Dünya Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) her yıl kutladığı 16 Ekim Dünya Gıda Günü’ne ilişkin TMMOB Gıda Mühendisleri Odası tarafından bu yılki tema olan “sıfır açlık” konulu bir panel düzenlendi.

Kadıköy Barış Manço Kültür Merkezi’ndeki etkinliğe, Prof. Dr. Osman Erk ‘Obezite’, Prof. Dr. Dilek Heperkan ‘İsraf ve kayıp’, Prof. Dr. Yeşim Ekinci ‘Sürdürülebilirlik’, Tarım ve Gıda Etiği Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Petek Ataman ise, ‘Gıda güvenliği’ başlığında konuşmacı olarak katıldı.

‘DÜNYA OBEZİTEDEN ÖLÜYOR’

gida-guvenligi-muhabir

Spor spikeri ve gıda mühendisi Emre Tilev moderatörlüğünde gerçekleşen panelde obezitenin bütün hastalıkların kaynağı olduğunu söyleyen Prof. Dr. Osman Erk, “Obezite vücutta fazla miktarda yağ depolanması olarak tabir edilebilir. Atalarımızın yaşamına baktığımızda, her zaman avlanarak dönmezlerdi. Avlanamadıkları dönemlerde avlandıkları dönemde yedikleri gıdaları vücutlarında depolayarak hayatlarını devam ettirirlerdi. Yağ depolayabilenler yaşadılar, yağ depolayamayanlar dünyadan silindi. Günümüzde her an her yerde gıdaya ulaşmak mümkün. Onun için yağ depolamaya gerek yok. Bu çelişki sonucunda obezite ortaya çıkıyor. Obezite bütün hastalıkların kaynağıdır. Dünya obezite ve obeziteden kaynaklanan hastalıklar nedeniyle ölüyor. Obezite tuzak hastalık. Dünyada ne değişti de obezite arttı? Obezite yanlış, hatalı beslenme ve fizik egzersiz eksikliği kadar basit bir şey değil” dedi.

‘YILDA 5 KİLO KATKI MADDESİ TÜKETİYORUZ’

Gıda sektörünün yanlış konumlandığını belirterek, insanların yılda ortalama 5 kilo katkı maddesi tükettiğini söyleyen Prof. Erk, “ABD tarzı beslenme düzenini tersine çevirmeliyiz. Bitkisel besinlerden oluşan beslenme düzeni olmalı. Günümüzde 5 binden fazla katkı maddesi var. İnsanlar bir yılda 5 kilo katkı maddesi alıyor. Katkı maddelerini tükettiğinizde vücut kendi rezervlerindeki vitamin ve mineralleri tüketir ve vitamin eksikliğine neden olur. Gıda katkı maddeleri, gıda izlenimi uyandırmış maddelerdir” dedi.

‘İSRAFTA BİREYSEL ATIKLARIN ROLÜ ÖNEMLİ’

İhtiyaçtan fazla gıda ürünü satın alınmasının ya da hatalı üretimlerin israfa neden olduğunu kaydeden Prof. Dr. Dilek Heperkan, “Yiyecekler ağır metal ya da ilaçlar gibi çeşitli nedenlerle kirlenebiliyor. Bu gruptaki gıdalar artık canlı tüketimine uygun olmadığı için atılıyor. Hatalı uygulamalar nedeniyle bozuluyor. İnsanlar ihtiyaçlarından fazla yiyecek alıp, tüketmeden atıyorlar. Dünyada üretilen gıdaların 3’te 1’lik kısmı çöpe atılıyor. Problem tarladan itibaren başlıyor. Geç kalırsanız aşırı olgun oluyor. Erken hasat ederseniz olgunlaşmamış oluyor ve tüketici almıyor. Taşıma çok önemli. İsrafta bireysel atıkların çok önemli rolü var. Yüzde 50’sini aşırı satın alma oluşturuyor. Dünya, 2050’ye kadar insan nüfusunu besleyebilecek gıdaya sahip. Alışveriş disiplinine sahip olmamak, pazarda ne görürsek almak gibi durumlar israfa neden oluyor. Alışverişi haftada bir kez yapmak değil 2-3 sefere bölmek önemli. Gıda işletmelerindeki israf değerlendirilebilir. Atık ürünlerin tekrar katma değeri yüksek olan ürünlere nasıl dönüştürüleceğini araştırmak gerekiyor.

‘TARIM YÜZDE 15 KÜÇÜLDÜ’

Günümüzde uygulanan politikaları eleştiren Petek Ataman, küçük üreticilerin önemine dikkat çekerek, “Aslında biz bir serbest ticaret politikası altında politika güdüyoruz. ‘Üretici kar etmiyorsa üretmesin’ diyoruz. Hatayı burada yapıyoruz. O çok kıymetli ürünlerimizi, örneğin Ayaş domatesi, taşımaya uygun olmadığı için ticaretle birlikte tercih etmiyoruz. Tarımda müdahale politikaları yapmak zorundayız. Siz üreticinizin maliyetini düşürecek politikaları uygulamadığınız sürece üretici üretimden kaçar. Tarım yüzde 15 küçüldü. Çok acı ithalat hikayelerimiz var. Buğday üretiminde düşüş var. Bundan sonra bizden ürün bekleme diyecekler. Ürünleri raylı sistemle taşıma gerekiyor. Biz rayları söküyoruz” dedi.

‘KÜÇÜK ÜRETİCİNİN YAŞAYACAK HALİ YOK’

İklim değişikliği baş gösterince küçük üreticinin ne kadar kıymetli olduğunun farkına varıldığını söyleyen Atalay, “Karbon ayak izini düşürelim diye aile çiftçiliği tekrar gündeme geldi. Bir kişi bile üretim yapıyorsa onun üretimden vazgeçmemesini sağlamalıyız. İklim değişikliği ile birlikte bitki hastalıklarında artış var. Fındık başta olmak üzere pek çok bitkisel ürünümüzü kaybedeceğiz. Küçük üreticinin yaşayacak hali yok. Aslında ister sofradan çıkıp tarlaya gelelim, ister tarladan çıkıp softaya gelelim ezberleri bozmak gerekiyor” diye konuştu.

‘İHTİYAÇ KADAR ÜRETİM’

Sürdürülebilirliğin sadece bugünü değil yarını da düşünen bir yaşam felsefesi olduğunu kaydeden Prof. Dr. Yeşim Akıncı, “Sürdürülebilirlik kavramı, tarımda gerilemeye başlanması, iklim değişiliği başlaması, israfın artması ve bir yandan çelişkiyle obezitenin artmasıyla ortaya çıktı. Temel eksiklik planlamayı gerçekleştirmemiş olmak. İhtiyaç kadar üretim yapılmalı” ifadelerini kullandı.