Kutuplaşma, Türkiye medyasında son yıllarda hâkim tartışmalardan biri. Malum soru: “Siyaset halkı kamplara mı ayırıyor? İdeolojik olarak yüklenmiş bir ‘Biz’ ve onun karşısında ideolojik olarak tanımlanmış bir ‘Öteki’ kamp algısı mı oluşturuluyor?”
Bu bağlamda iktidar ve güç istenci, son zamanlarda yeni bir kutuplaşma alanı daha ortaya çıkarttı. Fakat bu sefer sağ-sol, laik-mütedeyyin, modern-geleneksel gibi mutat zıtlıklar arasında değil, bizzat iktidar alanının içinde ortaya çıktı. Evet, İslâmcılığın düşünsel sahasından bahsediyorum. Çatışma, gelenekçi İslâm-Tasavvuf, yenilikçiler (tecdidçiler)- gelenekçiler, kelâmcılar-tasavvufçular, tarihselciler-gelenekçiler arasında. Çetin bir reddiyeleşme ve saldırı havası hâkim; iktidar sahası büyüdükçe çatışma da yayılıyor.

CÜBBELİ KARAMAN’A KARŞI

Geçtiğimiz günlerde, popüler camiada Cübbeli Ahmet Hoca olarak tanınan Ahmet Mahmut Ünlü, iktidara yönelik fetva niteliğinde yazılar kaleme alan Hayrettin Karaman’a sert bir reddiye videosu yayınladı. Videonun konusu, ‘ölüler dirileri işitir mi?’ sorusu üzerine; Karaman’ın ‘işitmez’ diye savunduğu bir yazısına, Ünlü’nün hiddetle, hatta ‘yine zehir saçmış’ diyerek karşı çıkışı. Aslında işin özü belli; Hayrettin Karaman Hoca İslâm’ın gelenekçi kanadında, metni daha lafzi (belki de zahiri) ve gelenekçi olarak yorumlayan, fıkıh temelli bir silsilenin son halkası; haliyle tasavvufa ve bâtınî (ucu açık) yorumlara, tarikat ve tasavvuf ehline karşı da mesafeli. Kavga buradan kaynaklanıyor. Kendisi henüz karşı bir reddiye yazmadı bildiğim kadarıyla. (Öte yandan dünya neleri tartışıyor, bizim İslâmcılar neleri, vaziyetleri bana Osmanlı kuşatması altında, ‘Bir iğnenin ucuna kaç melek sığar’ diye tartışan Bizans ruhbanını hatırlatıyor.)

TARİHSELCİLER-GELENEKÇİLER

Kutuplaşmanın diğer bir ucunda ise yukarıda bahsettiğimiz tarihselciler-gelenekçiler çatışması süregitmekte. Tarihselciler; Kur’an’ın ayet ve hükümlerinin tarihin belirli bir döneminde, belirli durum ve şartlara göre nüzul ettiğini söyleyen ve bu yüzden de o şartlar değiştiğinde ayet ve hükümlerin yorumlarının da değişebileceğini savunan zümre. Gelenekçiler ise; Kur’an ayet ve hükümlerinin indikleri zaman dilimi de dâhil olmak üzere hiçbir zaman değişmeyeceğini savunan zümre. İlk gruba örnek isimlerin başında Hüseyin Atay, Ali Bardakoğlu, Mustafa Öztürk, Şaban Ali Düzgün, Caner Taslaman, İlhami Güler, Hayri Kırbaşoğlu gibi isimler gelmekte. Diğer grupta ise alanında ünlü pek çok isim var; Nurettin Yıldız, Abdülaziz Bayındır, Ebubekir Sifil akla gelen ilk isimlerden. Gelin görün ki;  Cübbeli Ahmet Hoca, Hayrettin Karaman gibi gelenekçilere karşı olduğu gibi tarihselciler zümresine karşı da ateş püskürmekte; “felsefe ahmaklıktır” diyen de kendisi. Lakin tarafların hepsi de Kur’an’dan delil getirmekte. Peki, halk bu durumda kime tabi olacak?

DÜCANE CÜNDİOĞLU

Tüm bu kaosun içinden sıyrılabilen nadir isimler de var; Dücane Cündioğlu onlardan biri. Düşünce sahasında bileğinin hakkıyla yer alan, üreten ve eleştirme cesaretine sahip bir beyin. Geçenlerde çıktığı canlı yayından sonra, bahsettiğim kamplaşma sınırları içine çekilmeye çalışılarak, sert eleştirilere maruz kaldı. Söylediği bir söz benim için önemliydi, ‘İslâm buralarda hep aşağılandı, hiç eleştirilmedi’ tespiti. Zira eleştiri cesaret ister, her şeyden önce bilgi ister. Fakat üstat şöyle bir tespitte daha bulundu: ‘Aziz Nesin’in olduğu yerde Cübbeli de olur; Celal Şengör’ün olduğu yerde Kadir Mısıroğlu da olur, uçlar birbirini yaratır.’ Bu cümleye yakın bir tanıdığımın getirdiği eleştiri, aslında denklemin bir ucunda halkçı Aziz Nesin’in, diğer ucunda ise elitist Celal Şengör’ün olması gerektiğidir.
Ezcümle; toplum bir diyalektik süreç içinde ilerler. Elbette farklılıklar olacaktır, zira zıtlar birbirini varlığa davet eder. Ancak mesele ne Celal Şengör, ne Kadir Mısıroğlu ne de diğerleridir. Bana göre buradaki mesele, topluma, hangilerinin ne derece yansımış olduğudur. Türkiye ancak böyle bir tartışmanın içinde kısır kavgalardan kurtulabilir ve yapıcı eleştirinin ve tartışmanın ne olduğunu öğrenebilir.