Bir şeyin hayalini kurmakla, onu gerçekten tecrübe etmek birbirinden oldukça farklı durumlar. Hayal aşamasında kalan bir düşüncenin, bir hedefin ideal niteliğini koruması işten bile değil. Böylesi idealler zihinlerde hiç bozulmadan var olabilir, çünkü henüz ortak insanlık bilincine ve tecrübe sahasına açılmamışlardır. Farklı insan topluluklarının çıkarlarını, çelişkilerini bir araya getirmenin zorluğu ile sınanmamışlardır henüz. Öte yandan gerçeklikle bir defa yüzyüze kaldıklarında, eskilerin deyişi ile kuvveden fiile dönüştüklerinde, idealin, idealleşmiş hayalini üzerini örttüğü çelişkiler de bir bir su üzerine çıkmaya başlar ve ne kadar bastırılsa da bu çabasının gücüyle daha da katlanarak büyürler, öyle büyürler ki; artık üzerleri örtülemez hale gelir. Çelişki, bundan doğan çıkar kavgaları, o eski idealin hükümdarı haline gelir, fiile dönüşerek ortaya çıkan şey ise artık gedikleri sürekli yamanması gereken bir yitik ideolojidir. İslamcılığın Türkiye’deki serüveninin başına gelen de bu.

İTİRAF NİTELİĞİNDE YAZILAR

Son zamanlarda kaleme alınan köşe yazıları bu vaziyetin itirafı niteliğindedir. Somut örnek vermek gerekirse Mehmet Acet, Kemal Öztürk gibi İslamcı camia sahasında kalem oynatanların geçtiğimiz hafta okuyucu ile paylaştıkları tespitler bizim yukarıdaki saptamalarımızın geçerliliğine ışık tutuyor. Dahası, aynı sahada yazan-çizen isimlerin, özellikle de ilahiyat alanının meşhurlarının kendi kitlelerini sürekli bir şekilde ahlaki yönden konsolide etme çabaları da gözlemlerimizin başka bir aynası. Vaktiyle Abduh, Kutub, Mehmet Akif, Şeriati gibi öncülerin ortaya attığı samimi (ve bir o kadar da tartışmalı) fikirler, bugün görüyoruz ki popülizm adına feda ediliyor. Sadece popülizm de değil, çıkar namına, iktidar namına ve en acısı da adalet pahasına, İslamcı camia, Kemal Öztürk’in ifadesi ile ‘bunu herkesin gözünün önünde’ yapıyor. Kısacası dün ak diyen, bu gün kara diyor; daha da vahimi yüzü hiç kızarmıyor. ‘Bir camianın hazin kavgası’ bu hakikaten de.

HAKİKATİN SOPASINI SALLAMAK

Aynı camianın felsefi denilemese de belki kelâmî olarak tanımlayabileceğimiz tartışmalarında da durum aşağı yukarı böyle. Karşılıklı reddiyeler, birbirini tekfir etmeler (din dışı sayma, dinden çıkarma), hatta cemaatler arasında kimin sohbeti dinlenir, kimin sohbeti dinlenmez münakaşaları. Bir yerde başı sıkışan karşısında gördüğüne rahatlıkla  FETÖ’cü suçlaması yapabiliyor. Fakat kayıtların ortada olduğu kendilerince de gayet iyi biliniyor. Öte yandan, kendilerinin yaftalandığını iddia eden, bundan şikayetçi olan bazı neo-selefi gruplar aynı zamanda başkalarını yaftalamaktan geri kalmıyor. İki satır ezberleyen eline geçirdiği hakikat sopası bir diğerinin kafasına vurup tedip-terbiye etme derdine düşmüş. Üstelik bu camiada cinsiyetçi bir dil de hakim; yakında kadınlar hakkında çok daha meşum sözcükler işiteceğiz maalesef.

GERÇEKLİKTEN KOPMUŞ BİR İKTİDARIN YANILGISI

Böyle bir karmaşa ortamında, bir de son günlerin iktisadi sıkıntıları, gerçeklerle arası hayli açılmış bir hükümet ve onun seçim (adeta seçim öncesi vatandaşa aynî rüşvet minvalinde sunulan) vaatlerini işitiyoruz, paralar, rakamlar, vasıfsız projeler havada uçuşuyor; tüm bunlar yetmiyormuş gibi ülkeyi bu hale getirenler, memleketi şimdi iyileştireceklerini iddia ediyorlar. Muhalefetten gayri ihtiyari olarak gelen ‘on altı senedir neredeydiniz’ sorusu ise artık hemen her vatandaşın zihninde yankılanıyor. Aşağı yukarı bir asır önce temiz ve samimi bir idealin bugün getirildiği yer şizofreni.

İDEOLOJİK GÜDÜKLÜK

Sağlıklı bir zihin neyin yapılabilir sınırlar içinde olduğu ve neyin bunun ötesinde kaldığını bilir. Kadim kültürde dendiği gibi ‘Kendini bil’ öğretisine tabi olur. Edimlerini, hareketlerini, hedeflerini bu sınır çerçevesi içinde, gerçekçi bir şekilde belirler. Hedefinin henüz ulaşamayacağı bir noktada olduğunu fark ederse, öncelikli olarak kendisini daha çok geliştirmesi gerektiğini bilir, böylece o hedefe ancak kademe kademe yaklaşabileceğini de bilir. Hayali atlayışların, boyunu aşan derinlerin tehlikeli olduğunu bilir. Hele hele bu tip kararları milyonlarca insanın geleceği ve çoluğu çocuğu adına alıyorsa sorumluluğu bir o daha artar. Her aklı selim kişi böyle bir sıkletin altına kolay kolay giremez. Bunların farkında olmadan, sınırlarını, ölçülerini bilmeden hareket edenin ise binlerce yıllık dünya sahnesinde varacağı durak tarih kitaplarında yazılıdır.

Bitirirken şöyle diyoruz: ‘İşi ehline veriniz.’

sozcu-banner-1