İstanbul Barosu, 41 bin 400 avukatıyla dünyanın en büyük ve en etkin baroları arasında. Baroda önümüzdeki hafta sonu ise başkanlık seçimi var. İkisi kadın 10 avukatın yarışacağı seçimde, İstanbul Barosu’nun mevcut başkanı Mehmet Durakoğlu da yeniden aday... Önce İlke Çağdaş Avukatlar Grubu’ndan ikinci kez seçime girecek olan Durakoğlu’nun başkanlık dönemi oldukça zordu. Görevi devraldıktan üç ay sonra, 15 Temmuz darbe girişimi yaşandı. Ardından da olağanüstü hal (OHAL) süreci... “İstanbul Barosu biat etmez, rica ve minnetle iş yapmaz” diyen Durakoğlu, yargının geldiği noktayı anlatırken çarpıcı tespitlerde bulundu.

‘YARGI DİBE VURMUŞTU’

- Başkanlıkta iki yıl nasıl geçti?

15 Temmuz’dan 3 ay sonra göreve geldim. Görev süremin büyük kısmı OHAL’le geçti. OHAL açık biçimde özgürlükler düzeninden uzaklaşılmasını ifade eder. Yargıç ve savcıların üçte biri görevden azledildi. Dörtte biri de hapse atıldı. Bu büyük bir depremdi. Yargı sarsılmış ve dibe vurmuştu. Böyle bir dönem içinde adalet arayan unsurlardan biriydik. Türkiye’de yargı siyasal stratejilerin parçası olarak kullanılıyor. Çok fazla siyasi davanın yaşandığı bir süreç. Biz, siyasal iktidarın yargı üzerinde oluşturmaya çalıştığı baskılara direnilmesi için çalıştık. Yargı üzerindeki baskı engellenebilirse biz de pek çok alanda mesafe kazanabiliriz diye düşündük.

- Kazanabildiniz mi peki?

Hayır. Bu yüzden de bizim için mücadele etmek dışında bir alan kalmadı. Bu mücadeleyi yapmaya çalıştık ve iki yıllık süreçte özellikle kanun hükmünde görünse bile hukuk hükmünde olmayan KHK’larla yapılan düzenlemelere en sert ve net tepkiyi İstanbul Barosu vermiştir.

‘32 YILLIK HUKUKÇUYUM...’

- OHAL kalktıktan sonra hukuki zeminde neler değişti?

Hiçbir şey değişmedi. İktidarın yargı üzerinde ciddi baskısı var. Öncelikle savunma hakkı kısıtlanıyor. 7145 sayılı yasa, OHAL’i kaldıran değil kalıcılaştıran yasadır. Anayasaya da aykırıdır. Bugün yargıya format atıldı. Bunu görmeden, baro başkanının ya da baroların yargıyı değiştirebileceği gibi bir hisse kapılmasını hayal olarak değerlendiriyorum. 32 yıllık hukukçuyum, hayatımda hiç bu kadar adil yargılanma konuştuğumu hatırlamıyorum.

- Nasıl bir tehlikeyle karşı karşıyayız?

Yargı önce ‘taraf’ haline gelir. Taraflı yargı da adaleti tesis edemez. Yargı adaleti sağlamayacaksa amacı nedir? Önce Ankara’nın Türkiye’yi hukuk devleti yapmak gibi bir amacının olması gerekiyor. Bu amacı göremiyorsunuz.

‘REJİMİ DEĞİŞTİRDİLER’

- Hiç umut yok mu?

Benim umudumun kaynağında mücadele yatıyor. Yeniden adaysam mücadele geleneğini temsil etmek için burada bulunduğuma inanıyorum. Bazı arkadaşlar bakanlıkla görüşmeler yaparak, Meclis’te lobiler yaparak baskı unsuru olabileceklerini düşünüyorlar. Oysa baskı mücadeleden koparak, rica ile olmaz. Mücadele edenler sonunda mutlaka kazanır. Rejim değiştirmiş, yargıyı kuşatmış bir iktidarın avukatlar için bir şeyler yapabileceğini düşünmek naif bir algıdan ibarettir. Mücadeleyi yükseltmek zorundayız. Bizim seçmenimiz avukatlardır. Süreci doğru değerlendirir, ne yapmak istediğini bilir. Bu konuda benim bir kuşkum yok.

‘RİCA VE MİNNETLE BU İŞ OLMAZ’

- Mesleğin önündeki en büyük engel nedir size göre?

Ben mesleğimizin önündeki en büyük engelin hep Ankara olduğunu düşünürüm. Hukuk siyasettir, siyaset de hukuktur. Birbirinden bağımsız değildir. Bugün, okullarda Atatürk köşesi hâlâ varsa bu İstanbul Barosu’nun açtığı dava sayesinde olmuştur. Bu işlevimiz ortadan kalkarsa sorgulanırız. Mesleki duyarlılıklarımızı rica ve minnetle taşıyabilmemiz mümkün değil. İstanbul Barosu’nun böyle bir geleneği yoktur. Mücadele içinde bu işi götürmemiz gerekiyor. Saygınlığımızı gücümüzden alıyoruz.

MÜCADELEYİ YÜKSELTMELİYİZ İstanbul Barosu Başkanı Mehmet Durakoğlu, “Rejim değiştirmiş, yargıyı kuşatmış bir iktidarın avukatlar için bir şeyler yapabileceğini düşünmek naif bir algıdır. Mücadeleyi yükseltmek zorundayız” dedi. MÜCADELEYİ YÜKSELTMELİYİZ
İstanbul Barosu Başkanı Mehmet Durakoğlu, “Rejim değiştirmiş, yargıyı kuşatmış bir iktidarın avukatlar için bir şeyler yapabileceğini düşünmek naif bir algıdır. Mücadeleyi yükseltmek zorundayız” dedi.

‘SOZCÜ davası medyayı sindirme amacıyla açıldı’


- “Baro daha eylemsel olmalı” eleştirilerine ne diyorsunuz?

15 Temmuz gecesi, ‘nereden gelirse gelsin darbenin lanetleneceği’ konusunda açık tavır alan tek kuruluşuz. Yine “OHAL süreçlerinin sadece FETÖ ile mücadele adı altında değil, muhalefetin sindirilmesi açısından kullanılabileceği endişesini taşımaktayız” dedik. Bu eleştiriyi yapanların kaçırdıkları çok önemli bir ayrıntı var. Bu ülkede siyasal iktidarın, ülkeyi hukuk devleti yapmak ya da yargıyı bağımsız ve tarafsız kılmak gibi bir derdi yok. Tam tersine yargıyı kuşatma peşinde. Özellikle 16 Nisan referandumunun kabul edilmesinden sonra kuvvetler ayrılığı, kuvvetler birliğine dönüştü. Bu tablo avukatları sarstı. Bugün ülkede yurttaşların ancak yüzde 30’u yargıya güveniyor. İktidarın aldığı oyu düşünürseniz oy verenlerin bir bölümü bile yargıya güvenmiyor.

- SÖZCÜ davasının sonucuyla ilgili bir öngörünüz var mı?

Türkiye bir hukuk devleti olsa, yargısı bağımsız tarafsız olsa sizi temin ederim ki bu dava beraatla sonuçlanır. Türkiye bir hukuk devleti olabilmeyi becerebilseydi böyle bir dava açılmazdı bile. Dava açıldıktan sonra anlaşıldı ki bu sadece SÖZCÜ’ye açılan bir dava değil medyanın sindirilmesi için açılan bir davaydı.

15 TEMMUZ’DAN HİÇ DERS ALINMADI Durakoğlu, Hande Zeyrek’in sorularını yanıtladı. Durakoğlu, “15 Temmuz’dan hiç ders alınmadı. Çünkü 15 Temmuz’la ilgili bir tahlil yapmadılar” dedi. 15 TEMMUZ’DAN HİÇ DERS ALINMADI
Durakoğlu, Hande Zeyrek’in sorularını yanıtladı. Durakoğlu, “15 Temmuz’dan hiç ders alınmadı. Çünkü 15 Temmuz’la ilgili bir tahlil yapmadılar” dedi.

‘Parti görevlileri yargıç ve savcı olarak atandı’


- Avukatlık mesleğinde itibar sorunu sıkça gündeme geliyor...

Eğitim sisteminden tutun fakültelerin yetersizliğine kadar çok ciddi sorunlar yaşıyoruz. Bir önlem alınması lazım. Mesleğe kabul sınav sisteminin getirilmesi gerek. Dünyanın hiçbir yerinde Türkiye’deki kadar kolay avukatlık yok. Yargısı bağımsız ve tarafsız olmayan bir ülkede, yaptığınız şeyin adı tam olarak avukatlık değildir. Biz haz alarak avukatlık yapmak istiyorsak yargının bağımsızlığını temin etmek zorundayız. Bu bizim için bir temel mücadele alanıdır. Bunu yapabilmek için de bu mücadelenin içinde olmak zorundayım.

- Sistem değişirken görüşünüzü istediler mi?

Yeni bir yargı yapılanması ortaya konulurken herhangi bir şekilde iş birliği yapılmak istenmedi. Tersine ‘benden olsun da ne olursa olsun’ anlayışıyla hareket edildi. Parti görevlileri yargıç, savcı olarak atandı. Bakın hakim ve savcı olabilmek için yapılacak yazılı sınavdan 70 almak gerekiyordu. Bu zorunluluğu kaldırdılar. Benden isim istenirse veririm. 80- 87 alan avukatların hakimlik yapmakta hiçbir engelleri olmadığı halde göreve kabul edilmediklerini ama 54 alanın göreve kabul edildiğini biliyorum. İddia ediyorum. Mülakat dedikleri sistemi tamamen politize olmak anlamında kullandılar. Biz siyasal iktidarların bürokraside örgütlenmelerine tanık olduk. Ama yargıda bunu yapamazsınız. Böyle yürümez ve gitmez.

- 15 Temmuz’dan ders alınmadı mı?

Hayır, alınmadı. Çünkü 15 Temmuz’la ilgili bir tahlil yapmadılar. Kendi şeyhini mehdi zanneden sadece FETÖ değildir. Başkaları da aynı şekilde davranıyorlar. Cemaatler üzerinden bürokratik örgütlenme gerçekleştirmeye çalışan bir siyasal anlayışın hukuk devleti oluşturması mümkün değildir.

- İşbirliği talebiniz olmuş muydu?

Tabii ki. Onlardan da talep gelebileceğini düşündük. Ama tam tersi oldu. Çok ilginçtir, FETÖ’nün uygulamaları olarak ortaya çıkan pek çok yöntem başka isimler altında aynı şekilde sergilenmeye devam edildi. Bir elden diğerine geçen ama aynı yöntemlerle devam ettirilen bir süreç yaşanıyor.