandır Türk tarihinin özellikle son 200 yılını yakın mercek altına alıyor... Kitapları büyük ilgiyle takip edilen Meydan’ın, İnkılap Yayınevi’nden çıkan son kitabı “Yüzyılın Kitabı- Yüzyılın Lideri” tarihin dünden bugüne nasıl tekerrür ettiğini objektif bir biçimde ortaya koyuyor. ‘Ders almayan toplumlarda tarih tekerrür eder’ diyen Meydan’la yeni kitabını konuşmak üzere buluştuk. Ama hangi konuyu irdelesek yollar hep Mustafa Kemal Atatürk’e çıktı. İşte o söyleşi:

HEM DİN İLE HEM DÜN İLE TOPLUM UYUŞTURULUYOR

- Kitap için ‘Geçmişle uyuşturmak için değil ‘uyandırmak için’ yazdım demişsiniz...

Kitabın sloganı bu. Yazarken de hep bunu düşündüm. Kast ettiğim şey Türkiye’de özellikle son 15 yılda maalesef ‘dincilik’ yapıldığı gibi bir de ‘düncülük’ yapılıyor. Dini kullanan çevreler kendi siyasi emelleri doğrultusunda dini istismar ediyorlar, buna biz ‘dincilik’ diyoruz. Buna benzer şekilde özellikle son 15 yıldır tarih de istismar ediliyor. İktidar, kendi siyasi anlayışı doğrultusunda yeniden bir tarih yazıyor. ‘Din istismarı’ ile ‘dün istismarı’ diyorum ben buna. ‘Dincilik’ ve ‘düncülük’ diye iki kavramdan söz ediyorum. Ve toplum maalesef hem “dinle” hem “dünle”, yani “tarihle” uyuşturuluyor. Yani İslam dini son din, hakikaten ‘oku’ diye başlayan bir din, fakat maalesef siyasal İslamcıların elinde İslam dini istismar aracı haline getirilmiş durumda. Tarih ise ders alındığı sürece topluma fayda sağlayabilecek bir bilim dalı. Fakat Türkiye’de maalesef tarih, bir bilim olmanın ötesinde, bazı çevrelerce adeta bir ‘uyuşturucu’ olarak kullanılıyor. Ben de bu nedenle son kitabımda “tarih ile uyuşturmak” tabirini kullanıyorum.

ABDÜLHAMİD DÖNEMİNDE OSMANLI SÖMÜRÜLDÜ

- Nasıl yapılıyor?

Mesela II. Abdülhamid üzerinden yapılıyor. Abdülhamid tarihsel bağlamından koparılarak bugünkü siyasal iktidarın kendi politikalarını meşrulaştırmak için kullandığı bir araç haline getiriliyor. Böylece aslında sadece tarih çarpıtılmıyor, aynı zamanda Abdülhamid’e de saygısızlık ediliyor. Böylece toplum tarihle uyuşturuluyor. Yani tarih kullanılarak, çarpıtılarak toplum yanlış yönlendiriliyor. Ben başka bir şey yapmaya çalıştım bu kitapta; din ve tarihle toplumu “uyuşturmak” yerine tarihle toplumu “uyandırmayı” planladım. Dolayısıyla çıplak gerçekleri yazdım. Tabii gerçekler rahatsız edici oluyor zaman zaman, çünkü insanlar alıştıkları ya da bildikleri şeylerin –uydurma ve yalan da olsa- sorgulanmasını pek istemiyorlar. Fakat rahatsız edici olmayı da göze alarak toplumu “uyandırmayı” gerekli görüyorum. Mesela II. Abdülhamid döneminin “Payitaht Abdülhamid” dizisinde anlatıldığı gibi olmadığını yazıyorum. “Gerçek II. Abdülhamid öyle değildi, böyleydi diyorum”. Bunu söylerken tabi belgelerle ve gerçek bilgilere dayanıyorum. Örneğin, Abdülhamid döneminde Osmanlı iliklerine kadar sömürülüyordu. II. Abdülhamid döneminde her bakımdan bağımlı bir imparatorluk söz konusuydu. Osmanlı’nın maliyesi yabancıların kontrolündeydi. Osmanlı borçlarını ödeyemiyor ve 1878 yılında artık iflas ediyor. Osmanlı’nın bütün gelirlerine Batılı alacaklı ülkeler el koyuyor. Abdülhamid tahta çıktığında borçlu bir ülke devralıyor. 1881’de Düyun-u Umumiye Teşkilatı kuruluyor. Tütün dâhil, Osmanlı’nın neredeyse tüm gelir kaynakları bu teşkilata bırakılıyor. “Tarihle uyandırmak” derken kastettiğim şey bu yalın, soğuk ve rahatsız edici gerçekleri ortaya koymak. Uyandırmak için bazen rahatsız etmek gerekir. Ben bu kitapta biraz bunu yapıyorum.

- Kitapta Abdülhamid dönemiyle bugünü kıyasladığınız bir çok bölüm var...

Aslında YÜZYILIN KİTABI’nda SÖZCÜ’deki yazılarımın boşluklarının doldurdum. Kitap bugünün tarihsel arka planını ortaya koyuyor. 1860’lardan 1960’lara kadar olan süreci inceliyor. 100 yılın tarihini anlatıyor. Bu tarihi incelediğinizde de Yüzyılın Lideri Mustafa Kemal Atatürk ortaya çıkıyor. II. Abdülhamid dönemi de bu 100 yıllık sürenin 33 yılı ve önemli bir parçası. Bazı çevreler, bugün yaşadığımız sorunların tek sorumlusu olarak Mustafa Kemal Atatürk’ü ya da İsmet İnönü’yü gösteriyor. Cumhuriyetin kuruluş yılları, sanki bugünkü sorunlarımızın temel kaynağıymış gibi sunuluyor. Ben başka bir şey iddia ediyorum; bugün Türkiye’nin yaşadığı birçok sorunun kaynağının 1860’lara, 1880’lere gittiğini söylüyorum. Bir de 1946’dan sonraki döneme bakın diyorum. Türkiye’nin bağımsızlığını bu dönemlerde kaybettiğini belirtiyorum. Özellikle Adnan Menderes dönemini masaya yatırıp incelemek gerektiğini yazıyorum. İkili antlaşmaları görün diyorum. Ama bundan kaçıyorlar. Tarihle yüzleşiyorlar, ama sadece İnönü’yle, Atatürk’le; erken Cumhuriyet dönemiyle yüzleşiyorlar. Üstelik bu yüzleşmeleri de bilimsel değil yalan, çarpıtma ve iftiralara dayalı.

[caption id="attachment_2185695" align="alignnone" width="880"]“İSYANIM YANDAŞ TARİHÇİLERİN ECDATPERESTLİĞİNE” Meydan, “Özellikle son 15 yıldır tarih istismar ediliyor. İktidar, kendi siyasi anlayışı doğrultusunda yeniden bir tarih yazıyor. İsyanım yandaş tarihçilerin ecdatperestliğine” dedi. “İSYANIM YANDAŞ TARİHÇİLERİN ECDATPERESTLİĞİNE”
Meydan, “Özellikle son 15 yıldır tarih istismar ediliyor. İktidar, kendi siyasi anlayışı doğrultusunda yeniden bir tarih yazıyor. İsyanım yandaş tarihçilerin ecdatperestliğine” dedi.[/caption]

ATATÜRK, TOPLUMU TARİHLE UYANDIRDI

- “Ders almayan toplumların tarihi tekerrür eder” demiştiniz. Biz hiç mi ders almadık?

Maalesef almadık. Atatürk ve İnönü, Cumhuriyeti kuran o bir avuç insan, tarihten çok iyi dersler aldılar. Onlar, Osmanlı’nın nasıl battığını çok biliyordu. Atatürk toplumsal hastalıkların farkındaydı. Atatürk’ün yazdıklarını okuyun, konuşmalarını inceleyin, orada tarihi çok iyi bildiğini görürsünüz. Cumhuriyet’i kurarken de Osmanlı’yı hasta eden virüsleri, mikropları çok iyi bildiği için çok dikkatli…

- Şu anda tam tersi ‘ecdada geriye dönüş’ söylemleri var...

Burada geçmişe bir özlem, bir romantizm var. Ancak romantizmle ülke kurtarılamaz. Tarih bir bilim dalıdır, eğer ders alırsanız işe yarar. Önünüzü görmenizi sağlar. Ama bugünkü siyasetçilerin tarihe bakışı gerçek tarihi değil de kendi ideolojilerine uygun tarihi kabul etmek. İşte bu tür “uyuşturan tarihin” hiçbir faydası yoktur. Atatürk toplumu tarihle uyandırmıştı. Türk Tarih Kurumu’nu kurdu. Ankara Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’ni kurdu. Tarih Kurultayları düzenledi. Bilinmeyen Türk tarihini ortaya çıkardı. Ayrıca Türkleri aşağılayan Batı merkezci tarihe Atatürk karşı çıktı. Çok daha ilginci, evet Osmanlı tarih yaptı, ancak Osmanlı tarihini bile Cumhuriyetin yetiştirdiği Halil İnalcık gibi tarihçiler yazdı.

02-kitap-15cm

23szt02a_ist

O dizi gerçekleri anlatmıyor


- Cumhurbaşkanı Erdoğan, tarihi Payitaht Abdülhamid dizisinden öğrenin demişti...

TRT’deki Payitaht Abdülhamid dizisi maalesef II. Abdülhamid’i gerçek boyutlarıyla anlatmıyor. Yani maalesef orada, kitaptaki tabirimle “kaba bir düncülük” yapılıyor ve toplum Abdülhamid ile kandırılıyor. Osmanlı İmparatorluğu’nun 1800’lü yılları Abdülhamid’in iktidarda olduğu yıllar, Osmanlı’nın her bakımdan “bağımlı” olduğu yıllar,  ama dizide sanki bağımsız bir devletin dünyaya meydan okuyan bir padişahından söz ediliyor. Ayrıca Abdülhamid dönemi 30 yıl boyunca devam eden koyu bir istibdat (baskı) dönemidir. Basına sansür uygulanıyor. 3-5 kişi bir araya gelemiyor. Üstüne üstlük donanma Haliç’te çürütülüyor. Dahası, hiç toprak kaybetmedi denilen II. Abdülhamid döneminde iki Türkiye kadar toprak kaybediliyor.

[caption id="attachment_2185698" align="alignnone" width="880"]Sinan Meydan Hande Zeyrek’in sorularını yanıtladı. Sinan Meydan Hande Zeyrek’in sorularını yanıtladı.[/caption]

- Kitap için bir isyan diyorsunuz. Neye isyan?

Yandaş tarihçilerin ecdatperestliğine... Bakın, bugün Türkiye’de yandaş gazetecilik gibi yandaş tarihçilik de var. Bu yandaş tarihçilerin sarayı memnun edecek biçimde tarih uydurmalarına isyan ediyorum.

- İsmini kızınız koymuş kitabın...

İki kızım var: Biri 7 yaşında İdil Maya, diğeri 3.5 yaşında İlay Melek. Kitap hazırlığı aşamasında hem eşim hem kızlarım bu sürecin bir parçası durumundalar. İlkokula başlayan İdil Maya, okumayı öğrendi. Kitaba isim ararken herkese danışırım. Kızım “baba madem yüz yılı anlatıyorsun, o zaman bu kitabın adı Yüzyılın Kitabı olsun’ dedi. Önce gülüp geçmiştim, ama sonra doğru bir isim olduğuna karar verdim. Okurlar da beğendi.