Ressam Ambrogio Lorenzetti’nin 1337-1339 yılları arasında yaptığı bir fresk (duvar resmi) var. Bu fresk genellikle İyi ve Kötü Yönetimin Alegorisi olarak adlandırılır. (The Allegory of Good and Bad Government)

SOYUTLAMANIN GÜCÜ

14.yy’da, İtalya’nın Siena kentinde belediye binasında, bir odada şehrin yöneticileri toplanırlar ve şehrin yönetimi ile ilgili kararlar alırlar. Lorenzetti’den bu oda için bir fresk yapması istenir; ressam üç fresk tasarlar. Odanın tam karşısında “İyi Yönetim Freski” bulunur. Bu freskte onurlu yönetici, şık ve zengin görünümlü bir giysi içinde tahtındadır, sol tarafında adalet figürü terazi ile ödül ve ceza dağıtmaktadır. Adalet sembolünün hemen altında yöneticilerin kullandığı kapı vardır; üstünde duran “Bilgelik” sembolüdür. Ödül ve ceza sembollerin altından birer ip uzanır ve alttaki figürde birleşir. İpleri tutan figürün kucağında “Uyum-Anlaşma” yazar ve halk bu ipin ucundan tutar.

İYİ KRAL

Yöneticinin iki yanındaki figür, iyi bir yöneticide olması gereken simgelerdir. Solda beyazlar içinde “Barış” figürü, yaslandığı yastığın altında zırhı durmaktadır; yanında siyah giysisi ile “Metanet”, onun yanında “Sağduyu” diğerleri ise “Cömertlik” ve “Uyum”dur.
Bu muhteşem freskin, sağ ve solundaki iki fresk iyi ve kötü yönetimin etkilerini simgeler.

KÖTÜ KRAL

Ortada kötü yönetici görünür ve şeytanidir. Üzerinde üç figür yer alır. İsimleri; kırmızı kıyafetiyle kibir, gurur ve para tutkusudur. Sağında ve solunda oturan figürler; öfke, bölücülük, savaş; solunda ise ihanet, merhametsizlik ve sahtekârlık vardır. Ayaklarının altında bağlanmış şekilde duran adalettir.
Kötü yönetimin etkileri, şehir ve şehrin yıkılan duvarlarını aşarak her tarafa dağılır.
İyi yönetilen şehrin, tüccarları zengin, soylular süslü atlarla gezmekte; köylüler mutluluk içinde harman yapmaktadırlar.

ÜÇ DERS

Freskte Lorenzetti, adil yönetimin ve diğer erdemlerin insan üzerindeki etkilerini gösterir. Çıkaracağımız birinci ders, insanların siyaseti ve iktidarı önemsemeyerek kabuklarına çekilmeleri ve bu durumun yarattığı toplumsal tutarsızlık. Aslında bu düşünce, gerçeklerden ve siyasetin sorumluluklarından kaçıştır.
İkinci
ders; kötü yönetimlerin, halkların nezdinde bedel ödeyebilmeleridir. Kötü yönetim teknik bir aksaklık değildir. Kitleler bunu görür, izler, müdahale eder der Lorenzetti.
Üçüncüsü
, yöneticilerin sahip olması gereken özelliklerdir; öyle hiçte teknik bir bilgi değildir bu. Demokrasi ve özgürlüğün kuramsal ve soyut yönlerini tartışmak istemiyorum. İkisine ait ilkeler söz konusu olduğunda, hem yöneticiler hem aydınlar bunların gerekli olduğu konusunda ters düşmezler.

ÖNCE ÖZGÜRLÜKTEN SÖZ EDELİM

Literatürde iki tür özgürlükten söz edilir; politik ve metafizik. Bunları iç içe görmek taraftarıyım. Metafizik dediğimizde, insanın var olması potansiyelinden söz ederiz. Bu potansiyel, aslında bir alanı oluşturur; bu alan bir olanaklılık alanıdır. İnsanın şu ya da bu yönde, şu ya da bu biçimde olmayı seçtiği alandır. Bu, şu düşünceyi çağrıştırır: Özgürlük sahip olduğumuz bir nitelik değil, kendi varoluşumuzu gerçekleştirme olanağının somutlaşmasıdır. Nasıl mı? Bu, hayatın pratiğinde kendini ortaya koyar. Politik özgürlük bu pratiğin nitelendirilmesidir.

DEVLET VE ÖZGÜRLÜK

Özgürlükten söz ettiğimizde, bu pratiği biçimlendiren sadece devlet aygıtı değildir, bilakis, birlikte yaşamamızı olanaklı kılan yaşama sanatını olgunlaştıran tüm değerlerdir, deneyimlerdir ve kurumlardır. Özgürlüğümüzü gerçekleştirdiğimiz bu pratik alanın zenginliği, kendi seçimlerimizi gerçekleştirmenin daha kolay olmasını sağlar. Demokratik ülküsellik, birlikte yaşama becerisinin araçlarını belirginleştirmek ve güvence altına almaktır.

DEMOKRASİ VE ÖZGÜRLÜK

Demokrasiyi dile dolamanın faydası yok. Demokratik bilincin oluşmasında etkili olacak tüm ilkeleri ve kurumları sıralamak bu yazımın sınırlarını aşar. Adalet sistemi, eşitlikçi politikalar, düşünce özgürlüğü, insan hakları vb. Lorenzetti’yi izleyerek duvar resimlerini modern anlamda yorumlamaya devam edecek olursak, iyi yönetimlerin özelliği, halkın üzerindeki baskıyı azaltarak insanların seçimleri gerçekleştirmede korkusuzca davranabileceği bir gündelik hayat sunabilmektir.

SON SÖZ

Hanna Arendt’in söylediği gibi, her insan bir başlangıçtır. Özgürlüğün ve demokrasinin oluşması, bireyin ve yönetimin her insanın bir başlangıç olmasını ilke edinmesiyle başlar.
Peki, nedir bu başlangıç:
Zincire vurulmuş bir teslimiyet yerine, insanın tüm hayallerini gerçekleştirebileceği bir eylem ortamında kendisini hissetmesidir.

plusbanner2x