Kronik yorgunluk sendromu, sık rastlanan fakat nedeni tam olarak bilinmeyen bir sağlık sorunudur. Genellikle 6 aydan uzun süren kas, eklem, boğaz ağrısı, bulantı ve konsantrasyonda bozulma gibi şikayetlerle kendini gösteren bir durumdur. Kronik yorgunluk sendromu genellikle 30 ila 50 yaş grubu arasında görülmektedir. Bunun yanı sıra bu hastalığa kadınlarda daha sık rastlanılmaktadır. Hastalardaki en sık rastlanan bulgulardan bir tanesi de uyku ve dinlenme ile azalmayan yorgunluk hissidir. Bu hastalarda mevcut olan belirtiler birçok sistemi etkileyen ve tedavide çoklu-bütünsel bakış açısını gerektiren bir yaklaşım tarzına ihtiyaç duymaktadır.

Kas ağrısı,
Boğaz ağrısı,
Çoklu eklem ağrısı,
Unutkanlık,
Bulantı,
Bitkinlik,
Uyku bozuklukları,
Enerji kaybı,
Bağışıklık sistemi bozuklukları,
Dinlenmeden uyanmış olma hissi,
Uyku kalitesinde azalma,
Kişiye göre değişen ödem hassasiyeti,
Bağırsak bakteri dengesinin bozulması,
Oksijenin ve tüketilen gıdaların yetersizliği,
Yüksek miktarda kahve ve şeker tüketimi,
Depresiflik, kronik yorgunluk sendromunun belirtileri arasındadır.

KRONİK YORGUNLUK SENDROMU TEDAVİ EDİLEBİLİR Mİ?

Kronik yorgunluk hastalığının teşhisi; hastalık belirtileri, fizik muayene ve kişiye özel yapılan detaylı testler sonucunda koyulmaktadır. Teşhisin tam olarak koyulabilmesi için şikayetlerin üç ay boyunca devam ediyor olması gerekmektedir. Kronik yorgunluk sendromunda istikrar oldukça önemli bir konudur. Kronik yorgunluk sendromu ilaçlar, altta yatan nedene yönelik yaklaşımlar ve kişinin farkındalık çabası ile tedavi edilebilen bir rahatsızlıktır.
İlaç tedavisine ek olarak hastaların günlük hayatlarında da bazı değişiklikler yapmaları gerekmektedir. Stresten arındırılmış, düzenli bir yaşam, dengeli beslenme ve düzenli uyku tedavinin en önemli anahtarlarıdır.
Genellikle bu hastalarda bedensel düzenleme-iyileşme kapasiteleri azalmıştır. Hastalığın başlangıcı detaylı sorgulanmalı ve hastalık öncesindeki değişimler (geçirilmiş hastalıklar, operasyonlar, travma-stres faktörleri, hastanın çevresel değişimleri ve yaşam-beslenme alışkanlıkları) araştırmalıdır. Bu hasta grubunda şikayetlere eşlik eden, fibromyalji, Temporo Mandibular Eklem (Çene Eklemi) fonksiyon bozuklukları, gömük dişler, bağırsak alışkanlıklarında ve sindirim aktivitelerindeki değişiklikler, çeşitli alerjiler, romatizmal yakınmalar, hareketsiz yaşam, sık antibiyotik-ağrı kesici-alkol kullanımı birlikteliği görülmektedir.
Hastalara tedavi öncesinde biyokimyasal testler ve tanıya götüren detaylı sorgulamanın yanı sıra kişiye özel ölçümler, bağırsak florasının durumu, alerji ve duyarlılıkların araştırılması, eksik olan vitamin, mineral, eser elementlerin belirlenmesi önemlidir. Bedenin uzaklaştıramadığı yıkım ürünlerinin yarattığı asidik etki kas dokularında ve ilgili yapılarda aşırı uyarıya neden olarak sinir sistemindeki yanıtları değiştirmektedir. Yapılan çalışmalarda bu bölgelerdeki mikro dolaşımın yeterli olmadığı, bunun sonucunda da hormonal sistem yükünde meydana gelen artış ile yorgunluk, halsizlik ve ağrı duyarlılığında artma olduğu tespit edilmiştir.
Tedavi planında hastaların eksiklerinin yerine konulması, beslenmenin düzenlenmesi, bağışıklık sisteminin güçlendirilmesi, Nöralterapi, destek serumları, ozonterapi gibi yöntemlerle ile mikro dolaşımın artırılması, ağrı yatkınlığının azaltılması ve sinir sistemi yanıtlarının dengeli hale getirilmesi ile hastanın iyileşme kapasitesine destek olunmaktadır.