Önce bir alıntı:

“...Ne Batı’danız ne Doğu’dan, hiç birinin geleneklerine sahip değiliz. Bir bakıma zamanın dışında duruyoruz. Zaman içinde o kadar garip hareket ediyoruz ki ilerlerken geride bıraktığımız geçmiş, geri döndürülemez bir şekilde yok oluyor bizim için. Bu, tamamen ithal ve taklit edilen bir kültürün sonucu. İnsan fikirleri toplamına tek bir fikir eklemedik. İnsan ruhunun ilerleyişine katkıda bulunmadık. Ve bu ilerleyişten ödünç aldıklarımızı tamamen bozduk.” Petr Chaadaev-1829 (1850 öncesi Rusya üzerine)

★★★

Alıntının düşündürdükleri:

İnsan olmak ile eğitim arasındaki ilişki yadsınamaz. Sadece diplomalı eğitimden bahsetmiyorum; diplomalı olup erdemleri hayatına taşımamış, dünyayı cehenneme çevirmekle meşgul, cehalet ve ihanet çemberinde yaşayanları unutmayalım. Dolayısıyla eğitim, sadece bir bilgi aktarımı veya alanında uzman olmak ya da bir meslek kazanımı değildir. Eğitim, iyiliğe, doğruluğa, adalete doğru yönelmiş bir toplum inşa etmektir; o yoksa cehalet hâkimdir, ahlaksızlık vardır; onun olmadığı yerde sömürü, ayrımcılık, şiddet, öfke, nefret, kısaca vahşet hükmünü sürdürür.

Gelişmiş ülkelerle mukayese edildiğinde eğitim, Türkiye’nin başat sorunu. Zira açık ara gerilerde... Müfredattan atamalara, okullardaki fiziki yetersizlikten kalabalık sınıflara, bakandan bakana değişen ve adeta yazboz tahtasına dönüşen politikalardan ideolojik baskılara vb. onlarca sorunla iç içe eğitim camiamız. Bu zeminde sosyal ve ekonomik anlamda mücadele veren öğretmelerin, öğretmenlik ideallerini koruyup koruyamadıkları ise hassas bir tartışma konusu.

AHVAL VE ŞERAİT

24 Kasım’da Eğitim-İş bir rapor yayınladı; raporun özeti, öğretmenler mutsuz ve umutsuz. Tabiatıyla bu durum tüm sonuçlara yansıyor: OECD’nin son raporunda, 72 ülke arasında Türkiye, fen bilimlerinde 52., okuduğunu anlama ve matematikte ise 50. sırada. Üniversitelerimizin durumu bundan bigâne mi? BBC’nin 2017 listesine göre ilk dört yüzün içinde Türk Üniversitesi yok. Evrensel standartlara yakın üniversitelerimiz ise, sırasıyla; Bilkent, ODTÜ, Boğaziçi, Sabancı, Koç. Bunlar 2016’da ilk beş yüze giren üniversitelerimiz. Türkçe eğitim yapan üniversitelerimizin bu beş üniversitedeki başarıyı yakalayamıyor olması ise üzerinde durulması gereken bir başka konu.

BİN YILLARIN KAYGISI

2500 yıl önceki tartışmalara baktığımızda dahi, ideal bir devlet, ideal bir yasa, ideal bir üretim-bölüşüm sistemi, ideal bir eğitim nasıl olmalıdır kaygılarına rastlıyoruz. Bilişim teknolojileri ile baş döndürücü bir hızla değişen dünyada, var olanla ve klişelerle yetinmek tarih dışına itilmeyi göze almak demektir. Tarihte var olabilmek ve kültürel mevcudiyetimizin devamı için, geleceğin dünyasında kendi değerlerini yeniden yaratabilen ve dünyaya da yeni değerler sunabilen bir insan modeli yetiştirmektir eğitim.

TÜRKİYE NEREYE GİDECEK?

Eğitim, kimileri için dindar nesil, kimileri için pozitivist insan yetiştirmek, kimileri için sürüye bir insan daha katma politikası, kimileri için de sadece başarı demek. Bunlar eğitim olamaz, olsa olsa ideolojilerin nihai amaçları olur. Eğitim, iktidarların ve siyasilerin popülizmine ve ideolojik kavgalarına kurban edilemez. Eğitim, iyi insanların dünya mirasına katkı sunmasını sağlama projesidir. Evrensel değerlerle bütünleşmek böyle olur, başarı da, ahlak da böyle açığa çıkar.

Değer üretemeyen, sözde vazife ahlakı içinde klişelerden öteye gidemeyen insanların Türkiye’yi getirdiği yer ortada. Türkiye son yirmi yılda eğitim bakımından bir neslini kaybetti. Bunun altında yatan neden, köklü, oturmuş bir eğitim zihniyetinin olmamasıdır. Bir nesil daha kaybetmek istemiyorsak, yapılması gerekenleri,  ideolojik körlükten uzak olan uzmanlara bırakmaktır. Sistemi belirleyenler, o sistemden eğitim alan çocukları kendi öz çocukları gibi görmedikleri sürece başarı gelmeyecektir.

SON SÖZ

“Çalışmadan, yorulmadan ve üretmeden, rahat yaşamak isteyen toplumlar; evvela haysiyetlerini, sonra hürriyetlerini daha sonra da istiklal ve istikballerini kaybetmeye mahkûmdurlar.” M.K. ATATÜRK

NOT: Tüm öğretmenlerimizin Öğretmenler Günü’nü kutluyorum.