Çıkar ile iman arasındaki ince çizgiyi, ya da başka bir deyişle siyaset ile din arasındaki geçişken sınırı tespit etmek, bu iki alanı tarihsel süreç içerisinde ayrıştırmak önem teşkil eder. Bu süreçte zaman zaman tarafgirlik ve çıkar ilişkileri vicdanı oyun dışı bırakırken, din; pek çok şey için sadece bir meşruiyet kaynağı haline dönüşmüştür. Dini çıkara göre yorumlamak ise bir kesimin ekmek ve statü kapısı haline gelmiştir.

Siyasetin artık hemen her şeyin belirleyicisi olduğu şu günlerde, kısaca da olsa, İslâm dünyasında siyasi kurumların şemsiye kavramı olan hilafet kurumunu ele almanın faydalı ve yol gösterici olacağını düşünüyorum.

TARİHSEL SÜREÇ (632-661)

Vasilij Vladimiroviç Barthold’un Halife ve Sultan adlı önemli eserinde de belirttiği gibi hilafet kurumu özü itibarıyla İslâm devletinin siyasi örgütlenmesidir. Fakat bu örgütlenmenin ilk dönem ihdas edilmesinde belirli bir yöntem de kesin olarak ortaya konulmamıştır. Miladi 632-34 yılları arasında ‘Resulullah’ın halife’si unvanı ile hilâfet makamının ilk temsilcisi olan Hz. Ebu Bekir bu göreve Sakife-i Beni Saide’de yapılan bir seçim ile gelmiştir. Halifelik görevini on yıl sürdüren Hz. Ömer ise aynı göreve selefi Hz. Ebu Bekir tarafından tayin edilmiştir. Siyasi bir suikast sonucu şehit edilen Hz. Ömer ardından gelecek olan halifenin bir şura (danışma kurulu da denilebilir) tarafından seçilmesini arzu etmiş ve bu şura Hz. Osman’ı halife seçmiştir. Yine siyasi bir suikast sonucu 656 yılında şehit edilen Hz. Osman’ın ardından (katilleri arasında Hz. Ebu Bekir’in oğlu da vardı) Hz. Ali (halifeliği 656-661) ancak tüm Müslümanların tartışmasız kendisine biat edecekleri şartı ile bu görevi kabul etmiştir. Fakat Hz. Osman’ın katli Beni Ümeyye (Ebu Sufyan ve ailesi) ve Beni Haşim (Hz. Peygamber’in de dahil olduğu Mekke’nin önde gelen ailelerindendir) arasında bir siyasi kan davasına dönüşmüştür ve İslâm tarihinin ilk büyük ‘fitne’si tüm Müslümanları yaklaşık beş yıl sürecek bir iç savaşa sürüklemiştir. Hz. Ali’nin de bir siyasi suikast sonucu Haricilerce 661’de şehit edilmesinin ardından Emevî iktidarı tüm İslâm ülkelerinde 750 yılına dek 89 sene kesintisiz olarak sürmüştür.

TEORİ VE SİYASİ UYGULAMA

Görüldüğü üzere ilk halife seçimle, ikinci halife tayinle, üçüncü halife bir danışma kurulunun seçimi ile ve dördüncü halife de evrensel kabul görmemiş olan bir biatle halifelik makamına gelmişlerdir. Bu durum İslâm tarihinde üç hilâfet teorisinin doğmasına neden olmuştur: 1) Harici nazariyeye göre Müslüman olan herkes halife olabilir, kan bağı ya da herhangi bir statüsel üstünlük aranmaz. 2) Şii nazariyeye göre hilâfet kurumu ancak Hz. Peygamber’in soyundan gelen; yani O’na kan bağı ile bağlı olan birinin olabilir. Bu da Şiilere göre Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’dir, ilk üç halifeyi ise tanımazlar ve gaspçı olarak görürler. 3) ‘İmamlar Kureyş’tendir’ (tartışmalı) hadisi ve daha sonra doğacak olan Sünni (ya da gelenekçi) nazariye. Fakat burada bizce en önemli tespiti yine Barthold yapmıştır:

ÖNEMLİ BİR TESPİT

Hz. Osman’ın öldürülmesi İslâm dünyasında üç dinî-siyasî grubun oluşmasına neden olmuştur. Anlaşmazlık nasıl dinî değil sadece siyasî nedenlerden dolayı doğduysa, başlangıçta üç akımın temsilcileri arasındaki farklılık da Kur’an-ı Kerim’in yorumu konusunda değil, Peygamber’in gerçek ve kanunî varisinin kim olacağı tartışması gibi siyasî konulardan kaynaklanmıştır.’ (V. V. Barthold, Halife ve Sultan, çev. İlyas Kamalov, Yeditepe Yay., 2006, s. 43)

Bu noktadan, yani literatürde ‘Raşid Halifeler’ dönemi olarak geçen aşağı yukarı 30 yıllık sürenin ardından, beğenelim ya da beğenmeyelim, İslâm’ın Endülüs’ten Orta Asya’ya dek yayılmasını sağlayan Emevî hanedanı halifelik makamını ele geçirmiş ve onu bir ‘mülk’e dönüştürerek (eskilerin deyimi ile ‘ab an cedd’) babadan oğula geçen bir hanedan devleti olarak yönetmiştir. Bizans devlet örgütlenmesi modeline dayalı bu iktidar süresince İslâm tarihinin ilk merkezi devleti tesis edilmiş, ilk para basılmış ve önemli fetihler yapılmıştır.

Emevî devleti 750 yılında, Hz. Peygamber’in amcası Abbas’ın soyundan geldiğini iddia eden el-Seffah (‘kan dökücü’ demektir) ve ünlü komutanı Ebu Müslim Horasanî komutasındaki kuvvetlerce yıkılmıştır. Ebu Müslim Horasanî ise bu başarasından sonra, fazla güçlenmesinden korkulduğu için 755 yılında yine bir siyasi suikaste kurban gitmiştir. Böylece 750 yılından 1258 yılına dek kesintisiz hüküm sürecek olan Abbâsî ailesi de kendisine ait bir hanedan devleti kurmuştur.

Fakat artık İslâm coğrafyasının çehresi değişmiş ve tek bir devlet yerine, Endülüs, Kuzey Afrika, Mısır, Horasan gibi birkaç noktada merkezlenen hilâfet devletleri doğmuştur.

Devamı haftaya...

plusbanner2x