Obezite ve Metabolik Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Gürdal Ören ile mide küçültme ameliyatlarının sonrasını ve bu dönemde yapılan yanlışları konuştuk. Ören özellikle altıncı aydan sonrasına dikkat çekerek önemli uyarılarda bulundu:

KİMLER AMELİYATTAN SONRA KİLO ALIYOR?

Obezite cerrahisinden sonra yüzde 10-15 oranında tekrar kilo alımı oluyor. Ameliyattan sonra ilk 6 ay içerisinde hastalar genellikle midede kaçak olur, dikiş patlar, delinir diye korkuyorlar ve bu yüzden yediklerine-içtiklerine çok dikkat ediyorlar. Bu süreçten sonra bakıyorlar ki bir sorun yok, tekrar yavaş yavaş istediklerini yemeye başlıyorlar. Zaten bu insanların geçmişleri gerek miktar olarak, gerek seçtikleri gıdaların niteliği olarak beslenme bozuklukları ile dolu. Yani tek sorun yediklerinin hacmi değil. Bu nedenle altıncı aydan sonra hastalarda kötüye eğilim başlıyor, beslenme düzenlerinde bozukluklar tekrar ortaya çıkıyor.

Bu nedenle hastalar ameliyattan sonra mutlaka takip edilmeli, ne yedikleri sürekli doktorları tarafından kontrol edilmeli. Bir defa yeme bozukluğu varsa, psikolojik problemler varsa bunu halletmeden, kilo almayı tetikleyen mekanizmayı çözmeden bu ameliyatlardan sonra tekrar aynı sorunlar yaşanıyor.

obezite-cerrahisi-shutter

Ayrıca bu ameliyatlarda en önemli şey ameliyat öncesi görüşmedir. Hastanın hikayesi ne, neden şişmanlamış, hatasını biliyor mu, kabulleniyor mu... gibi durumları anlamak lazım. Bunu da en çok esasında birinci ameliyatı olmuş zayıfladıktan sonra tekrar kilo almış, ikinci ameliyat için başvuran hastalarda önemsiyorum. İşte bu hastalar ameliyattan sonra takip edilmeyen hastalardır. Hastalara bu ameliyatı olarak riske girdikleri, para harcadıkları, acı çektikleri, zaman harcadıkları hatırlatılmalı. Çünkü bunu unutuyorlar, yaklaşık 6 ay sonra ne verdikleri para, ne çektikleri acı akıllarında kalmıyor. Hatta “nasılsa ameliyatla kilo verebiliyorum, tekrar kilo alırsam ikinci kez ameliyat olurum” diye kendilerini kandıranlar bile var.

AMELİYATTAN SONRA NELERE DİKKAT ETMELİ?

Ameliyattan sonra önermediğimiz şeylerden biri gazlı içecekler. Bunun iki nedeni var; birincisi reflüyü artırıyor. Mide hacmi az olduğu için gaz, gıdalarla birlikte mide asitini yukarı çıkarır ve zaten tüp midenin reflüyü kolaylaştırıcı etkisi vardır. Bir de gaz devamlı mideyi şişirir, bu da mide hacminin yavaş yavaş artmasına sebep olur.

Ayrıca sigara tüketimini de önermiyoruz. Sigara zaten normalde çok zararlıyken bu hastalar için daha zararlı oluyor. Çünkü her içtiğin sigara kanda karbondioksit oranını artıyor. Beynin şöyle bir çalışma mekanizması var; bana ve önemli organlara çok fazla oksijene ihtiyaç var, kanda karbondioksit oranı arttığında önemsiz organlardan kanı çekin, önemlilere yönlendirin. Bu önemsiz organların başında mide bağırsak sistemi, kaslar ve deri gelir. O bölgelerden damarları ufaltır ki  kan gitmesin. Bunun yerine kan, böbrek, karaciğer, beyin gibi organlara yönlendirir. Midede de kanlanmayı azalttığı zaman oradaki yaranın iyileşme süresi uzar. Ayrıca sigara midede kaçak riskini 4 kat artırır.

HER HASTAYA AYNI İŞLEM Mİ UYGULANIYOR?

Prosedür olarak bu ameliyatların 20'den fazla çeşidi var. Bu işlemlerde şöyle bir algoritma var; bize bir hasta geldiğinde işlemi en ucuz, en kolay ve en az zarar veren yöntemden başlayarak uygularız. Örneğin bir hasta geldiğinde sırasıyla önce onu dinleriz, muayene ederiz, kan – idrar tahlili yaparız, bunlar basit ve ucuz işlemlerdir. Daha sonra ultrasonla bakarız, eğer onun sonuçları tatmin etmezse tomografi çekeriz bunlar ise pahalı işlemlerdir. Esasında biz cerrahi işlemleri yaparken ameliyat boyutunda da böyle bir algoritma izleriz. Bu açıdan baktığında 2 ya da 3 çeşit ameliyat vardır. biri tüp mide, ikincisi ise bypass cerrahisi. Geri kalanların çoğu, bunların başarısız olmaları hallerinde uygulanacak adımlar olarak yapılır.

Tüp mide ameliyatını herkes için aynı şekilde olur sanırlar. Oysa ki ben bunu tabak yıkamaya benzetirim. İki tabak düşünün, biri salata yenmiş bir tabak, diğeri ise yağlı şeylerin yendiği tabak. İkisini yıkamak arasında devasa bir fark var değil mi? Birini sadece suya tutarak bile yıkayabilirsin ama diğerine başka işlemler yapman gerekir. Her tüp mide ameliyatında isim aynı ama uygulamada bu kadar fark olabiliyor. Karın yağlanması, karın tipi, midenin diğer organlarla ilişkisi, yapışıklığı, büyüklüğü... Bütün bunlar farkı artıran etkenlerdir.

AMELİYATTAN SONRA VİTAMİN VE MİNERAL KAYBI ÖNLENEBİLİR Mİ?

Tüp mide ameliyatında bu durum olmuyor çünkü bu ameliyatta sistem değişmiyor, midede biraz miktarsal olarak kısıtlama yapılıyor. Hasta sağlıklı beslenirse, kendi alt yapına ait bir emilim bozukluğu yoksa, cerrahi düzgün yapıldıysa bir sorun olmaz.

HER KİLOLU İNSAN SAĞLIKSIZ MI?

“Her kilolu insanda sağlık sorunu vardır” demek doğru değil. Bu noktada bireysel farklılıklar devreye giriyor. Mesela karaciğer yağlanmasında hastanın kaç kilo olduğunun önemli olmayabiliyor. Biri az diğeri çok kilolu iki kişiye bakarız, az kilolu olan kişide karaciğer yağlanması 2. evre, çok kilolu olanın 1. evre çıkabilir. Bu anlamda boy kilo oranını hesaplayan göstergeler aslında çok da gerçekçi değil. Daha önemli parametreler var.

obezite-amelitat-shutter

En önemli olan şey karın iç yağlanması. Karın iç yağlanması direkt diyabet, kalp hastalıklarında etkili. Mesela bel çapı kadında 88 cm, erkeklerde 104 cm üzerinde olduğu zaman riskler artıyor.

Çat kapı gelene, “80 kiloyum, 55 kilo olmak istiyorum” diyene “haydi seni ameliyat edelim” demek doğru değil. Bu kişinin hikayesi çok önemli, gayret göstermiş mi, metabolizmasında nasıl sorunlar var gibi soruları sormamız gerekiyor. Bunlarla ilgilenmeyen, hiç gayret göstermeyen kişi zaten ameliyat edilmez. Bunları da ancak konuşarak anlarsınız. Ben tedavinin en önemli aşamasının hastalarla konuşmak olduğuna inanıyorum.

HER HASTA İÇİN BİR FİDAN DİKİYOR

Doğa sevgisi benim çocukluğumdan gelen bir durum. Her zaman bir bitkinin gelişimi, büyümesi hep ilgimi çekmiştir. Yaşlandığımda da hep uğraşmak istediğim şeylerden biri de bahçe tarımı. Doğayı seviyorum açıkçası.

Hastalarım için fidan dikmemin nedeni gelecek nesillere bir miras bırakmak ve örnek olmak. Ayrıca doğayı ne kadar korursak obezite oranını o kadar düşürürüz. ABD'de bir araştırma yapılmış; içinde park ve bahçe olan ve olmayan mahalleleri kıyaslamışlar ve yeşil alanın obeziteyi yüzde 25 oranında düşürdüğünü görmüşler. Bu çok ciddi bir oran. İnsanların şehirlerde yürüyebileceği, bisiklete binebileceği alanlar yaratmak zorundayız. Bu bizi hem fiziksel hem de ruhsal olarak daha sağlıklı yapar. Sağlık bir bütündür ki hava kirliliğinin bile obeziteyi tetiklediği kanıtlandı.

gurdal-oren

Ben de işte doğaya hem borcumu ödüyorum hem de insanlara örnek olmaya çalışıyorum. Ayrıca sokak hayvanlarına da yardım yaparak onları da korumaya çalışıyoruz.