Önce konuya yabancı olanlar için çıkan kısmın özetini vereyim. Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’na (RTÜK) BluTV, Puhu TV ve Netflix gibi internet platformlarını denetleme yetkisi veren yasa tasarısı Meclis’te görüşülüyor. Bir RTÜK üyesi de geçtiğimiz günlerde bununla ilgili eleştirilere yanıt olarak bir açıklamada bulundu. 


Mesela, “Bu tip yayıncılık türünde izleyici daha aktif, karar verici ve merkezi pozisyonda. Yayıncı izlenecek içeriği belirlemiyor, izleyici belirliyor. Örneğin film, dizi, spor, müzik gibi içerikler var. Bunlar kataloglar halinde sıralanmış, depolanmış duruyor. İzleyici neyi izlemek istiyorsa istediği zamanda istediği içeriği izleme şansına sahip” dedi. (İyi anlamda söylemiyor)


Sonra; izleyicinin çok zengin ve ucuz bir içerikten istifade ettiği bu tip yayınların karasal, uydu ve kablo mecralarındaki yayıncılar açısından haksız bir rekabet ortamı oluşturduğunu söyledi. (Bunu da iyi anlamda söylemiyor)


O sözler şöyle devam etti: “Bu alanın denetlenmemesi çocukların çok sakıncalı içeriklerle karşı karşıya kalmasını da beraberinde getiriyor. Çocukların korunması Anayasal bir zorunluluk olduğu için (Anayasa 41. madde) RTÜK, çocukları, gelecek nesli korumak adına bu alana el atmak zorundaydı.”


narcos


TÜKETİCİ NEDEN PARA VERİYOR?


Mevcut durumu analiz ederken bedava TV’nin karşısına kurulmak yerine insanların neden internet platformlarına para vermeye başladığını anlamaya çalışmak gerekiyor. Yanıtı aslında basit. Tutarlı tüketici davranışı daha kaliteli, daha fiyat/performanslı, daha katma değerli hizmete yöneliyor. Adına hayat dediğimiz şey bizi sürekli aşağı çekerken, yaşam kalitesini yükseltmenin nadir bulunan seçeneklerinden biri bu. (‘Sarı öfke’ yerine ‘huzurlu Über’ tercih eden tüketicileri de böyle açıklamak mümkün)


Bazı insanlar için “bedava kalitesizlik” veya “ucuz sıradanlık”, parayla satın alınan iyi hizmetten daha pahalı olabilir.


ÇOCUKLAR TEHLİKEDE Mİ?


Öte yandan “Çocukların korunması Anayasal bir zorunluluk. Onları sakıncalı içeriğe karşı koruyalım” tabii ki çok güçlü bir argüman. Elbette çocukları korumalıyız. Peki Netflix çocuklar için tehlikeli bir yer mi?


Sistem şöyle işliyor: Yayınlanan her program, ya Netflix’in kendisi ya da yerel bir standart belirleyici kurum tarafından derecelendiriliyor. Yetişkin içeriğin sıklığına ve yayın içindeki etkisine göre her programın kategorisi belirleniyor. Bu kategoriler Netflix’in yayın yaptığı bölge ve ülkelere göre farklılık gösterebiliyor. Ana kategoriler aşağıdaki gibi;




  • Sadece küçük çocuklara uygun.

  • Büyük çocuklar için uygun. 

  • Ergen yaştakilere uygun. 

  • Herkese uygun. 


Ebeveynler ayarlar bölümünden çocuklarının seviyesini seçip dört haneli bir PIN kodu belirleyebiliyor. Şifreyi bilmeyen çocuk, kendi için belirlenen kategori dışındaki içeriklere ulaşamıyor.


Özetle, Netflix’in çocukları korumak konusundaki refleksleri güçlü görünüyor.


pin


PEKİ AMAÇ NE?


Tabii ki Netflix içeriklerinde düzenlemeye konu olan bir detay mevcut. Hangi içeriğin hangi kategoriye girdiği tüm dünyada kimi zaman tartışma yaratıyor. Mesela geçtiğimiz günlerde Yeni Zelanda’da standart belirleyici kurul, intihar temalı bir dizinin kategorisini ‘ergen yaştakilere uygun’dan ’18 yaşından küçükler izlemesin’e veya ‘ebeveyn kontrolünde izlesin’e çevirdi. Uzun adı Office of Film and Literature Classification olan OFLC’nin yayınladığı açıklamada programın zor ama önemli bir konu olan intihar konusunda ergen yaştakiler için önemli bir farkındalık yarattığı belirtiliyor. Burada dikkat çekici olan OFLC’nin konu hakkında uzman kuruluşlardan, Cinsel İstismarı Önleme Grubu ve Akıl Sağlığı Derneği’nden görüş alarak programın genç yaştakiler için faydalarından bahsetmesi. Ancak yine de intihar eyleminin tasvirinden kaynaklanan bir “davranış kopyalama” riskinden ötürü programın kategorisi değiştirildi. 


Görüldüğü üzere, Netflix içeriklerin yaş kategorilerini belirlemek için yerel kurullarla işbirliği yapıyor.


Buradaki sıkıntı şu. OFLC’nin açıklamasını okuyan bir Yeni Zelanda vatandaşı kararın niyeti ile ilgili bir endişe taşımıyor. Bu titiz çalışma sonrasında gelen düzenleme, aldığı Netflix hizmetinin bir uzantısı olarak gerçekleşiyor. Türk tüketici ise her düzenlemeyi/eylemi hayat tarzına müdahale gelip gelmediği, aldığı hizmete yeni vergilerin eklenip eklenmeyeceği şüphesi ile harmanlamak durumunda. 


Yazının girişindeki tırnak içindeki açıklamalarla birlikte de soru işaretlerinin azalmak yerine çoğaldığını söyleyebiliriz. Türkiye’de bu alandaki düzenleme ihtiyacının hedefi ne? Karasal yayınları desteklemek mi? Çocukları korumak mı? İnsanların izleyecekleri programlara kendilerinin karar vermemesi mi? Bu sorular yanıtlarını bekliyor.