İtalyan lastik markası Pirelli’nin her sene büyük bütçe ayırdığı ve uzun süre konuşulan 2019 Takvimi kapsamlı bir organizasyonla dünya basınına sunuldu.
Asla satışa sunulmayan takvimi, sadece sınırlı sayıda dağıtılan takvimi bu sene de “Sir” ünvanlı 77 yaşındaki İngiliz fotoğrafçı Albert Watson görüntüledi.
Watson sayısız sanat ödülünün yanı sıra, unutulmaz portre kareleri ile de saygın bir fotoğrafçı.
Ünlü iş insanı Steve Jobs’un siyah beyaz hafif gülümseyen portresi Watson’a ait mesela...
Nisan ayında Miami’de gerçekleşen çekimlerde Gigi Hadid, Laetitia Casta, Julia Garner, tasarımcı Alexander Wang, dansçılar Misty Copeland ve Sergei Polunin ve Calvin Royal gibi isimler yer almış.
Watson’un her bir kadın karaktere bir insan hikayesi vererek çektiği takvim için “bana boş boş bakan kadınlar değil, güçlü, özgür ve vazgeçmeyen kadınlar çekmek istedim” diyor...
Basın toplantısı için gittiğim Milano’da işte o güçlü kadınlardan ikisi ile konuştum; Laetitia Casta’ya Paris’teki Sarı Yelekliler hareketini, Julia Garner’a ise Hollywood’u sarsan taciz skandallarını da sordum...

Laetitia Casta, Albert Watson’un objektifine böyle poz verdi. Laetitia Casta, Albert Watson’un objektifine böyle poz verdi.


Özlem Gürses: Merhaba... 40 yaşında hala çok güzel, çok zarif ve çok daha huzurlu gözüküyorsunuz...

Laetitia Casta: Çok teşekkür ederim, mutlu oldum.

Ö.G: Bu huzur hali nasıl bir his?

L.C: Bunun yaşla pek ilgisi yok aslında. Hayatta ne istediğinizi anlamış olmakla ilgisi var. Belki genç bir kızken de böyle huzurlu ve sakindim... ama hayat ve çalışma yaşamının rekabeti bunu bozmuştu. Şimdi ise kendimi çok daha farklı hissediyorum.

Ö.G: Ne gibi ?

L.C: Nasıl tarif etsem, daha “yuvarlak.” Daha doğrusu “tamamlanmış” hissediyorum. Sertliklerim törpülendi.

“20 YIL SONRA İKİNCİ KEZ TAKVİMDEYİM” Casta, “20 yıl sonra 2. kez Pirelli Takvimi’nde yer aldığım için büyük mutluluk duyuyorum” dedi. “20 YIL SONRA İKİNCİ KEZ TAKVİMDEYİM”
Casta, “20 yıl sonra 2. kez Pirelli Takvimi’nde yer aldığım için büyük mutluluk duyuyorum” dedi.


Ö.G: Senelerce güzellik ve moda endüstrisinin içindeydiniz. Ama her zaman politik bir tavrınız da oldu... Kadınlar dünyada sokaklardalar artık, ne düşünüyorsunuz bu konuda?

L.C: Şimdi çok daha iyi fark ediyorum ki “ünlü olmak” büyük bir etki alanı yaratıyor. Tanınmış olmak kendi değerlerimi, neye inandığımı, ne hissettiğimi ve ne düşündüğümü paylaşmak için önemli bir fırsat veriyor. Asla bir “ahlakçı” gibi insanlara ne yapmalarını söylemek değil kastettiğim, sadece kendimi ifade etmek. Kadınlara ve çocuklara çok inanıyorum, her zaman onların farkındaydım. Gençliğimden beri insanların bana “saygıyla” yaklaşmasını istedim, bunu sağlamak için özen gösterdim, hatta mücadele ettim. Özellikle kadınlar artık kendi seslerini duyurmak için savaşıyor... Farkındayım. Ben bu mücadelede kadınları ve erkekleri yan yana görüyorum. Kadınları daha iyi anlamak için erkeklere de ihtiyaç var, bu meselede beraberiz ve beraber ilerleyeceğiz.

Ö.G: Sizi en çok etkileyen kadın kahraman kim?

L.C: Bunu düşünmem gerek... ( uzunca düşündükten sonra ) Sanırım Simone de Beauvoir. Onun “İkinci Cins” kitabını okuduktan sonra yaşamımda olup bitenleri çok daha derin bir biçimde anladım.
Kahramanım Beauvoir.

Ö.G: Şu aralar Paris’te Sarı Yelekliler eylemleri var, aktivistleri takip ediyor musunuz, ne düşünüyorsunuz ?

L.C: Size söyleyeyim ne düşündüğümü, o insanlar aktivist filan değil, o insanlar halk, o insanlar biziz! Sıradan insanlar... Paranız yoksa, yoksulsanız ve çocuğunuzu bile yediremeyecek durumdaysanız çok öfkeli olabilirsiniz, bunda anlaşılamayacak bir şey yok !

Ö.G: Pirelli Takviminde tutkulu bir kadın ressamı canlandırdınız...

L.C: Asıl heyecan verici tarafı şu, tam 20 yıl sonra ikinci kez Pirelli Takvimindeyim! Albert Watson bunca yıl sonra “yine Pirelli’de olur musun?” demek için aradığında çok mutlu oldum. Bu seferki çok daha derin bir deneyimdi, sadece “poz vermedik”. Albert her birimizden “bir kadını canlandırmamızı” istedi, her birimize bir hikaye verdi. Ben de güçlü, özgür ve yaratıcı bir kadın ressam olarak baktım objektife. Hele ki dünyanın “kadın hareketini” konuştuğu bu dönemde böyle bir projede yer almak daha da anlamlı...

DEĞİŞMEYEN 4 DİLEK

Özlem Gürses: Son yılların yükselen yıldızı sizsiniz ! Herkes sizden söz ediyor. Sadece yetenekli değil, çok da çalışkansınız. Aynı anda 3 ayrı dizi, Ozark, Maniac ve DirtyJohn.. hepsine nasıl yetişiyorsunuz ?

Julia Garner: Uyuyorum, yemek yiyorum ve çalışıyorum ! Fakat asla şikayetçi değilim, hayatım gerçekten çok güzel. Ve inanın her gün daha da zevkle yapıyorum.

Ö.G: Bu sene Pirelli Takvimi’nin ‘tema’sı Dreaming / Hayal Kur idi. Sizin sonraki hayaliniz ne?

J.G: Bence tüm insanların hayalleri benzer, insanlar bir seneden diğerine hemen bir hedeften diğerine koşmuyor ama “büyüyor”, “büyümek” gelişmek anlamına geliyor... Dolayısıyla her yeni yıl hayaller de farklılaşıyor. Ama herkes için aynı olan şu dört şey hiç değişmiyor, sağlık, mutluluk, başarı ve aşk. Benim de 2019’dan beklentim bu !

Ö.G: Demek ki tanınmış bir sanatçı ile sıradan bir insanın hayalleri aslında ortak...

J.G: Kesinlikle öyle ! Aslından hepimizin özellikle içinden geçtiğimiz şu dönemde çok temel bir başka ihtiyacı var; insanlar “bağlantıda” olmak istiyor, daha büyük bir fikre, bir aşka, bir işe, bir canlıya, yani anlam arayışında herkes...

Ö.G: Bu sene Pirelli Takviminde 4 kadın karakter var, tümü de güçlü, bağımsız, inatçı.. Sizin hayatınızdaki kadın kahraman kim?

J.G: Tabii ki anneannem ve annem. Aslında “kahramanlarımı” kadın ve erkek olarak ayırmak istemem çünkü babam da benim kahramanım! Ailem gerçekten çok önemli benim için. Onlar benim “kayalıklarım”. Bu hayatın içinde, bir oyuncu olarak, bu kadar seyahat ederken gücümü ve güvenimi onlardan alıyorum. Eğer “iç dengemi” koruyabiliyorsam bunu onlara borçluyum.

Ayaklarınız yere bassın istiyorsanız, iç dengenizi sağlam tutmalısınız. Yoksa gerçekle bağınız kopar, kendinizi bir illüzyonun içinde bulursunuz ! Her şey pencereden kaçar gider...

“İSTANBUL’A GELMEK İÇİN ÖLÜYORUM” Garner, “İstanbul’a hiç gelmedim ama gelmek için ölüyorum. Türk mutfağına bayılıyorum” dedi. “İSTANBUL’A GELMEK İÇİN ÖLÜYORUM”
Garner, “İstanbul’a hiç gelmedim ama gelmek için ölüyorum. Türk mutfağına bayılıyorum” dedi.


Ö.G: Bu dönem kadınların kendilerini her yerde ifade ettikleri bir dönem ayrıca... Tacize karşı başlayan MeToo hareketi hakkında ne düşünüyorsunuz?

J.G: Benim başıma gelmediği için şanslıyım. Ama bunu yaşayanların açıkça bunu söylemelerini de olağanüstü buluyorum. Taciz her zaman bir sorun olarak orada duruyordu. Nihayet birileri yıllardır zaten odanın ortasında duran o “dev fil”den söz edebiliyor! Tabii ki bunu tüm kalbimle destekliyorum çünkü insanlar asla görmezden gelinmemeli. Asla !

Ö.G: İstanbul’a hiç geldiniz mi ?

J.G: Hayır, ama ölüyorum gelmek için! Çevremdeki herkes İstanbul’dan söz ediyor, üstelik Türk mutfağına da bayılıyorum. Hayatta Türk kahvaltısından daha çok sevdiğim hiç bir şey yok!