20. Ulusal İç Hastalıkları Kongresi, Türk İç Hastalıkları Uzmanlık Derneği (TİHUD) tarafından Antalya’da gerçekleştirildi. Türkiye’nin en yoğun katılımlı katılımlı kongrelerinden biri olduğunu belirten uzmanlar, yapılan basın toplantısında önemli konulara değindi.

Türk İç Hastalıkları Uzmanlık Derneği Genel Sekreteri ve Hacettepe Üni. Tıp Fakültesi İç Hastalıkları AD. Romatoloji BD Öğretim Üyesi Prof. Dr. İhsan Ertenli, toplantıda eklem zarı iltihabı hakkında bilgiler verirken hiperürisemi ve 'gut’ hastalığı ile ilgili de önemli uyarılarda bulundu:

Prof. Dr. İhsan Ertenli Prof. Dr. İhsan Ertenli


Artrit en önemli hastalıklardan biri, çünkü sakatlıkların en önemli önlenebilir nedeni. Artrit dediğimiz şey, eklem zarının iltihabıdır. Ortaya çıktığında eklemlerimiz şişer, ağrır, kullanılamaz hale gelir. Artrite sebep olan çok sayıda hastalık vardır. FMF, Behçet gibi pek çok sayıda hastalık artrit yapar. Artrit olduğu zaman bunların bir kısmı gelip geçici olur ama bizim kronik artritler dediğimiz, eklemde kalıcı iltihaptır. Ne kadar uzun sürerse, o eklemde sakatlık gelişme riski o kadar çok oluyor. Erken teşhis ve etkili tedavi bunun için çok önemli. Çünkü erken dönemde teşhis yapabilirsek, eklemde tahribat gelişmez. Bu nedenle hastaların hekime başvurusunda, eklem şikayetleri olduğu zaman bu farkındalığı arttırmamız gerekiyor.

GUTUN EN TİPİK BELİRTİLERİ

Artritten konuşmuşken biraz da hiperürisemi ve 'gut’tan bahsetmek istiyorum. Nüfusun yaşlanması ile de birlikte de giderek artan bir sağlık sorunu olarak karşımıza çıkıyor. Herhangi bir anda kesimsel olarak baktığımızda toplumun %20-25’inde hiperürisemi dediğimiz, ürik asit düzeyinin 6,8 gramın üstünde olması durumunu görürüz; bu ürik asitin çözünebilirliğinin sınırıdır. Bunun üstünde ürik asit düzeyleri olduğu zaman ürik asit çözülemez ve kristalleşir, bu kristaller de depolanır. Bu kristal depolanmaları nasıl karşımıza çıkıyor? Artrit hata olarak karşımıza çıkıyor. Gutun en bilinen özelliği, podogra dediğimiz, ayak baş parmağının, ayakla birleştiği yerdeki eklemin şişmesi, kızarması, şiddetli ağrısıdır. Tipik olarak ağır bir akşam yemeğinden sonra ya da alkollü bir geceden sonra hasta sabaha karşı şiddetli ayak ağrısıyla uyanır, ayak başparmağının üstü şişmiştir, kızarmıştır. Bu gutun en tipik şeklidir. O kadar ağırdır ki, ayağınız çarşafa değse bile ağrı yapar. Eğer bu hiperürisemi kontrol altına alınmazsa ataklar sıklıkla artar ve zaman geçtikçe bu kronikleşir, hiç geçmeyen bir artrit haline gelir ve kronik gut artriti, romatoid artritle çok karışan bir artrittir. Çünkü aynen gut artritinde olduğu gibi, bu artritte de ayağın üstünde kızarmalar, bizim tofus dediğimiz yapılar ortaya çıkar. Romatoid nodüllerle çok karıştırılan bir durumdur, onun için bu kronik kutun mutlaka bir romatolog tarafından görülmesi gerekir. Belki de her romatolog hayatında bir-iki kere kronik gut tanısını atlamışlığı olur. Hiperürisemi son senelerde nüfusun artışıyla birlikte, yaygınlaşmaya başladı ve kardiyovasküler hastalıklar ile arasında bir ilişki vardır. Ürik asit düzeyi ne kadar yüksekse bu insanlarda kardiyovasküler hastalık riski o kadar fazla oluyor.

Adolesanlarda çok ilginç bir çalışma var, adolesan döneminde ürik asit değeri ve tansiyonu yüksek olan çocuklara, ürik asit düşürücü tedavi verildiği zaman bu kişilerin tansiyonu da düşüyor. Bu yüzden ürik asit düşürücü tedavilerin, kardiyovasküler olarak ne kadar yarar sağlayacağına dair çalışmalar sürüyor. Bunların sonuçları ortaya çıktığı zaman farklı bir şeyler konuşuyor olacağız birkaç sene içinde. Gene kronik böbrek yetmezliği –hiperürisemi, ürik asit yüksekliğinin önemli bir sebebi- hakkında da önemli çalışmalar sürüyor.

"DİYABET İLAÇLARINI YAZAMIYORUZ!"

Türk İç Hastalıkları Uzmanlık Derneği Yönetim Kurulu Üyesi / Kongre Genel Sekreteri ve İ.Ü. İstanbul Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tufan Tükek, iç hastalıkları uzmanlarının karşı karşıya olduğu ve hastaları da zor durumda bırakan bir konuya vurgu yaptı. Mevcut sistemde diyabet ilaçları konusunda bazı kısıtlılıklara gidildiğini belirten Tütek, şu açıklamaları yaptı:

Prof. Dr. Tufan Tütek Prof. Dr. Tufan Tütek


Geçen sene de diyabet hakkında basın açıklamasını yapmıştım ve geçen sene de olumlu bir tablo çizememiştik. Geçen sene diyabetli sayısı 13 milyondu, bu sene 14 milyon. Belki seneye konuştuğumuzda 15 milyon olacak. Dünyada da durum çok farklı değil. Diyabetle ilgili ülkemizde son zamanlarda ortaya çıkan bir sorun da, diyabet tedavisindeki kısıtlılıklar. Geçen sene de bu konuda bazı kısıtlılıklar olduğunu, SGK tarafında özellikle diyabet konusunda uğraşan hekimlerin eli kolu bağlanacak şekilde bazı tedavi kısıtlılıklarına gittiğini söylemiştim. Geçen seneden bu yana bazı gelişmeler oldu. 2017’de diyabetin Avrupa ve Amerika kılavuzlarında farklı gelişmeler yaşandı, kılavuz tekrar yazıldı neredeyse. Birkaç ilaç daha ön plana çıktı.

Biliyorsunuz diyabet başlangıçta çok etki etmemekle birlikte, yıllar içinde etkisi artıran bir hastalık; en önemli kardiyovasküler ölüm nedeni, en önemli körlük nedeni, en önemli diyaliz hastası olma nedeni ve en önemli amputasyon –bacakların kesilmesi- nedeni. 14 milyon diyabetiğimiz olduğunu düşünürsek, 10 sene içerisinde büyük çoğunluğu gözlerini kaybedecek, belki büyük çoğunluğu böbrek yetersizliğine girecek ve büyük çoğunluğu kardiyovasküler nedenli bir hastalıktan ölecek.

"SAĞLIK BAKANLIĞI ANLIYOR AMA SGK ANLAYAMIYOR"

Ancak tedavi konusunda bazı sorunlar var. Az önce kılavuzlara giren ve birinci seçenek olacak ilaçlardan bahsetmiştim. Anlaşılamaz şekilde ülkemizde 7 bin civarında olan iç hastalıkları uzmanları bu ilaçları yazamıyor çünkü 500 civarı endokrin uzmanlarına bırakılmış durumda bu konu. Her sene tedavideki başarısızlık oranlarımızı size bildiriyoruz. Diyabet tedavisinde %30 civarında başarılıyız, %70 civarında ise başarısızız. Mevcut ilaçlar ve mevcut sağlık politikalarıyla ancak bu kadar başarılı olduğumuzu söyleyebiliyoruz. İlaçlar konusunda dernek olarak ve iç hastalıkları uzmanları tarafından gelen yoğun talep karşısında önemli çalışmalar yaptık. Öncelikle Sağlık Bakanlığı ile irtibata geçtik, onlar bizimle aynı fikirde olduklarını söylediler ve gerçekten bakan bey ve bakan yardımcısı gayretiyle bu ilaçların iç hastalıkları uzmanları tarafından da yazılması konusunda anlaşmaya varıldı. Çünkü biz diyabet tedavisinde kısıtlılıkları asla kabul etmiyoruz, böyle bir kısıtlılığın olmasını da istemiyoruz. Çünkü yakın dönemde bu kısıtlılıklar nedeniyle biraz kazanç sağlanabilir fakat inanın 10 sene içerisinde kaybedilecek milyarların haddi hesabı yoktur. Biz bunu SGK’ya anlatamıyoruz, Sağlık Bakanlığı daha çok hekim bazlı yaklaşımda olduğu için bunu çok iyi görebiliyor ve bu konuda net bir şekilde bizim yanımızda olduğunu söylüyorlar. SGK ise bu konuda anlaşılamaz tutumunu sürdürmeye devam ediyor. Tabi bizim bu süre içerisinde mahkeme sürecimiz devam ediyor, bu konuda iç hastalıkları uzmanlarının ve hastalarının mağdur olduğunu söylüyoruz ve inşallah önümüzdeki süreç içinde mahkemeden önemli bir sonuç bekliyoruz.