Akdeniz Üniversitesi Tip Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Dilara İnan, 1 Aralık Dünya AIDS günü dolayısı ile bir açıklama yaptı. Antalya Tabip Odası adına açıklamada bulunan Prof. Dr. Dilara İnan, HIV infeksiyonunun sadece erişkinleri değil, bebek, çocuk, genç, yaşlı demeden herkesi etkileyebildiğini söyledi.

35 MİLYON KİŞİ YAŞAMINI YİTİRDİ

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) 2017 verilerine göre dünyada 36,9 milyon HIV infekte kişi olduğunu ve hastalığın tanımlandığı 1981 yılından beri 35 milyon kişinin hayatını bu hastalıktan kaybettiğinin altını çizen Prof. Dr. Dilara İnan, 2017 yılı içerisinde 1,8 milyon kişinin yeni infekte olduğunun tahmin edildiğini belirtti.

ÜLKEMİZDE HASTA SAYILARI KATLANARAK ARTTIYOR

Ülkemizde hasta sayılarının katlanarak arttığına dikkat çeken Prof. Dr. Dilara İnan, “Yapılacak çalışmalar korunmaya yönelik olmalı, toplumun ve özellikle gençlerimizin bu hastalık hakkındaki farkındalık düzeyi artırılmalıdır. Bu hastalığa sahip olan bireylerin dışlanmaması mücadelenin başarısını da artıran bir unsur olacaktır.“ şeklinde önerilerde bulundu.

hiv-shutter

İLK DEFA ABD’DE TESPİT EDİLDİ

Prof. Dr. Dilara İnan yaptığı  açıklamada şu ifadeler yer aldı: “İlk defa 1981 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nde bir grup homoseksüel erkekte ve Haiti’den gelen göçmenlerde ender rastlanan bir zatürre türü ve Kaposi sarkomu vakalarının tespit edilmesi ile HIV/AIDS hastalığı tanımlanmıştır. 1983 yılında AIDS’e neden olan virüs HIV (Human Immunodeficiency Virus, İnsan İmmün Yetmezlik Virüsü) izole edilmiştir. Bu virüs vücudun savunma gücünü zayıflatmakta ve normal koşullarda tedavi edilebilen verem, menenjit gibi hastalıklar savunma gücü yetersiz kaldığından tedavi edilememektedir.

36,9 MİLYON  KİŞİ  HIV İNFEKTE KİŞİ

HIV infeksiyonu sadece erişkinleri değil, bebek, çocuk, genç, yaşlı demeden herkesi etkileyebilmektedir. Virüsün aşısı bulunmamaktadır. Tedavide kullanılan mevcut ilaçların ömür boyu kullanılması gerekmektedir. Bu tedavilerle hastalıktan ölüm hemen hemen tamamen ortadan kalkmış, HIV infeksiyonu ölümcül hastalık olmaktan çıkıp, yaşam boyu ilaç kullanımını gerektiren bir tür kronik hastalığa dönüşmüştür. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) 2017 verilerine göre dünyada 36,9 milyon HIV infekte kişi olduğunu ve hastalığın tanımlandığı 1981 yılından beri 35 milyon kişinin hayatını bu hastalıktan kaybettiğini bildirmektedir. 2017 yılı içerisinde 1,8 milyon kişinin yeni infekte olduğu tahmin edilmektedir.

HIV TANISI ALAN KİŞİLERE AYRIMCILIK YAPILIYOR

HIV infeksiyonu, o zamandan bu yana tüm dünyada din, dil, ırk, cinsiyet, ülke ayırımı yapmadan yayılmaya devam etmiş, HIV tanısı alan kişiler ise damgalama, ayrımcılık ve hak ihlallerine maruz bırakılmışlardır. HIV/AIDS hala en önemli küresel sağlık sorunlarından birisi olmanın yanı sıra küresel bir insan hakları sorunu olarak da karşımızda durmaktadır.

DSÖ’nün 2020 yılı için ortaya koyduğu hedefler;
- Tahmin edilen HIV ile yaşayan nüfusun %90’ının tespit edilmesi
- Tespit edilen HIV ile yaşayan nüfusun %90’ının tedaviye erişiminin sağlanması
- Tedaviye erişenlerin %90’ının viral yükünün baskılanmış olmasıdır.

HOMOSEKSÜEL CİNSEL TEMASLA BULAŞMAKTADIR

HIV/AIDS hastalığı, tanımlandığı 1980’li yılların başlarında “korunmasız yapılan homoseksüel cinsel temas ile bulaşmaktadır” diye bilinirken, 1990’lı yıllardan beri çoğu ülkede en sık korunmasız yapılan heteroseksüel cinsel temas ile, ikinci sıklıkta damar içi madde kullananların ortak paylaştığı enjektör ile, üçüncü sıklıkta ise korunmasız yapılan homoseksüel cinsel temasla bulaşmaktadır.

TÜRKİYE’DE 16 BİN 644  HIV/AIDS HASTASI VAR

Tüm dünyada HIV/AIDS vakalarının hızla arttığı gözlenirken Türkiye’nin bu salgının dışında kalması beklenmemektedir. Ülkemizde ilk defa 1985 yılında üç HIV/AIDS hastası bildirilmiş, daha sonra her yıl vaka sayılarında giderek artma gözlenmiştir. Ülkemizde T.C. Sağlık Bakanlığı Aralık 2017 verilerine göre 16 644 HIV/AIDS hastası vardır. Hastalığın hiçbir belirti, bulgu vermeyen ortalama 8-10 yıl gibi süresinin olması, cinsel yolla bulaşan infeksiyonlar konusunda kişilerin sağlık kurumlarına yeterli başvurularının olmamaları, kayıt sistemlerinin yeterli çalışmaması bu sayının gerçekleri yansıtmadığını düşündürmektedir. Ülkemizde HIV infeksiyonuna en sık 25-34 yaş arası rastlanmakta ve cinsiyet dağılımına göre bakıldığında %80 erkek, %20 kadın olduğu gözlenmektedir.

CİNSEL TEMAS SIRASINDA PREZERVATİF KULLANILMALI

Türkiye’deki bulaşma yollarına göre HIV/AIDS vakaları incelendiğinde; %36.5 heteroseksüel cinsel temas, %13.1 homoseksüel cinsel temas, %1.5 damar içi madde bağımlıları, %0.9 anneden bebeğe geçiş ve %46.7 ise bilinmeyenlerden oluştuğu görülmektedir. Bilinmeyenlerin oluşturduğu büyük bir oran eksik bildirimi göstermektedir ki bu da salgının boyutunu öğrenmedeki güçlüğü gözler önüne sermektedir. En sık bulaşma korunmasız yapılan cinsel temasla olduğu için bu yolla korunma büyük önem taşımaktadır. Cinsel temas sırasında prezervatif (kondom, kılıf, kaput) kullanılmasının koruyuculuğu, kondomun lateks olması, doğru ve devamlı kullanılması, yırtık veya delik olmaması kaydıyla ispatlanmıştır. HIV’a karşı korunmada önerilen lateks kondomlar aynı zamanda frengi, bel soğukluğu, genital siğil, hepatit B gibi hastalıklardan da korunmayı sağlamaktadır.

KAN ÜRÜNLERİ HIV YÖNÜNDEN TEST EDİLMEKTEDİR

Kan ve kan ürünleri ile bulaşmaya karşı korunma için 1986 yılından beri ülkemizde kan ve kan ürünleri HIV yönünden test edilmektedir. Damar içi madde kullanımı alışkanlığının önlenmesi, tedavi edilmesi, ortak enjektör kullanımı risklerinin anlatılması bu grup hastalarda HIV bulaşma riskini azaltmaktadır. Anneden bebeğe geçiş için korunma açısından kadın çocuk sahibi olmak istemiyorsa doğum kontrol yöntemleri öğretilmeye çalışılmalıdır. Eğer kadın bebek sahibi olmak istiyorsa gebelik sırasında anneye tedavi başlanmakta, doğumdan sonra da bebeğe bir süre koruyucu ilaç verilmektedir.

SAĞLIK PERSONELİ  BİLGİLENDİRİLMELİ

Sağlık personelinin korunması için; hastanın hikayesi ve fizik muayene ile HIV pozitif hastaları ayırt etme şansı olmadığından sağlık personeli, tüm hastaların kan ve diğer vücut sıvılarını potansiyel infekte kabul ederek standart önlemlere uyarak çalışmalıdır. Hastalara uygulanan tüm girişimsel işlemler sırasında eldiven mutlaka kullanılmalı, işlem bittikten sonra eldiven değiştirilmeli ve eldivenler çıkartıldıktan sonra eller hemen sabun ve su ile yıkanmalıdır. İğne batmasını engellemek için iğneler kullanıldıktan sonra plastik kılıfları tekrar takılmamalı, iğneler enjektörden çıkartılmamalı, eğilip bükülmemelidir.

Ülkemizde hasta sayıları katlanarak artmaktadır, yapılacak çalışmalar korunmaya yönelik olmalı, toplumun ve özellikle gençlerimizin bu hastalık hakkındaki farkındalık düzeyi artırılmalıdır. Bu hastalığa sahip olan bireylerin dışlanmaması mücadelenin başarısını da artıran bir unsur olacaktır.