MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli partisinin TBMM'deki grup toplantısında konuşuyor.

Bahçeli'nin konuşmasından satır başları:

Geçtiğimiz hafta Cuma günü akşam saatlerinde, Hakkari’nin Şemdinli ilçesine 40 km uzaklıkta bulunan Süngütepe Üs Bölgesi’ndeki bir mühimmat deposunda milletimizi acıya boğan bir patlama meydana gelmiştir. Maalesef 7 Mehmedimiz şehit olurken, 25 Mehmedimiz de yaralanmıştır. Tablo kahredici boyuttadır. Söz konusu patlamaya, top atışı esnasında arızalı bir mühimmatın neden olduğu açıklanmıştır. Arızalı mühimmatla ilgili tespitin yapılıp yapılmadığı, yapıldıysa arızanın giderilip giderilmediği, giderilemediyse envanterden neden düşülmediği elbette teknik inceleme, başlatılan adli ve idari tahkikat sonucunda ortaya çıkarılacaktır.

Afyonkarahisar faciasından gerekli ders çıkarılamamıştır


Hatırlarsanız, 5 Eylül 2012’de Afyonkarahisar ilimizde bulunan Uzman Çavuş Mete Saraç Kışlası’nın cephanelik bölümünde patlama yaşanmış, 25 evladımız şehit düşerken, 3’ü sivil olmak üzere 11 evladımız da yaralanmıştı. Yeni bir mühimmat depo felaketine maruz kalmamız hakikaten düşündürücü ve yürek yaralayıcıdır. Demek ki, Afyonkarahisar faciasından gerekli ders ve sonuçlar çıkarılamamıştır. Mühimmat depoları Türk Silahlı Kuvvetleri’nin hassas ve kritik alanlarıdır. Cephanelerin mahfuz tutulup muhafaza altına alındığı kısımlarda en ufak dikkatsizlik, tedbir ve titizlikteki en küçük ihmal vahim sonuçlara davetiye çıkaracak, kapı aralayacaktır. Mehmetlerimizin canı devlete emanettir. Vatan görevini yapan her evladımız bizim için paha biçilemez önemdedir.

Nazımiye’de donmak, Süngütepe’de yanmak kaderimiz olmamalıdır.


Şayet 7 kahramanımızın şehadetine yol açan Süngütepe Üs Bölgesi’ndeki patlamada herhangi bir ihmal, herhangi bir atalet ve gevşeklik varsa sorumlular bulunup ağır şekilde cezalandırılmalıdır. Kaldı ki, Afyonkarahisar’daki patlamanın müsebbipleri bu yılın başında gerekli cezaları almışlardır. Esasen Süngütepe’deki mühimmat deposunda yaşanan şiddetli patlamanın makul ve mantıklı izahını sabırla beklediğimizi de özellikle belirtmek isterim. Tunceli Nazımiye’de donmak, Hakkari Şemdinli Süngütepe’de yanmak kaderimiz olmamalıdır.


'Bir öldüysek, bin dirildik'


Bölünmemizi, birbirimizden kopuşumuzu planladılar, hangi melun tuzağı kurguladılarsa başaramadılar. Bir öldüysek, bin dirildik. Egemenlik haklarımızdan asla taviz vermedik. Ülkemizi teslim almak için her şeyden istifadenin peşindeler. Bunun için terör örgütlerini teşvik ederek, tembihleyerek vahşi emellerini diri tutuyorlar. Suskun muyuz, şuurlu muyuz buna bakıyorlar. Korkak mıyız yoksa sabırlı mı bunu analiz ediyorlar. Türk Milleti'ni tanımayanlar, hayallerini anlamayanlar mutlaka rezilliklerinde boğulacaklardır."

'Teröristlerin delikli kuruş kadar değeri yoktur'


"Emperyalizm terör örgütlerini stratejik hedefleri için arsızca seferber ediyor. ABD, terör örgütleri ile aynı hizaya girmekten geri durmuyor, gocunmuyor. ABD 3 PKK elebaşının başına ödül koyduğunu açıklamıştır. ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi, YPG'yi terör örgütü olarak tanımadıklarını söylemiştir. Püf nokta burasıdır. Geçen hafta sormuştuk, YPG, PKK'dan nasıl ayrıştırılacaktır? ABD'nin bu planı yeni bir aldatmacadır. YPG'yi kuran, kumanda eden PKK terör örgütüdür. ABD, YPG'ye eğitim vermekte, kol kola gezmektedir. ABD ile YPG arasında Irak ve Suriye'nin paylaşılması konusunda alçak bir paslaşma vardır. Güney sınırlarımız boyunca kurulmak istenen terör devletinin faaliyeti alçakça devam etmektedir. 12 milyon ödül konulan teröristlerin delikli kuruş kadar değeri yoktur. 1 dolarlık FETÖ'cüler neyse YPG/PKK'lı teröristler aynıdır. ABD 3 PKK'lının yeri bilmeyecek midir? Eğer bilmiyorlarsa, uyduları bozulmuştur. YPG'nin tasması ABD'nin elindedir. YPG neyse PKK'da odur.

'Birinci Dünya Savaşı'nın sancıları henüz geçmiş değildir'


PKK'nın isim hakkı dolmuş, YPG'ye devredilmiş olabilir. Terör faaliyetlerinin devamı YPG üzerinden planlanıyor olabilir. İsmi ne olursa olsun Türk Milleti'ne silah doğrultmuş tüm terör örgütlerini yok etmek mübahtır. Ödül parasının sponsoru kim olacaktır? ABD, terörle arasına müdahale koymadıkça YPG demek hem PKK hem de ABD demek olacaktır. Önümüzde başka bir seçenek kalmamıştır. Trump yönetiminin karşılıklı egemenlik haklarına hürmet eden bir anlayışa dönmesi şarttır. Türkiye'yi kafeslemek için zaman ve zemin yoklamak, bunu YPG ile yapmak vahşettir, kaostur. Birinci Dünya Savaşı'nın sancıları henüz geçmiş değildir

Suriye'yi Türkiye'yi taşımaya, Türkiye'yi Irak'a çevirmeye kalkanları geri adım atmayan, kahraman bir millet beklemektedir. Fırat'ın doğusu da, batısı da tertemiz yapılmalıdır. Dünyanın kaç bucak olduğu gösterilmelidir. Terörizme karşı bir olacağız, zalime karşı dimdik duracağız. Bir kahraman ve dualı bir ecdadın ahvadıyız

'100'üncü yılı anılan bu ateşkes anlaşması, Osmanlı'nın ölüm fermanı olmuştu'


Bir milletin fertleri tarihleri hakkında bilgisi varsa tarih şuuru tezahür etmiş demektir. Tarih şuuru varsa, huzur vardır. Tarih şuuru, anlam bunalımına çözümdür, köksüzlüğe reçetedir. 11 Kasım 2018 tarihinde, Birinci Dünya Savaşı'nın sonlanmasının 100'üncü yılı Paris'te kutlanmıştır. Paris'te toplananların alayı 100 yıl öncesi için sahte üzüntüsünü paylaşırken, Ortadoğu'da yaptıklarına ne diyeceklerdir. Milliyetçilik adeta öcü gibi anlatılmıştır. Madem milliyetçilik vatanseverliğe ihanet ise, Fransa'nın denizz aşırı yerlerde sömürgecilik yaparak, insanların haklarını ihlal etmesine ne denecektir. Sömürgecilik başkadır, milliyetçilik başkadır. Birinci Dünya Savaşı'nda 20 milyon kişi hayatını kaybetmişti. Tahribat korkunç boyutlara ulaşmıştı.

100'üncü yılı anılan bu ateşkes anlaşması, Osmanlı'nın ölüm fermanı olmuştu. Savaşı keyiflerince başlattılar, bölüşünce bitirdiler. En çok acıyı biz çektik, en çok külfete biz katlandık. Osmanlı Beyliği, 1299'da Söğüt ve çevresinde kurulmuştu. Beylik aşamasından, devlet aşamasına geçince 95 bin kilometrekareye ulaştı. En geniş sınırlara ise 24 milyon metrekarede hüküm sürerek ulaştı. Karlofça Antlaşması'na kadar 400 yılda 24 milyon toprak kazanılmıştı. Her gün 164 kilometre toprak denetimimize geçmişti. Bugün 64 ülke ve özerk bölgelerin olduğu düşünülürse coğrafyanın büyüklüğü anlaşılmaktadır.

'Osmanlı'nın cellatlarından neyi duyacağız?'


215 yılda 20 milyon metrekare toprak kaybettik. Osmanlı Devleti, Birinci Dünya Savaşı'nda günlük toprak kaybımız 9 katına ulaşmıştır. Her 4 buçuk ayda İtalya, her 19 günde İsviçre, Hollanda, her 5 günde Lübnan kadar toprak kontrolümüzden çıkmıştır. Türk Milleti enkazdan çıktı. Engin mücadelesiyle devletini kurmayı başardı. Biz makus anlaşmanın nesini, neyini anacağız. Kaybolan imparatorluğumuzun ardından oh iyi odu mu diyeceğiz? Osmanlı'nın cellatlarından neyi duyacağız? Ecdadımıza haysiyetsizce saldıranlar hiç pişmanlık duymuşlar mıdır? Bize Macron ne söylüyor? Söylese de inandırıcılığı olacak mıdır? Kanlı sayfa açıktır. Çatışmalar ve çekişmeler sadece bünye değişmiştir. Ahımızı alanlar gün yüzü göremedi, göremeyeceklerdir. Paris'te kutlanan ateşkes antlaşması ayaklarımızın altındadır. Hiçbir anlam ifade etmemektedir."

'Çift taraflı nifak kazıları yapılıyor'


Hassasiyetlerimiz kaşınıyor, değerlerimiz aşındırılıyor. Toplumsal gerginlikler, fikri ayrılıklar, ideolojik farklılıklar kamçılanıyor, devamlı kanatılıyor. Laik-anti laik, inanan-inanmayan- Sünni-Alevi, Türk-Kürt ayrımı körükleniyor, milli ve tarihi değerlerimiz üzerinden kutuplaşmalar alçakça kışkırtılıyor. Atatürk’ü sevenler-sevmeyenler cepheleşmesi tehlikeli şekilde tırmandırılıyor. Anıtkabir ile Kocatepe arasında aşılmaz bariyerler dikilip, çift taraflı nifak kazıları yapılıyor.  Bu yanlıştır, vahimdir, art niyetliliktir, cepheleşme tetikçiliğidir.

'Ankara’da bizimdir, Cami de bizimdir, Cemevi de bizimdir'


Hiç kimse karanlıktan göz kırpmasın, istismardan çıkar elde etmeye kalkışmasın. Hiç kimse ne tarihi kazanımlardan ne de inançlarımızdan husumet türetmeye cüret etmesin, bunu aklından dahi geçirmesin.
Atatürk de bizimdir, Ankara’da bizimdir, Cami de bizimdir, Cemevi de bizimdir, doğulusu da biziz, batılısı da biziz, güneylisi de bizden, kuzeylisi de bizim ayrılmaz bir parçamızdır. Biz, kuvveden fiile geçeli asırlar olmuş büyük Türk milletiyiz. Türkiye’yi tehlikeli bir girdaba çekmek için pusuya yatanlar Anıtkabir ile Kocatepe arasında fitne hatları oluşturmaya, bozgunculuk yapmaya, milli duyguları ve manevi duyarlılıkları pis oyunlarına alet etmeye asla kalkışmasınlar. Çünkü bedeli çok ağır olacaktır, bunun altından da kalkamayacaklardır.

'Türklük üzerinden milletle hesap görülmektedir'


Maalesef gelişmeler ve gidişat hayra alamet değildir. İç bunalıma yatırım yapan, birlik ve beraberliğimizi çürütmeye çalışan bir dip akıntı gün geçtikçe hız ve yaygınlık kazanmaktadır. Atatürk üzerinden Cumhuriyetle hesaplaşılmaktadır. Atatürk bahanesiyle mukaddesatımıza tahammülsüzlük sergilenmektedir. İki ayrı kampa ayrılanlar gittikçe azgınlaşmaktadır. Türklük üzerinden milletle hesap görülmektedir. Bitmiş ve kapanmış Türkçe ezan tartışmalarıyla maneviyatımız sömürülmekte, milli ve manevi değerlerimiz örselenmektedir. Bir grup kiralık ve görevli siyasetçi, sözde uzman, yarım aydın zehir saçmakta, milletimizi tahrik etmektedir. Türkiye üzerinde kumar oynanmaktadır.

'Kimin kiminle düşüp kalkacağı, bizim meselemiz değildir'


Bir yanda bunlar oluyorken, diğer yanda Diyanet İşleri Başkanı’nın geçen hafta gerçekleştirdiği esef verici bir ziyareti tartışmaların odağına oturmuştur. Diyanet İşleri Başkanı, 9 Kasım saat 14.30’da cüppesini giyip, eline de vereceği hediyesini alarak Atatürk’e hakaret eden, Yunan tezlerine methiyeler düzen fesli Türk düşmanını ziyarete gitmiştir. Bunun tamamen insani duygularla yapılan hasta ziyareti olduğu bizzat Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından açıklanmıştır. Kimin nereye gideceği, kimin kiminle görüşeceği veya düşüp kalkacağı, hangi maksatla buluşacağı bizim meselemiz ve ilgi alanımız değildir. Herkes beşeri münasebetlerinde toplumsal adap ve ahlaki ölçülere uyduğu sürece özgürdür.

'Meczubu ziyaret tarihi olarak bula bula 9 Kasımı mı buldun?'


Anlayamadığımız, tuhafımıza giden, garipsediğimiz husus, Diyanet İşleri Başkanı’nın, fesli provokatörü ziyaret tarihindeki manidarlıktır. Diyanet İşleri’nin Sayın Başkanı, sorarım sana, meczubu ziyaret tarihi olarak bula bula 9 Kasımı mı buldun? Yılın diğer günlerinin suyu mu çıktı? Diğer tarihler torbaya mı girdi? Durdun durdun da 10 Kasım’dan bir gün önce mi hasta ziyaretini hatırına getirdin? Mustafa Kemal’e ne inançlarımıza ne de kültürümüze uymayacak şekilde bühtanla saldıran şahsı 10 Kasım’ın arifesinde ziyaret etmek nasıl bir aklın, nasıl bir çarpıklığın mahsulüdür? 10 Kasım saat 9’u 5 geçe kenefe gidin diyen, Yunan galibiyetine özlem çeken bir çukur şahsiyete geçmiş olsun demek, bunu da milletimize kafa tutar gibi uluorta yapmak fesli münafığı manen onaylamak, yanında olmak, arka çıkmak değil midir?

'Diyanet İşleri Başkanı’nı gereğini derhal yapmalıdır'


Ne istiyorsunuz Cumhuriyet’ten? Atatürk düşmanlarına zırh olmak gayeniz nedir?  Diyanet İşleri Başkanlığı görevi Türkiye Cumhuriyeti’ne söven, kurucu değerlere ihanet eden, kurucu şahsiyetlere galiz ifadelerle yüklenen vatansızları aklama, anma ve alkışlama görevi değildir. Aksi tavır ayıptır, günahtır Türk milletinin ortak değerlerine saldıranlara maneviyatımızda cevaz yoktur, yer yoktur, hoşgörü olamayacaktır. Hangi kurumuş vicdan, hangi satılmış ruh, hangi işgal artığı varsa duysun ve bilsin ki, Gazi Mustafa Kemal Atatürk milletimizin ortak değeridir. Bu gerçek değişmeyecektir. Ancak, Atatürk üzerinden, Anıtkabir’e gelen kalabalıklar gerekçesiyle yeni bir karşıtlık oluşturmaya, yeni bir güç devşirmeye de hiç kimse heves etmemelidir. Bu yolun sonu karanlıktır, çıkmazdır, hüsrandır, buhrandır. Tartışmaların göbeğindeki Diyanet İşleri Başkanı’nın kendi durumunu gözden geçirip erdemli davranış içinde hareket etmesi ve gereğini derhal yapması samimi tavsiyem ve temennimdir.

Tarih inkarı, tarih ihmali, tarih ihanetidir


Son olarak, Danıştay Sekizinci Dairesi’nin Andımızla ilgili aldığı kararı temyize götüren Milli Eğitim Bakanlığı’nın dilekçesinde tarihi ve sosyolojik olarak örtülemez yanlışlıklar vardır. Bakanlık diyor ki; “Türkler kendi çağdaşı unsurlara göre ulus bilincine en geç ulaşan topluluktur. Dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran kadro zaten gecikmiş olan süreci hızlandırmak için yoğun çaba harcamıştır.”

Türkleri millet bilincine en geç ulaşan topluluk olarak değerlendirmek tarih inkarı, tarih ihmali, tarih ihanetidir. Unutmayınız ki, tarihimiz mührü sökülmemiş bir hazinedir.  Bu hazinenin talanına müsaade etmeyeceğiz, bu hazinenin karalanmasına onay vermeyeceğiz. Milli Eğitim Bakanımızın temyiz dilekçesini görmediğine veya yoğunluktan dolayı dikkatle bakmadığına inanmak istiyor, bunu ümit ediyoruz. Türk milletine kara çalan zihniyet Orhun Yazıtlarını nereye koyacak? Tarihte kurulan 16 Türk devletini nasıl izah edecek? Türklerin millet bilincine en geç ulaşan topluluk olduğunu söyleyen şahıs direkt sana soruyorum, bunu nasıl yazdın, nasıl iddia ettin, hangi çevrenin mahsulü, nerenin piyonusun?

Bu yanlı ve maksatlı değerlendirmelere imza atanlara diyorum ki, asıl sizin sabah akşam Andımızı okumaya ihtiyacınız vardır ve Türk milletinin kim olduğunu, Türklüğün nasıl bir tarih ve sosyolojik derinlikten süzülüp geldiğini öğrenmeniz şarttır, önünüzdeki asıl ödevdir.