'Gençliğe ümit, güven ve sevgiyle…”
Kitap bu sunumla başlıyor. Bahçeşehir Uğur Eğitim Kurumları Yönetim Kurulu Başkanı Enver Yücel, “Hayatım Eğitim” adlı kitabında hem Giresun’un Şeyhli köyünde başlayan hayatını anlatıyor hem de bir eğitimci olarak gençlere başarıya giden yolun tüyolarını veriyor…

Türkiye Enver Yücel’i “Eğitim İmparatoru” olarak tanıyor. Bu imparatorluk bu yıl, 50’nci yılında. Bu 50 yılda başta Washington olmak üzere yurtdışında da kurulmuş Türk üniversitelerinden, eğitimde ihracat şampiyonluğuna kadar sayısız başarı var. Şimdi ise “Hayatım Eğitim” adlı kitabı ile herkesin konuştuğu isim kendisi. Kitap çıkalı sadece 10 gün olmasına rağmen Twitter’da trend topic oldu bile. İlk baskısı tükenmiş. İkinci baskı yolda...

“Gençlerimize bir eğitimcinin neler yapabileceğini göstermek istedim. Böyle sıfırdan başlayıp, bu noktalara gelmek nasıl oluyor hem Türkiye hem dünya görsün diye bu kitabı kaleme aldım” diyor Enver Yücel.

Hakikaten de kitapta hayatına dair ibret alınacak hemen hemen tüm ayrıntılara yer vermiş…

DEDESİ İSTİKLAL MADALYALI…

Enver Yücel 1957 yılında çiftçi-esnaf bir ailenin beşinci çocuğu olarak Giresun’un Piraziz İlçesi’ne bağlı Şeyhli Köyü’nde dünyaya gelmiş. Tanıyıp anımsayabildiği en eski aile mensubu olan dedesi Ahmet Yücel İstiklal Madalyası sahibiymiş. Kurtuluş Savaşı’na Osman Ağa’nın çetesiyle katılmış ve Sakarya cephesinde, Giresun gönüllülerinin oluşturduğu 47.  Alay’da yer almış.

Babasını çok genç yaşta kaybetmiş. “Hem köylü, hem esnaftı. Ama girişimci bir insandı” diye tanımladığı babası, hayatı boyunca hep Şeyhli’de yaşamış. Fındık alım satımı ve hayvancılıkla uğraşmış. “Onu tek kelimeyle anlatmam istense; ‘Yardımseverdi’ derim” diyor ve ekliyor:

“Bence yardımsever olmak, iyi insan olmanın en önde gelen koşullarından biridir. Ne zaman bana da bu sıfat yakıştırılsa çok mutlu oluyorum; babamı saygıyla, rahmetle, özlemle anıyorum. Bu yüce insani özellik, bize ondan kalmadır.”

TENEKE KUTU İLE FUTBOL

Enver Yücel’in kendi çocukluk yılları ve o yıllara dair anıları da çok çarpıcı. İşte anlattıkları:  İlkokulu kendi köyümde okudum. Şimdi üzerinde son model otomobillerin gidip geldiği asfaltlanmış o patika okul yolunu, yürüyerek gidip gelirdik. Kimi zaman çamurlu, kimi zaman karlı yolda mutlulukla, yorulmadan, güle oynaya giderdik okulumuza. Kışları her çocuk gibi ben de bir odun götürürdüm. Sınıfın sobasında odunları yakarak ısınırdık.

En yakın arkadaşım Osman’dı. Osman’la ilkokuldan sonra ortaokulda da birlikte okuduk. Ortaokuldan sonra ben Haydarpaşa Lisesi’nde okumak için İstanbul’a geldim. O da sınavlarını kazandığı Polis Koleji’nde okumak için Ankara’ya gitti. Osman Öztürk şimdi emekli Emniyet Müdürü. Ara ara görüşürüz. Okula birlikte yürürdük. O günlerden biriydi. Evden çıktığımda yağmayan yağmur ne zaman başlamıştı, ıslanmış mıydım, farkında bile değildim. Kapının yirmi otuz adım uzağında küçücük bir teneke kutu bulmuştum. O an, evimizin önündeki fındık serdiğimiz o düzlük alan benim için futbol sahası, teneke kutu da futbol topu olmuştu. Hayalimdeki herkesi çalımlayarak koşuyordum: “Beşiktaş! Şampiyon Beşiktaş!”

Osman’ın sesiyle hayal dünyamdan çıkıp Şeyhli’ye ve çamur içindeki okul yoluna dönmüştüm. Tekmeleyip getirdiğim teneke parçasını görünce sevinçten mavi gözleri kocaman açılan Osman da katılmıştı futbol şölenimize!

ORTAOKULUMUZ YAPILSIN DİYE…

Köyümüze ortaokulun gelmesinde babamın çok rolü olduğunu yıllar içinde öğrendim. Köyümüze bir milletvekili gelmişti. Çok iyi anımsıyorum, adı Ethem Kılıçoğlu’ydu. Köyün büyükleri çevresine toplanmıştı. Biz de çocukluk merakıyla sağdan soldan başımızı uzatıp bakınıyorduk, anlamaya çalışıyorduk ne konuştuklarını. O kalabalıkta babam beni görüp yanına çağırdı: “Git evden yoğurt getir” dedi.

Eve doğru koşmaya başladım. Bu koşu sayesinde köyümüze önemli bir katkım olacağını düşünüyordum. Bir yandan da; “Köyümüze ortaokul yapılacak! Ben de bunun için evden yiyecek getireceğim” diye bağırmamak için kendimi zor tutuyordum. O günü hiç unutmadım. O çocukça heyecan, o coşku beni hiç terk etmedi.

Bu yılki eğitim ihracatı hedefi 120 milyon dolar 2017 yılında 12 milyon dolarlık eğitim ihracatını gerçekleştiren Enver Yücel, “Bu yıl hedeflediğimiz ihracat rakamı 120 milyon dolar” dedi ve şunları söyledi: “Bahçeşehir Üniversitesi olarak biz Türkiye’de en fazla yabancı öğrenci okutan üniversiteyiz. Bu ay sonu itibarıyla 114 ülkeden, 4 bin civarında yabancı öğrencimiz olacak. Bir öğrenci konaklamasından bursuna ve yeme içmesine kadar, ülkeye yılda 30 bin dolar bırakıyor. 4 bin öğrencide bu rakam 120 milyon dolar ediyor.” BU YILKİ EĞİTİM İHRACATI HEDEFİ 120 MİLYON DOLAR
2017 yılında 12 milyon dolarlık eğitim ihracatını gerçekleştiren Enver Yücel, “Bu yıl hedeflediğimiz ihracat rakamı 120 milyon dolar” dedi ve şunları söyledi: “Bahçeşehir Üniversitesi olarak biz Türkiye’de en fazla yabancı öğrenci okutan üniversiteyiz. Bu ay sonu itibarıyla 114 ülkeden, 4 bin civarında yabancı öğrencimiz olacak. Bir öğrenci konaklamasından bursuna ve yeme içmesine kadar, ülkeye yılda 30 bin dolar bırakıyor. 4 bin öğrencide bu rakam 120 milyon dolar ediyor.”


MUTLULUĞUN KOKUSU

Çocukluk yıllarımda köyümüzde elektrik yoktu. Evlerde ve okulumuzda su da yoktu! Depolardan evlere su taşınırdı. Her evin annesinin, her çocuğun ablasının, abisinin ve kendisinin yaşamının bir parçasıydı bu. Çocukluk işte; kollarımızın o ağır su kapları yüzünden uzadığını sandığım, hatta uzaya uzaya kopacağından korktuğum olmuştur! Ama o elektriksiz yıllarımızda bizim okul kitaplarımız ne güzel kokardı! Akşamları küçük bir sehpanın üzerine dört numara, beş numara gaz lambamızı koyar, ışığında kitap okur ve ders çalışırdık. Daha iyi görebilmek için yüzümüzü yaklaştırdığımız o ısınmış kitaplarımızdan mis gibi bir koku gelirdi burnumuza. Kâğıt mıydı, matbaa mürekkebi miydi kokan bilmem ama güzel kokardı kitaplarımız.

Abidin Dino’ya mutluluğun resmini soran şair bana da;
“Mutluluğun kokusu var mı Enver?” diye sorsaydı, hiç tereddüt etmeden;
“Evet” derdim, “Gaz lambasından kitaplara…” diye anlatırdım.
Bir anı da İstanbul’da Haydarpaşa Lisesi’nde yatılı okuduğu yıllardan. Köydeki Osman’dan sonra, İstanbul’daki en yakın okul arkadaşı Acıbadem Hastaneleri’nin sahibi Mehmet Ali Aydınlar. Söz yine Yücel’de:

“25 KURUŞUMUZ YOKTU Kİ”

Yıl 1973. Lise son sınıftaydık. Günlerden 1 Mayıs’tı. Okul tatil. Mehmet Ali Aydınlar; “Haydi Enver, Emirgan’a gidelim” dedi… “Bir de top alalım orada oynarız.” “Tamam” dedim. Gittik. Orada bir plastik top alıp bütün gün çayırlarda oynadık, koştuk. Akşam olurken terlemiştik, artık yorgunduk.  Emirgan’ın çay bahçeleri o zamanlar daha da meşhurdu. “Mehmet Ali, gel şurada birer çay içelim” dedim.

Mehmet Ali; “İçmeyelim bırak, pahalıdır burası” dedi. Israr ettim. Bir de çare önerdim. Dedim ki; “İçtikten sonra bardakları denize atarız, çay içtiğimizi anlamazlar!”

Gidip çaylarımızı içtik. Boş bardakları biz atamadan gelip aldılar! Mehmet Ali, efendi efendi parayı ödedi ve kaldı elinde 25 kuruş!

Bende zaten para yoktu. Çay içelim diye tutturan ben olduğuma göre düştüğümüz açmazın sorumlusu da bendim. Kolumdaki saati satmayı önerdim. Yürüye yürüye bir saatçi bulduk. Fakat adam saati almadı.

Çaresizdik. O 25 kuruşla ya birimiz otobüse binip gidecektik, ya da ikimiz de yürüyecektik. İkimiz de yürüdük
Emirgan’dan ta Beşiktaş Vapur İskelesi’ne kadar…

‘Bu düzen batsın’ adında da kitap yazacağım


- Sırada yeni bir kitap, ya da yeni bir proje var mı?

Ben hayatımı eğitime adadım. Eğitim benim işim, uğraşım, aşkım, rüyam ve hayatım. Başka bir kişilikle eğitimci olunacağına da inanmam mümkün değil. Bence eğitim rant değil, gönül işidir. Ama bütün hayatın detaylarını da bir kitaba sığdırmak mümkün değil. Bu kitap benim kendi özel hayatımı, eğitim alanında yaptıklarımı, eğitimle ilgili düşüncelerimi kapsıyor. Ama üniversitenin kurulması, Amerika’da, Almanya’da kurduğum üniversitelerin, Kanada’daki okulun hayata geçmesinin hep kendi içlerinde önemli deneyimleri var. İleride sadece üniversitenin kuruluşunu da kapsamlı bir şekilde yazacağım. Bir de eğitimle ekonomi arasındaki ilişkiyi kaleme alan, ‘Dünya Değil Bu Düzen Batsın’ isimli bir kitap yazmayı istiyorum. Bunun üzerinde aşağı yukarı 5-6 yıldır düşünüyorum. Dünyada büyük bir adaletsizlik var. Eşitsizlik var. Bir taraftan zenginlerin daha zengin olduğu, yoksulların da daha yoksul olduğu bir süreç devam ediyor. Ama dünya bu eşitsizliği kaldıramaz.

06yucel2 Enver Yücel, kitabını arkadaşımız Nil Soysal’a anlattı.


Kaliteli eğitim her çocuğun hakkı

- Eğitim ve ekonomi arasındaki ilişki mi sistemdeki sorun?

Benim ekonomik olarak eğitimden başka bir gelirim yok. Ama ürettiğim eğitimle burslu öğrenci okutuyorum. Çünkü her çocuk kaliteli eğitim alma hakkına sahiptir diyorum ve bunu dünyaya açıyorum. Sadece varlıklı aile çocuklarının özel okullara gittiği bir eğitim sistemi değil, dar gelirli aile çocuklarının da özel okullara gidebileceği bir sistemden bahsediyorum. Aksi takdirde toplumda barış da olmaz, sevgi de olmaz, huzur da olmaz. Katma değeri yüksek üretim yapıp kalkınma da sağlanamaz. Ama bu sistemi oturtabilirsek demokrasi de daha iyi işler. Paylaşımlar artar ve herkes hak ettiğini alır.

 

yyucel2